Tebligat

Tebligat Kanunu m.8’de tebligatın esaslarına ilişkin hususlar düzenlenmiştir. Buna göre;

“Tebliğ olunacak her nevi evrak, biri dosyasında konulmak ve diğeri tebliğ edilecek kimselere verilmek üzere lüzumu kadar nüshadan terekküp eder. Bu nüshalarda iş sahibi veya vekilinin imzası bulunur.

Tebliğ olunmak üzere salahiyetli mercilere verilecek evrakın her nüshasına bu mercilerce, verildiği tarih yazılır ve istenirse makbuz verilir.

Her nevi evrakın tebliğine ve davetiyelere ait tebliğ mazbataları dosyasına konur.”

Tebligat Kanunu m.9’da ise davetiyenin içeriği düzenlenmiştir. Buna göre;

“Davetiye aşağıdakı kayıtları ihtiva eder:

1. Tarafların ve varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile ikametgah veya mesken yahut iş adreslerini,

2. Anlaşılacak şekilde kısaca tebliğin mevzuunu,

3. Davet edilen şahsın hangi mercide ve hangi gün ve saatte hazır bulunması lazımgeldiğini ve bu merciin yerini, 3187

4. Kanunlarına göre davetiye ve celpnamelere derci icabeden sair hususları,

5. Davetiyeyi çıkaran merciin mührünü ve mahkeme başkatibinin ve diğer mercilerde salahiyetli memurun imzasını.”

Usulsüz Tebligat

Tebligat Kanunu’nda tebligat yapılmasının esasları belirtilmiştir. Bu esaslara uyulmadan yahut belirli eksikliklerin meydana geldiği durumlarda usulsüz tebligat gündeme gelir. Muhatap tebligatı öğrenmiş ise bu tebliğ geçerli olacaktır. Aksi takdirde yan, muhatap öğrenmemişse tebligat yapılmamış sayılacaktır. Tebligat Yönetmeliği m.53/1 hükmüne göre muhatap, tebliğ evrakını veya davetiyeyi alırsa ve bunların içeriğini öğrenirse tebliği öğrenmiş sayılacaktır.

Tebligat Kanunu m.32 hükmüne göre;

“Tebliğ usulüne aykırı yapılmış olsa bile, muhatabı tebliğe muttali olmuş ise muteber sayılır.

Muhatabın beyan ettiği tarih, tebliğ tarihi addolunur.”

Muhatabın tebligatı öğrendiğini bildirdiği tarih tebliğ tarihidir.

Usulsüz Tebligatta Dava Yolu

İcra ve İflas Kanunu’nun 16.maddesine göre;

“Kanunun hallini mahkemeye bıraktığı hususlar müstesna olmak üzere İcra ve İflas dairelerinin yaptığı muameleler hakkında kanuna muhalif olmasından veya hadiseye uygun bulunmamasından dolayı icra mahkemesine şikayet olunabilir. Şikâyet bu muamelelerin öğrenildiği tarihten yedi gün içinde yapılır.”

Buna göre İcra ve İflas davalarından kaynaklanan usulsüz tebligatta 7 gün içinde İcra Mahkemesine şikayette bulunulabilecektir.

İcra ve İflas ile ilgili hususta 7 günlük süre bulunurken, kamu hukukuna ilişkin hallerde herhangi bir süre şartı bulunmamaktadır. 

Usulsüz Tebligatta Görevli Ve Yetkili Mahkeme

Usulsüz tebligattan kaynaklanan uyuşmazlıklarda görevli mahkeme icra hukuk mahkemesidir.

Yetkili mahkeme ise ilgili icra dairesinin bulunduğu yer icra mahkemesidir.

Yargıtay Kararları

21. Hukuk Dairesi         2019/3083 E.  ,  2020/3000 K.

  •  


“İçtihat Metni”

MAHKEMESİ: … Bölge Adliye Mahkemesi 33. Hukuk Dairesi
TÜRK MİLLETİ ADINA

KARAR

A) Davacının İstemi;
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı idare tarafından müvekkilinin banka hesabına haciz konulduğunu, bu işlemi 27/10/2016 tarihinde bankadan şifahi olarak öğrendiklerini, banka hesaplarına ve taşınmazlara haciz konulduğunu ifade ederek, ödeme emirlerine dayanak amme alacaklarından borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
B) Davalıların Cevapları;
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı tarafından açılan davanın süre yönünden incelenmesini, kurum alacakları yönünden tebliğ edilen ödeme emrine karşı dava açmanın 7 günlük hak düşürücü süreye tabi olduğunu, ödeme emrinin iptaline yönelik davanın “menfi tespit” niteliğinde olduğunu ve “böyle bir borç olmadığı”, “kısmen ödendiği” veya “zamanaşımına uğradığı” yönündeki iddialar dışında yeni ve ayrı bir itiraz nedeninin ileri sürülmeyeceğini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
C) İlk Derece Mahkemesi Kararı:
Davanın 7 günlük hak düşürücü süre dolduktan sonra açılmış olması nedeniyle reddine karar verilmiştir.
D) İstinaf Başvurusu
Davacı vekili, istinaf dilekçesinde, kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek lehine karar verilmesini talep etmiştir.
E) Bölge Adliye Mahkemesi Kararı ;İstinafa başvuran tarafın gerekçeli kararın tebliğinden sonra gerekçeli istinaf kanun yoluna başvuru dilekçesini sunmadığı, verilen süre tutum dilekçesi nedeni ile kamu düzeni ve emredici hukuk kurallarına aykırılık yönünden re’sen yapılan incelemede 03/08/2016 tarihli ödeme emirlerinin davacıya 05/08/2016 tarihinde tebliğ edildiği, davanın 31/10/2016 tarihinde 7 günlük hak düşürücü süre geçtikten sonra davayı açtığı değerlendirmesi ile davacı vekilinin gerekçesiz istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir.
F) Davacının Temyizi :
Davacı vekili, ödeme emri tebligatının usule uygun olmadığını, ödeme emrinin davacının ikametgah adresinde daimi işçisi … ‘in adı ve imzasına tebliğ edildiğini, tebligat parçasında başka bir açıklamaya yer verilmediği, asıl muhatap müvekkilinin konutta bulunup bulunmadığı, müvekkili ile … ‘in aynı ikamette sürekli olarak bulunup bulunmadığı gibi hususların araştırılmadığı, bu nedenle tebligatın usulsüz olduğu belirtilerek kararın bozulmasını talep etmiştir.
G) Delillerin Değerlendirilmesi ve Gerekçe;
Özel kişilere tebligatın ne şekilde yapılacağı 7201 sayılı Tebligat Kanununun 10,16, 20, 21 ve 22. maddelerinde ve Tebligat Tüzüğünün 22. maddesinde açıkça gösterilmiş bulunmaktadır.Tebligat Kanununun 10. maddesi uyarınca tebligat muhatabın bilinen en son adresinde bizzat kendisine yapılır. Tebligat Kanunun 16. ve Tüzüğün 22. maddesi gereğince kendisine tebligat yapılacak kişi ev adresinde bulunmaz ise tebliğ evrakı aile fertlerinden veya hizmetçi veya uşak gibi evinde çalışanlardan birine yapılır. Ancak muhatap yerine tebliğ yapılacak bu kişilerin mutlaka muhatapla birlikte oturmaları şarttır. Tebligat Kanunun 22. maddesine göre muhatap yerine kendisine tebliğ yapılacak kimsenin görünüşüne nazaran onsekiz yaşından aşağı olmaması ve bariz bir surette ehliyetsiz bulunmaması lazımdır.
Somut olayda ödeme emirlerine ilişkin tebligatı alan … ‘in tebligat evrakında görünüş itibariyle on sekiz yaşından aşağı olmadığı kaydının yazılmadığı yine muhatap ile aynı çatı altında birlikte oturduklarına dair delil ve kaydın bulunmadığı anlaşıldığından davacıya yapılan tebligat geçersizdir. Bu nedenle ödeme emrinin iptali davasının açılması için yasada öngörülen 7 günlük hak düşürücü sürenin 05/08/2016 tarihinden başlatılması doğru değildir.Bu durumda davanın süresinde açıldığının kabulü zorunlu olup davanın esasına girilerek tarafların iddia ve savunmaları doğrultusunda kanıtlar toplanarak oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde davanın süreden reddedilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.O halde, davacının temyiz itirazları yerindedir.
Yapılacak iş; davacıya yapılan tebligatın usulsüz olduğu, buna göre davanın süresinde açıldığının kabulü ile davanın esasına girmek, Kurumdan dava konusu haczin dayanağı olan, ödeme emirlerini getirtmek, ödeme emirlerinin yasada aranılan nitelikte olup olmadığını araştırmak sonucuna göre karar vermekten ibarettir.
O halde davacılar vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilerek temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının, yukarıda yazılı sebepten dolayı kaldırılmasına, ilk derece Mahkemesi kararının bozulmasına karar vermek gerekmiştir.H) SONUÇ: Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının yukarıda yazılı sebeplerden dolayı 6100 sayılı HMK’nun 373/1. maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, İlk Derece Mahkemesi kararının BOZULMASINA, temyiz harcının davacıya iadesine, dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesi’ne, karardan bir örneğin de Bölge Adliye Mahkemesi’ne gönderilmesine, temyiz harcının istek halinde temyiz eden davacılara iadesine, 30/06/2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

12. Hukuk Dairesi         2018/742 E.  ,  2018/1844 K.

  •  


“İçtihat Metni”

MAHKEMESİ :İcra Hukuk Mahkemesi

Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkikinin borçlu tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :
Alacaklı tarafından borçlu aleyhine başlatılan, kredi sözleşmesine dayalı genel haciz yolu ile ilamsız icra takibinde, borçlunun; ödeme emrinin imza, tarih, ödeme yeri ya da ödemenin yapılacağı banka hesap numarası gibi gerekli şekil şartlarını ihtiva etmediği ve usulsüz tebliğ edildiği şikayetiyle, anılan ödeme emrinin iptali, iptal sebepleri yerinde görülmez ise de tebligatın usulsüz olması sebebi ile tebliğ tarihinin 29.04.2016 olarak belirlenmesi istemli icra mahkemesine başvurusunda, mahkemece; icra dosyası üzerinden borçluya yapılan tebligatın 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 21.maddesine göre usulüne uygun yapılmış olduğundan itirazın yerinde olmadığı, ayrıca da ödeme emrindeki icra memurunun ismi ve düzenleme tarihi eksikliği yönündeki şikayeti ise her zaman giderilebilir eksiklik olup, bu yönde takibin iptalini gerektirmeyeceği kanaatine varılarak davanın reddine karar verildiği görülmektedir.
Takip dosyasında bulunan tebligat mazbatasının incelenmesinde; tebligatın, borçlunun takip talebinde belirtilen adresinde TK’nun 21/1. maddesine göre yapıldığı görülmektedir.
7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun “Tebliğ imkansızlığı ve tebellüğden imtina” başlıklı 21/1. maddesinde; “Kendisine tebligat yapılacak kimse veya yukarıdaki maddeler mucibince tebligat yapılabilecek kimselerden hiçbiri gösterilen adreste bulunmaz veya tebellüğden imtina ederse, tebliğ memuru, tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir ve memurlarına imza mukabilinde teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırmakla beraber, adreste bulunmama halinde tebliğ olunacak şahsa keyfiyetin haber verilmesini de mümkün oldukça en yakın komşularından birine, varsa yönetici veya kapıcıya da bildirir. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır” hükmü yer almaktadır.
Madde metni, iki hali birlikte düzenlemiştir. Bunlardan ilki “adreste bulunmama”, diğeri ise “tebellüğden imtina”dır. Muhatabın adreste bulunmaması halinde tebliğ memurunun ne şekilde davranması gerektiğini düzenleyen Tebligat Kanunu’nun Uygulanmasına Dair Yönetmelik’in 30. maddesinin birinci fıkrasında; “Adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresine meşruhat verilerek çıkarılan tebligatlar hariç olmak üzere,
muhatap veya muhatap adına tebliğ yapılabilecek olanlardan hiçbiri gösterilen adreste sürekli olarak bulunmazsa, tebliğ memurunun, adreste bulunmama sebebini bilmesi muhtemel komşu, yönetici, kapıcı, muhtar, ihtiyar heyeti veya meclisi üyeleri, kolluk amir ve memurlarından araştırarak beyanlarını tebliğ mazbatasına yazıp imzalatması, imzadan çekinmeleri halinde bu durumu yazarak imzalaması gerekir” hükmüne yer verildiği, Tebligat Kanunu’nun ”Tebliğ Mazbatası” başlıklı 23. maddesinin 7. bendinde; ”21. maddedeki durumun tahaddüsü halinde bu hususlara mütaallik muamelenin yapıldığının, adreste bulunmama ve imtina için gösterilen sebebin tebliğ mazbatasına yazılmasının” emredildiği, “Tebliğ mazbatasında bulunması gereken bilgiler ve tanzimi” başlıklı Tebligat Yönetmeliğinin 35. maddesinin (f) bendinde ise; ”30. ve 31. maddelerdeki durumların gerçekleşmesi halinde bu hususlarla ilgili hangi işlemlerin yapıldığının, adreste bulunmama ve kaçınma için gösterilen sebebin tebligat mazbatasına yazılacağının düzenlendiği görülmüştür.
Burada Yönetmeliğin 30. maddesi, tebliğ memuruna ilgilinin neden adreste bulunmadığını “tahkik etme” görevini yüklemiştir. Buna göre tebliğ memuru, tahkik etmekle kalmayıp, tevsike yönelik olarak yaptığı tahkikatın sonucunu Tebligat Kanunu’nun 23/7. ve Tebligat Yönetmeliğinin 35/f maddeleri gereğince tebliğ evrakına yazacak ve maddede açıkça belirtildiği üzere ilgilisine imzalatacaktır. Ancak bu şekilde, yapılan işlemin usulüne uygun olup olmadığı hakim tarafından denetlenebilir.
Muhatabın, tebliğ adresinde ikamet etmekle birlikte, kısa ya da uzun süreli ve geçici olarak adreste bulunmadığının, tevziat saatlerinden sonra geleceğinin beyan ve bunun tevsik edilmesi halinde ancak, maddede sayılanlardan, örneğin muhtara imza karşılığı tebliğ edilip, 2 numaralı fişin kapıya yapıştırılması ve komşunun durumdan haberdar edilmesi işlemlerine geçilebilecektir. Tahkikatta muhatabın adresten kesin olarak ayrıldığının ya da öldüğünün veya tebligatın, tebliğ evrakında belirtilen tarihten önce yapılamayacağının anlaşılması halinde Tebligat Yönetmeliğinin 30. maddesinin 2., 3., 4. ve 5. fıkraları gereğince işlem yapılacaktır. Bu itibarla; Tebligat Yönetmeliğinin 30. maddesinde öngörülen şekilde ve maddede belirtilen kişilere sorularak imzaları da alınmak suretiyle, imzadan çekinmeleri halinde, bu husus da belirtilerek, Tebligat Yönetmeliğinin 35.maddesi gereğince muhatabın adreste geçici olarak bulunmama sebebi ve tevziat saatlerinden sonra geleceği “tevsik edilmeden”, Tebligat Kanunu’nun 21/1. maddesine göre yapılan tebligat işlemi geçersizdir. Zira bu belgeleme işlemi, devamı işlemleri belirlemesi yanında muamelenin doğru olup olmadığına karar verilmesi yönünden yardımcı olacak ve tebliği isteyen makam ve hakimin denetimini sağlayacaktır. Tebligat Kanunu’nun 21/1. maddesine göre yapılan tebligatlarda tebliğ tarihi, maddenin son cümlesinde açıkça belirtildiği üzere, iki numaralı fişin, yani ihbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarihtir. Tebliğ tarihinin bu şekilde belirlenmesi ve geçerli sayılabilmesi, tebliğ memurunun yukarıda açıklanan araştırmayı mutlaka yapmasına ve belgelemesine bağlıdır.
Tebligat Kanunu’nun 21/1. ve Tebligat Yönetmeliği’nin 30/1. maddeleri uyarınca; yapılacak tebliğ işleminde muhatap adreste bulunmaz ise, adreste bulunmama nedeninin yönetmelikte belirtilen kişilerden beyanının alınması, beyanda bulunan kişinin mutlaka adı ve soyadının ve sıfatının tebligat parçasına yazılması gerekir. Aksi halde yapılan tebliğ işlemi geçersiz olur.
7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 32. maddesi gereğince de; tebligatın usulsüz olması halinde muhatabı tebliğden haberdar olmuş ise muteber sayılır. Öte yandan, borçlunun kendisine gönderilen tebligatın usulsüz olduğunu ileri sürerek icra mahkemesine başvurması “şikayet” olup, İİK’nun 16/1. maddesi gereğince, şikayetin, öğrenme tarihinden itibaren 7 günlük sürede yapılması gereklidir (HGK’nun 05/06/1991 tarih ve 91/12-258 E. – 91/344 K. sayılı kararı).
Somut olayda, ödeme emrinin borçlunun takip talebinde belirtilen adresine çıkartıldığı, anılan tebliğ mazbatası üzerine; “adresin kapalı olması nedeniyle, yapılan araştırmada bilgisi alınan fakat ismi okunamayan kişiden sorulduğu, muhatabın bu adreste oturduğu ve şu an … gittiği imzadan kaçınarak sözlü beyan etmiş olup T.K. 21. mad. gereği bağlı bulunduğu mahalle muhtarının imzasına tebliğ edilerek 2 nolu form kapısına yapıştırıldı. Durumdan bilgisi alınan kişiye haber verildi.” şerhi düşülmek suretiyle, 21.03.2016 tarihinde tebliğ işleminin yapıldığı anlaşılmaktadır. Buna göre; tebliğ memuru, muhatabın adreste bulunmama sebebini, adresinden geçici mi yoksa sürekli mi ayrıldığını, tevziat saatlerinden sonra adresine dönüp dönmeyeceğini, dönecekse ne zaman döneceğini tevsik etmeden ve bilgisine başvurulan fakat mazbata üstündeki ismi net okunamayan kişinin anılan durumdan net olarak bilgisinin olup olmadığını sorgulamadan, yapılan açıklama ile yetinerek ödeme emrini muhtara tebliğ etmiş ve 2 nolu fişin kapıya yapıştırılması ile tebliğ işlemini tamamlamıştır. Bu durumda, anılan tebligatın yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca usulsüz olduğu açıktır.
O halde mahkemece, borçluya ödeme emrinin usulüne uygun tebliğ edilmediği ve şikayet tarihinin ödeme emrine muttali olunduğu beyan olunan 29.04.2016 tarihi olarak kabul edileceği ve haliyle şikayetin süresinde yapıldığı hususları dikkate alınmak suretiyle davanın esasına girilerek olumlu ya da olumsuz karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile davanın reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.
SONUÇ : Borçlunun temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK’nun 366 ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), peşin alınan harcın istek halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 22/02/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.

12. Hukuk Dairesi         2019/5077 E.  ,  2019/6288 K.

  •  


“İçtihat Metni”

MAHKEMESİ : … Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi

Yukarıda tarih ve numarası yazılı Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hâkimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :
1) Kıymet takdirine itiraza ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararına yönelik temyiz isteminin incelenmesinde;
26.9.2004 tarih ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanuna paralel olarak, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun temyiz ve karar düzeltmeye ilişkin hükümlerinde değişiklik yaparak istinaf ve temyiz ile ilgili hükümleri yeniden düzenleyen 18.03.2005 tarih ve 5311 sayılı Kanun ile İcra İflas Kanunu’na eklenen geçici 7. maddeye göre, 5311 sayılı Kanun hükümleri Bölge Adliye Mahkemelerinin göreve başladığı 20.07.2016 tarihinden sonra verilen kararlar hakkında uygulanır.
02.03.2005 tarih ve 5311 sayılı Kanunun 26. maddesi ile değişik 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 365/1. maddesinde; “İstinaf yoluna başvurma, yasal süre geçtikten sonra yapılır veya istinaf yoluna başvurulmasına olanak bulunmayan bir karara veya vazgeçme nedeniyle itiraz veya şikâyetin reddine yahut süresi geçmiş bir şikâyete ilişkin olursa, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun ilgili hükümleri gereğince istem icra mahkemesince reddedilir” hükmü yer almaktadır. Aynı maddenin 3. fıkrasında ise; “Bölge adliye mahkemesi, birinci fıkra kapsamına girdiği hâlde reddine karar verilmemiş başvuruyu geri çevirmeyip doğrudan kesin karara bağlar” düzenlemesine yer verilmiştir.
Somut olayda, temyizen incelenmesi istenen karar, kıymet takdirine itiraza ilişkin olup, anılan kararın temyiz kabiliyeti bulunmamaktadır.
Buna göre, Dairemizce incelenmesi istenen Bölge Adliye Mahkemesi kararı, İİK’nun 365/1-son maddesinde belirtildiği üzere KESİN nitelikte olduğundan, 5311 sayılı Kanunla değişik İİK’nun 364. maddesi ve 6100 sayılı HMK’nın 366.maddesinin göndermesi ile uygulanması gereken aynı Kanunun 352. maddesi uyarınca temyiz başvuru talebinin REDDİNE,
2) İhalenin feshi istemine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararına yönelik temyiz itirazlarına gelince;
Borçlu şirket vekilinin icra mahkemesine başvurusunda, ihaleden 22.09.2017 tarihinde haberdar olduklarını, kıymet takdiri raporu ve satış ilanının aynı takipte borçlu sıfatı bulunan şirket ortağına tebliğ edildiğini, yapılan tebligatın usulsüz olduğunu ileri sürerek ihalenin feshini istediği, ayrıca birleşen dosyada kıymet takdirine itiraz ettiği, ilk derece mahkemesince, borçlu şirket ortağına yapılan tebliğ işleminin hasma tebliğ yasağını oluşturmayacağı gerekçesi ile her iki istemin süre yönünden reddine karar verildiği, aynı nedenlerle borçlu tarafından yapılan istinaf başvurusu üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince, kıymet takdirine itiraza yönelik istinaf başvurusunun HMK’nun 352. maddesi gereğince usulden reddine, ihalenin feshine yönelik istinaf başvurusunun ise HMK’nun 353/1-b-1. maddesi gereğince esastan reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Tebligat Kanunu’nun 39. maddesinde; “Bu kanun hükümlerine göre kendilerine tebliğ yapılması caiz olan kimselerin o davada hasım olarak alakaları varsa muhatap namına kendilerine tebliğ yapılamaz” hükmüne yer verilmiştir.
Somut olayda, kıymet takdir raporu ve satış ilanı, şirket yetkilisi …’a tebliğ edilmiş olup, borçlu şirket adına tebligatı alan şirket yetkilisinin aynı icra takibinde borçlu olması nedeniyle kendisine yapılan tebligat, hasma tebliğ yasağına ilişkin Tebligat Kanunu’nun 39. maddesi hükmüne aykırı olduğundan usulsüzdür.
İİK’nun 128/a madddesi uyarınca; kıymet takdirinin tebliğ edildiği ilgililer, raporun tebliğinden itibaren 7 gün içinde, raporu düzenleten icra dairesinin bulunduğu yerdeki icra mahkemesinde şikayette bulunabilirler. Kıymet takdir raporunun, borçluya usulüne uygun olarak tebliğ edilmediği ve takip dosyasında da borçlunun kıymet takdirine muttali olduğuna dair herhangi bir işlem bulunmadığı için, kıymet takdirine ilişkin hususların ihalenin feshi davası sırasında mahkemece değerlendirilmesi gerekmektedir.
İİK’nun 134/8. maddesinde; “İhalenin feshini şikayet yolu ile talep eden ilgili, vaki yolsuzluk neticesinde kendi menfaatlerinin muhtel olduğunu ispata mecburdur” düzenlemesi yer almaktadır.
Yerleşik Yargıtay uygulamasına göre; satış bedelinin, muhammen bedelin üzerinde olması halinde ihalede zarar unsurunun gerçekleşmediğinin kabulü gerekir. Her ne kadar somut olayda, feshi istenilen ve ihaleye konu olan taşınmazın, muhammen bedelinin üzerinde satıldığı, dolayısıyla satış bedelinin, taşınmazın muhammen bedelinin üzerinde olduğu anlaşılmış olsa da, satış ilanı ve kıymet takdiri tebliğlerinin usulsüz olduğu ve borçlunun kıymet takdirine itiraz ettiği görülmektedir.
O halde ilk derece mahkemesince, borçlu şirketin, fesih nedeni olarak ileri sürdüğü kıymet takdirine ilişkin itirazı konusunda uzman bilirkişi ya da bilirkişi kurulu marifeti ile keşif yapılarak taşınmazın tespit edilecek değerinin, ihalede esas alınan muhammen bedelin üzerinde olması halinde ihalenin feshine, muhammen bedelin altında olması halinde ise zarar unsuru oluşmayacağından ihalenin feshi isteminin reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile şikayetin reddi yönünde hüküm tesisi ve istinaf başvurusunun da Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddedilmesi isabetsiz olup, Bölge Adliye Mahkemesi kararının kaldırılması, İlk Derece Mahkemesi kararının bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Borçlunun temyiz isteminin kabulü ile yukarıda (2) nolu bentte yazılı nedenlerle 5311 sayılı Kanun ile değişik İİK’nun 364/2. maddesinin göndermesiyle uygulanması gereken 6100 sayılı HMK’nun 373/1. maddesi uyarınca, istinaf talebinin esastan reddine ilişkin … Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi’nin 19.11.2018 tarih ve 2018/1115 E.-2018/2395 K. sayılı kararının KALDIRILMASINA, … 1. İcra Hukuk Mahkemesi’nin 21.12.2017 tarih ve 2017/692 E. – 2017/1229 K. sayılı kararının BOZULMASINA, dosyanın İlk Derece Mahkemesi’ne, kararın bir örneğinin de, Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 15/04/2019 gününde oy birliğiyle karar verildi.

12. Hukuk Dairesi         2014/19749 E.  ,  2014/23677 K.

  •  


“İçtihat Metni”

MAHKEMESİ : Kayseri 1. İcra Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 17/04/2014
NUMARASI : 2014/197-2014/301

Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi . .. tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :
Borçlu icra mahkemesine başvurusunda, ihalenin feshi sebebi olarak ileri sürdüğü sair iddialarının yanı sıra, satış ilanı tebliğ işleminin usulüne uygun yapılmadığını iddia ederek ihalenin feshini talep etmiş, mahkemece; şikayetin reddine karar verilmiştir.
7201 Tebligat Kanunu’nun “Aynı konutta oturan kişilere veya hizmetçiye tebligat” başlıklı 16. maddesine göre “Kendisine tebliğ yapılacak şahıs adresinde bulunmazsa tebliğ kendisi ile aynı konutta oturan kişilere veya hizmetçilerinden birine yapılır.”
Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 25. maddesinde ise “Kendisine tebligat yapılacak kişi adresinde bulunmazsa tebliğ, kendisi ile aynı konutta oturan kişilere veya hizmetçilerinden birine yapılır.” hükmüne yer verilmiştir.
Somut olayda ihalenin feshini isteyen şikayetçi borçluya satış ilanının 11/01/2014 tarihinde “aynı çatı altında eşi İsmet Yağcı imzasına tebliğ edildi.” açıklaması ile Tebligat Kanunu’nun 16. maddesine göre tebliğ edildiği görülmektedir. Satış ilanının anılan yasal düzenleme ve yönetmelik hükmü uyarınca muhatap borçlunun adreste bulunup bulunmadığı tespit edilmeksizin aynı konutta oturan eşine tebliğ edilmesi usulsüzdür.
İİK’nun 127. maddesi gereğince taşınmaz satışlarında, satış ilanının bir örneği borçluya tebliğ edilmelidir. Borçluya satış ilanının tebliğ edilmemiş olması veya usulsüz tebliğ edilmesi Dairemizin süreklilik arzeden içtihatlarına göre başlı başına ihalenin feshi sebebidir.
O halde mahkemece, şikayetin kabulü ile ihalenin feshine karar verilmesi gerekirken şikayetin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.
SONUÇ : Borçlunun temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK’nun 366. ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), peşin alınan harcın istek halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 14/10/2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Benzer Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir