İtirazın İptali Davası

İtirazın İptali Davası Nedir?

İcra ve İflas Kanunu’nun 67.maddesine göre;

“Takip talebine itiraz edilen alacaklı, itirazın tebliği tarihinden itibaren bir sene içinde mahkemeye başvurarak, genel hükümler dairesinde alacağının varlığını ispat suretiyle itirazın iptalini dava edebilir.”

Bu hüküm dikkate alındığında alacaklı tarafından başlatılan bir icra takibine karşı borçlu tarafından itiraz edilmiş olması gereklidir. Alacaklı, bu itirazın iptali için bir yıllık süre içinde alacağın varlığını ispatlayarak itirazın iptali davası açabilecektir.

Alacaklı tarafından açılan itirazın iptali davası mahkemece kabul edilirse, alacaklının talebi üzerine ve diğer şartların mevcudiyeti halinde borçlu aleyhine icra inkar tazminatına hükmedilebilir.

İtirazın iptali davasının reddi durumunda ise, borçlunun talebi üzerine ve diğer şartların mevcudiyeti halinde alacaklı aleyhine kötü niyet tazminatına hükmedilebilir.

İtirazın Kaldırılması Davası Nedir?

İtirazın kesin ve geçici olarak kaldırılması kanunda ayrı düzenlemiştir.

İcra ve İflas Kanunu’nun 68.maddesinde itirazın kesin olarak kaldırılması düzenlenmiştir. Buna göre;

“Talebine itiraz edilen alacaklının takibi, imzası ikrar veya noterlikçe tasdik edilen borç ikrarını içeren bir senede yahut resmî dairelerin veya yetkili makamların yetkileri dahilinde ve usulüne göre verdikleri bir makbuz veya belgeye müstenitse, alacaklı itirazın kendisine tebliği tarihinden itibaren altı ay içinde itirazın kaldırılmasını isteyebilir. Bu süre içerisinde itirazın kaldırılması istenilmediği takdirde yeniden ilâmsız takip yapılamaz.

Borçlu itirazını varit gösterecek hiçbir belge ibraz edemezse icra mahkemesi itirazın kaldırılmasına karar verir.

İtiraz birinci fıkrada gösterilen senet veya makbuz yahut belgeye müstenit ise itirazın kaldırılması talebi reddolunur.”

İcra ve İflas Kanunu’nun 68/a maddesinde ise itirazın geçici olarak kaldırılması düzenlenmiştir. Buna göre;

“Takibin dayandığı senet hususî olup, imza itiraz sırasında borçlu tarafından reddedilmişse, alacaklı itirazın kendisine tebliği tarihinden itibaren altı ay içinde itirazın geçici olarak kaldırılmasını isteyebilir. Bu hâlde icra hâkimi iki taraftan izahat alır.

Senet altındaki imzayı reddeden borçlu takibi yapan icra dairesinin yetki çevresi içinde ise, itirazın kaldırılması için icra mahkemesi önünde yapılacak duruşmada, mazeretini daha önce bildirip tevsik etmediği takdirde, bizzat bulunmaya mecburdur. İcra dairesinin yetki çevresi dışında ödeme emri tebliğ edilen borçlu, istinabe yolu ile isticvabına karar verilmesi halinde, aynı mecburiyete tabidir.

Tatbika medar imza mevcutsa bununla, yoksa borçluya yazdıracağı yazı ve attıracağı imza ile yapılacak mukayese ve incelemelerden veya diğer delil ve karinelerden icra mahkemesi, reddedilen imzanın borçluya aidiyetine kanaat getirirse itirazın muvakkaten kaldırılmasına karar verir. Hakim lüzum görürse, oturumun bir defadan fazla talikine meydan vermiyecek surette, bilirkişi incelemesi de yaptırabilir.”

Alacaklı tarafından başlatılan icra takibi, borçlu tarafından itiraz edildiği takdirde durur. Alacaklı ise icra mahkemesinden itirazın kaldırılmasını talep edebilir. Bunun için İİK m.68 ve 68/a’daki belgelerden biriyle alakalı bir alacak bulunmalıdır.

İİK m.68 hükmü itiraz edilen hususun borç olduğu durumda, m.68/a hükmü ise itiraz edilen hususun imza olduğu durumlarda uygulama alanı bulur. 

İtirazın kaldırılması davasında görevli mahkeme İcra mahkemesi, yetkili mahkeme ise icra takibinin yapıldığı icra dairesinin bağlı bulunduğu yer İcra mahkemesidir.

İtirazın İptali Davası İle İtirazın Kaldırılması Davası Arasındaki Farklar

İtirazın iptali davası itirazın alacaklıya tebliğinden itibaren 1 yıl içinde açılabildiği halde, itirazın kaldırılması davası itirazın alacaklıya tebliğinden itibaren 6 aylık süre içinde açılabilir.

İtirazın kaldırılması davasında İİK m.68’de sayılan belgelere dayanılması gerekliyken itirazın iptali davasında herhangi bir belgeye dayanma zorunluluğu yoktur.

İtirazın iptali davasında verilen hüküm kesin hüküm teşkil etmektedir. Buna karşılık itirazın kaldırılması davası sonunda verilen hüküm tespit hükmü niteliğindedir ve kesin hüküm teşkil etmez.

İtirazın iptali davasında görevli mahkeme uyuşmazlığın niteliğine göre iş mahkemesi, asliye ticaret mahkemesi…’dir. Ancak itirazın kaldırılması davasında görevli mahkeme İcra mahkemesidir.

YARGITAY KARARLARI

Hukuk Genel Kurulu         2019/757 E.  ,  2022/694 K.

  •  


“İçtihat Metni”

MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi

1. Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; taraflar arasında ayçiçeği küspesi satışına ilişkin 11.03.2006 tarihli sözleşme imzalandığını, bu sözleşme gereğince davalı şirkete 11.03.2006 tarihli fatura ile 299.350 kg ve 42.028,74USD bedelli küspe teslim edildiğini, ancak davalının taraflar arasındaki sözleşmenin 5. maddesi gereğince edimini yerine getirmediğini, bunun üzerine davalı hakkında icra takibi yapıldığını, takip tarihi itibariyle müvekkilinin davalıdan 25.352,26USD ana para, 49.893,23USD kur faizi olmak üzere toplam 116.893,92TL alacağı bulunduğunu, ancak davalının hem borca hem de icra dairesinin yetkisine itiraz ettiğini ileri sürerek itirazın iptali ile asıl alacağın %40’ı oranından az olmamak üzere icra inkâr tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; taraflar arasında imzalanan sözleşme neticesinde davacı tarafça 11.03.2006 tarihli ve 42.028,74USD bedelli faturanın müvekkiline gönderildiğini, bu fatura karşılığı 20.000USD ve 13.500USD bedelli iki adet çekin teslim edildiğini, bakiye kısmının da davacının talebi üzerine 24.04.2006 tarihinde 2.107USD olarak davacının bildirdiği hesaba havale yoluyla ödendiğini, yine taraflar arasında yapılan görüşmeler sonucunda bir takım mahsuplaşma faturaları ile hesabın sıfırlandığını, davacının alacağının bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 01.12.2015 tarihli ve 2011/671 E., 2015/834 K. sayılı kararı ile; davalının davacıya olan borçlarını ödediğine ilişkin bir takım belge ve çeklere dayandığı, davacının, çekleri teslim alan … isimli kişinin davacı şirketi temsil etmediğini ve bu kişiye yapılan ödemelerin geçerli kabul edilemeyeceğini iddia ettiği, taraflar arasındaki esas uyuşmazlığın …’na 20.000USD ve 13.500USD bedelli iki adet çek ile yapılan ödemeler noktasında bulunduğu, davacı şirketin bu kişinin ödeme alma, kabul etme, hesap mutabakatı düzenleme gibi konularda davacı şirketi temsil ettiği yönünde davalı tarafa güven telkin ettiği, davalının davacı tarafça uyandırılan bu güven duygusunun ve iyi niyetinin korunması gerektiği, dolayısıyla uyandırılan güven duygusu içinde davalı tarafından yapılan çek ödemelerinin davacıya yapılmış sayılması gerektiğinin sonucuna varıldığı, diğer yandan davalının kendi ticarî defterlerinde davacıya 213,53TL borçlu gözüktüğü anlaşıldığından kendi ticarî defter kayıtları aleyhine delil kabul edilerek bu miktar borçlu olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, itirazın kısmen iptali ile takibin 253,53TL asıl alacak üzerinden devamına, asıl alacağın %20’si oranında icra inkâr tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekilince temyiz isteminde bulunulmuştur.
8. Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesince 08.12.2016 tarihli ve 2016/4321 E., 2016/15573 K. sayılı kararı ile;
“…Dava itirazın iptali istemine ilişkindir. Taraflar arasında mal alım satımı hususunda uyuşmazlık yoktur. Uyuşmazlık ödeme hususundan kaynaklanmaktadır. Davalı ödemelerin 2 adet çek ile yapıldığını ileri sürmektedir. Dosya içerisindeki çeklerde davacı lehtar davalı keşideci konumundadır. Davacı çeki teslim alan … isimli kişinin şirket çalışanı olmadığını ayrıca çeklerdeki lehdar imzasının sahte olduğunu belirtmiştir. Mahkemece davacının itirazları konusunda yeterince araştırma ve inceleme yapılmamıştır.
Mahkemece her iki çek arkasındaki lehdar cirosunun davacı şirket yetkilisine ait olup olmadığı, çeki teslim alan …’nun davacı şirket adına daha önce çek-bono kıymetli evrak alıp almadığı, makbuz düzenleyip düzenlemediği, ayrıca dosya içerisinde bulunan davalı tarafın ödemelerle ilgili belgelerde bulunan imzanın davacı şirket adına temsile yetkili kişilere ait olup olmadığı hususları araştırılarak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve yanılgılı gerekçe ile yazılı şekilde karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir,…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 26.02.2019 tarihli ve 2019/1 E., 2019/252 K. sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesi yanında, davalının savunmasında geçen ve çekleri davacı adına alan …’nun Bakırköy 15. Ağır Ceza Mahkemesinin 2013/448 E. sayılı dava dosyasında verdiği ifadede “Dava konusu çekleri davacı şirketin yetkililerinin bilgisi ve onayı ile aldığını, çeki aldığına ilişkin makbuz altındaki imzanın da kendisine ait olduğunu, kendisinin ….. A.Ş.’nin ortağı olduğunu ve davacı şirket ile aynı adreste faaliyet gösteren bu iki şirketin kardeş şirket olduklarını” bildirdiği, dosya içinde bulunan 20.03.2006 tarihli yazıdan da davacı şirketin daha önce … adlı kişiye davalı tarafından yapılan ödemeleri kabul ettiğini bildirdiğinin görüldüğü, dosyadaki ticaret sicil kayıtları ve savcılık soruşturma evrakı kapsamından da davacı şirket ile … arasında bağlantı bulunduğunun anlaşıldığı, her ne kadar bozma gerekçesinde her iki çek arkasındaki lehtar cirosunun davacı şirket yetkilisine ait olup olmadığının araştırılması istenmiş ise de, cironun davacı şirkete ait olup olmamasının bu dava yönünden fazla bir öneminin olmadığı, önemli olanın dava konusu çeklerin davacıya verilmek üzere davacının bilgi ve isteği ile …’na verilip verilmediği ve verilmiş ise bu ödemelerin davacıya yapılmış sayılıp sayılmayacağı hususu olduğu, dava konusu çeklerin davacı şirket emrine düzenlenerek, davacının isteği ile … adlı kişiye teslim edildiği, davacının cirosunun sonradan sahte olarak atılmış olması ve tahsil edilen bedelin davacıya verilmemesinin davacı şirket ile … arasındaki sorun olduğu, bundan davalıyı sorumlu tutmanın mümkün bulunmadığı, bu nedenle çeklerdeki cironun davacı şirket yetkililerine ait olup olmadığının tespiti yoluna gidilmediği, gerek dosya kapsamındaki bilgi ve belgelerden gerekse bilirkişi raporlarından davacı şirketin bu kişinin ödeme alma, kabul etme, hesap mutabakatı düzenleme gibi konularda davacı şirketi temsil ettiği yönünde davalı tarafa güven telkin ettiği, davalının davacı tarafça uyandırılan bu güven duygusunun ve iyi niyetinin korunması gerektiği, dolayısı ile uyandırılan bu güven duygusu içinde davalı tarafından yapılan çek ödemelerinin davacıya yapılmış sayılması gerektiği sonucuna varıldığından bu hususta ayrıca bir araştırma yapmaya da gerek görülmediği, davacının çek bedelini …’ndan alamaması hâlinde kendisi aleyhine hukukî yollara başvurması gerektiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davaya konu çek tediye makbuzlarında imzası bulunan …’nun davacı şirket adına daha önce kıymetli evrak alıp almadığı, makbuz düzenleyip düzenlemediği, ödemelerle ilgili belgelerde bulunan imzanın davacı şirket adına temsile yetkili kişilere ait olup olmadığı hususlarının araştırılmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili yasal düzenlemelerin incelenmesinde yarar vardır.
13. İtirazın iptali davası; 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 67 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre;
i) İlamsız takip yapılmış olması,
ii) Borçlunun bu takibe itiraz etmesi,
iii) İtirazın alacaklıya (davacıya) tebliğinden itibaren alacaklının, bir yıl içinde mahkemeye başvurmuş olması yasal koşullarının gerçekleşmesi gerekir.
14. Takip alacaklısı tarafından ödeme emrine süresi içinde itiraz etmiş olan takip borçlusuna karşı açılan itirazın iptali davasının konusu, icra takibine konu edilen alacaklar olup, davanın amacı itirazla duran takibin devamını sağlamaktır. Bu dava, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir. Davalı borçlunun icra dosyasında ileri sürdüğü itirazlar dışındaki itirazlarını da bu dava içinde ancak cevap süresi içinde ileri sürmesi olanaklıdır. Eğer cevap süresi içinde davalı/borçlu diğer itirazlarını ileri sürmezse mahkeme bunları kendiliğinden göz önüne alamaz, takibe itiraz edilirken bildirilen sebeplerle sınırlı araştırma yapmak durumunda kalır. Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 22.09.2021 tarihli ve 2017/(19)11-1663 E., 2021/1070 K. sayılı kararında da değinilmiştir.
15. Dava yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabi olduğundan; ispat külfeti normal bir alacak davasındaki ile aynıdır. Ancak her iki dava ispat yöntemleri ve hukukî sonuçları bakımından farklılıklar göstermektedir. Bu bağlamda belirtmek gerekirse; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 190. maddesi gereğince ispat yükü, Kanun’da özel düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukukî sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Bu genel kuralın dışında bazı hâllerde ispat yükü yer değiştirerek davalı tarafa geçer. Bu hâllerden birisi davalının ödeme savunmasında bulunmasıdır. Davacı ya da davalı iddiasını ya da savunmasını HMK’da belirtilen hükümlere göre ispat etmelidir. Buna göre yapılacak yargılama sonunda mahkemece verilecek karar ya davanın kabulü ya da reddine yönelik olacak; ancak takibin iptali ya da devamı hükmünü de içerecektir.
16. Uyuşmazlığın çözümü açısından; ceza mahkemesi kararlarının hukuk davasına etkisi, bir başka deyişle ceza mahkemesinin hangi kararlarının hukuk mahkemelerini bağlayacağı konusunu düzenleyen kurallar üzerinde de durulması gerekmektedir.
17. Ceza mahkemesi kararlarının hukuk mahkemesi davasına etkisi, hukukumuzda 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 74. maddesinde “Hâkim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir. Aynı şekilde, ceza hâkiminin kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararı da, hukuk hâkimini bağlamaz.” hükmü ile yer almıştır. Bu düzenlemeye göre hukuk hâkimi, ceza mahkemesinin kesinleşmiş kararları karşısında ilke olarak bağımsız kılınmıştır. İlkenin esası; bir ceza kuralı ile kamu hukuku yönünden yaptırım amaçlanmışken, aynı uyuşmazlığa ilişkin hukuk kuralı ile kişilerin birbirlerine karşı hak ve ödevlerini düzenleyen medeni hukuk alanında bir yaptırım amaçlanmasına dayanmaktadır.
18. Bu açık hüküm karşısında; ceza mahkemesince verilen beraat kararı, kusur ve derecesi, zarar tutarı, temyiz gücü ve yükletilme yeterliği, illiyet gibi esasların hukuk hâkimini bağlamayacağı konusunda duraksama bulunmamaktadır. Ancak, hemen belirtilmelidir ki, gerek öğretide ve gerekse Yargıtayın yerleşmiş içtihatlarında, ceza hâkiminin tespit ettiği maddi olaylarla hukuk hâkiminin tamamen bağlı olacağı kabul edilmektedir. Diğer bir anlatımla, maddi olayların varlığını saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır.
19. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Bakırköy 3. İcra Müdürlüğünün 2010/13869 E. sayılı takip dosyasında; davacı tarafından davalı aleyhine faturaya dayalı olarak ilamsız icra takibi başlatılmıştır. Ödeme emrinin davalı borçluya 21.12.2010 tarihinde tebliğ edildiği, davalı borçlu tarafından 22.12.2010 tarihinde yapılan itiraz üzerine icra takibinin durduğu anlaşılmıştır.
20. Taraflar arasında 11.03.2006 tarihinde ayçiçeği küspesi alım satımına dair sözleşme imzalanmıştır. Sözleşme kapsamında davacı tarafından davalı adına 11.03.2006 tarihli ve 56.845,49TL bedelli fatura düzenlenmiştir.
21. Davacı satıcı, sözleşme ve fatura konusu malların davalıya teslim edilmesine rağmen bedelinin ödenmediğini iddia etmiş, davalı alıcı ise malların bedelinin davacı şirket adına düzenlenen 20.000USD ve 13.500USD bedelli çeklerin davalıya teslim edilmek üzere … isimli kişiye verildiğini, kalan bakiyenin ise davacının hesabına havale edildiğini savunmuştur.
22. Dosya içerisinde yer alan ödemeye ilişkin belgeler incelendiğinde, davalının keşideci, davacının lehdar olarak yer aldığı 08.05.2006 tarihli ve 20.000USD bedelli çekin 08.04.2006 tarihli tediye makbuzu ile, 06.06.2006 keşide tarihli ve 13.500USD bedelli çekin ise 28.04.2006 tarihli tediye makbuzu ile …’na teslim edildiği anlaşılmaktadır.
23. Dosya içerisinde yer alan 20.03.2006 tarihli yazıda, davacı şirketin davalı şirket tarafından …’na yapılan ödemelerin haricinde kalan bakiyenin belirtilen hesaplarına yatırılmasını istediği görülmekle, bu yazı içeriğinden davacı şirketin öncesinde de …’na yapılan ödemeleri kabul ettiği anlaşılmaktadır.
24. Çek tediye makbuzlarında imzası bulunan …, resmî belgede sahtecilik ve dolandırıcılık suçlarından dolayı sanık olarak yer aldığı Bakırköy 15. Ağır Ceza Mahkemesinin 12.02.2014 tarih ve 2013/448 E., 2014/25 K. sayılı dava dosyasındaki beyanlarında, davacı şirket ile aynı adreste faaliyet gösterdiklerini, ayrıca ortak şirketlerinin de bulunduğunu, kendisinin … Gıda San. ve Tic. A.Ş.’nin temsilcisi olduğunu, her iki şirketin aynı adreste faaliyet gösterdiğini, tediye makbuzu altındaki imzanın kendisine ait olduğunu, her iki şirketin kardeş şirketler olmasından dolayı aradaki güvene istinaden davacı şirket yetkililerinin bilgisi ve onayı ile çeki aldığını belirtmiştir.
25. Türk Borçlar Kanunu’nun 74. maddesi gereğince ceza davasındaki maddi olguların hukuk mahkemesi hâkimini de bağlayacağı hususu dikkate alınarak, tediye makbuzlarında imzası bulunan …’nun ceza davasındaki beyanları, dosya içerisinde yer alan ticaret sicil kayıtları ile birlikte değerlendirildiğinde, davacı şirket ile … arasında bağlantı bulunduğu anlaşılmakla, bu kişinin ödeme alma, kabul etme gibi konularda davacı şirketi temsil ettiğinin kabulü gerekmektedir.
26. Her ne kadar Özel Dairenin bozma kararında, çeklerdeki cironun davacı şirket yetkilisine ait olup olmadığının araştırılması gerektiği belirtilmiş ise de, ödemeye ilişkin çeklerin davalı şirket tarafından bizzat davacı şirket adına düzenlenerek ve davacıya verilmek üzere tediye makbuzları ile …’na teslim edildiği dikkate alındığında, çeklerdeki cironun davacı şirket yetkilisine ait olup olmadığının araştırılmasına gerek bulunmamaktadır.
27. Açıklanan nedenlerle mahkemece, Özel Dairenin bozma kararında belirtilen araştırmaların yapılmasına gerek bulunmadığı ve …’nun davacı şirket adına hareket ettiği yönünde verilen direnme kararı yerindedir.
28. Ne var ki, Özel Dairece davacı vekilinin diğer temyiz itirazları incelenmediğinden dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Direnme kararı yerinde olup, davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, ancak karar düzeltme yolunun açık olması sebebiyle öncelikle mahkemesince Hukuk Genel Kurulu kararının taraflara tebliği ile karar düzeltme yoluna başvurulması hâlinde dosyanın Hukuk Genel Kuruluna, başvurulmaması hâlinde ise mahkemesince doğrudan YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 18.05.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

9. Hukuk Dairesi         2016/26765 E.  ,  2020/11925 K.

  •  


“İçtihat Metni”



MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi taraflar vekillerince istenilmekle, temyiz taleplerinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

1-Dosyadaki bilgi ve belgelere, delillerin taktirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davacının tüm davalının aşağıdaki bendin dışındaki temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
2-İşçilik alacaklarıyla ilgili olarak yapılmış olan icra takibine itiraz üzerine açılan itirazın iptali davasında yargılama ve icra inkar tazminatına karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında taraflar arasında uyuşmazlık bulunmaktadır.
Genel haciz yoluyla ilamsız icra takiplerinde borçlunun itirazı üzerine takip durur ve alacaklının takibin devamını sağlamaya yarayan imkanlarından biri İcra İflas Kanunu’nun 67. maddesinde öngörülen itirazın iptali davasıdır.
İtirazın iptali davası, takip alacaklısı tarafından itiraz etmiş olan takip borçlusuna karşı açılır. İcra takibinde yer alan ve borçlu tarafından itiraza uğrayan kısım davanın konusunu oluşturur. Borcun tamamına ya da bir kısmına itiraz hallerinde olduğu gibi imzaya itiraz ile faize itiraz edilmesi durumunda da itirazın iptali davası açılabilir.
İcra İflas Kanunu’nun 68 ve 68 (a) maddelerinde sözü edilen belgelerden birine sahip olmayan alacaklı, itirazın giderilmesini sağlayabilmek için yalnız itirazın iptali yoluna başvurabilir.
Borçlu ödeme emrine itiraz etmemiş ya da itiraz geçerli değilse alacaklının itirazın iptali davası açmasında hukuki yarar yoktur.
İtirazın iptali davası süreye tabidir. Alacaklı itirazın kendisine tebliğinden itibaren bir yıl içinde davayı açabilir.
İcra takibi konusu alacak (davası) iş mahkemesinin görevine girmekte ise, itirazın iptali davası da iş mahkemesinde açılır (Kuru, Baki: İcra ve İflas Hukuku, İstanbul Kasım 2004, s. 223.). Buna göre davada 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunun 7. maddesi uyarınca sözlü yargılama usulü uygulanır.
İtirazın iptali davasında, işçilik alacaklarıyla ilgili olarak tahsil hükmü kurulması mümkün olmaz. Yargılama sonunda icra takibine itirazın kıdeme ya da tamamen iptali ile takibin devamına ya da davanın reddine dair karar verilmelidir.
İtirazın iptali davasında dava konusunun ıslah yoluyla arttırılması mümkün olup, arttırılan kısım yönünden tahsil davası olarak hüküm kurulmalıdır. Davaya konu miktarın ıslah yoluyla arttırılması itirazın iptali davasının niteliğini değiştirmez ve tamamını tahsil davasına dönüştürmez.
İtirazın iptali davasında borçlunun haksızlığına karar verilmesi halinde ve alacaklının talep etmiş olması şartıyla, borç miktarının Yasada gösterilen orandan az olmamak kaydıyla icra inkar tazminatına hükmedilir. İcra inkar tazminatına karar verilebilmesi için alacağın belirli ya da belirlenebilir olması gerekir. Özellikle, işçin kıdemi, ücreti gibi hesap unsurları, işverence bilinen ya da belirlenebilecek hususlardır. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 8 ve 28. maddelerinin işverene bu gibi konularda belge düzenleme yükümü yüklediği de gözden uzak tutulmamalıdır. Ancak, hak tartışmalı ise icra inkar tazminatına hükmolunmaz.
Borçlu belirli bir alacak için yapılan icra takibinde borcun bir kısmına itiraz etmek istediğinde, itiraz ettiği kısmı açıkça göstermek zorundadır. Borçlu buna uymaz ve borcun tamamına itiraz ederse, itirazın iptali davası sonucunda borçlu olduğu miktar bakımından icra inkar tazminatı ödemekle yükümlüdür.
Alacağın likit olması şartıyla, itirazın iptali davası sonunda borçlunun itirazının kısmen kabulü halinde dahi, kabul edilen kısım bakımından icra inkar tazminatına hükmedilmelidir.
Somut uyuşmazlıkta hakkın özü tartışmalıdır. Bu nedenle alacağın likid olduğundan söz edilemeyeceğinden, davacı lehine icra inkar tazminatına hükmedilmesi hatalı olup, bozma sebebi ise de, bu yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılamayı gerektirmediğinden hükmün 6100 sayılı HMK’nın geçici 3/2 yollamasıyla ile 1086 sayılı HUMK’un 438/7 maddesi uyarınca düzeltilerek onanmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ:
Hüküm fıkrasının 5. paragrafındaki “Asıl alacak toplamı 14.497,93 TL üzerinden takdiren %20 oranında hesaplanan icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine,” cümlesi çıkarılarak yerine;
“Hakkın özü tartışmalı olduğundan davacının icra inkar tazminatı talebinin reddine” paragrafının yazılmasına, hükmün bu şekilde DÜZELTİLEREK ONANMASINA, peşin alınan temyiz harcının isteği halinde davalıya iadesine, 14/10/2020 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Hukuk Genel Kurulu         2019/463 E.  ,  2022/420 K.

  •  


“İçtihat Metni”

MAHKEMESİ :İcra Hukuk Mahkemesi


1. Taraflar arasındaki “itirazın kaldırılması” isteminden dolayı yapılan inceleme sonunda, İstanbul 18. İcra (Hukuk) Mahkemesince verilen istemin reddine ilişkin karar alacaklı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonucunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı alacaklı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. İNCELEME SÜRECİ
Alacaklı İstemi:
4. Alacaklı vekili dilekçesinde; taraflar arasında 02.03.2012 tarihinde arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi imzalandığını, sözleşmenin on üçüncü maddesinde 14.02.2012 tarihi de dâhil olmak üzere inşaatın bitimine kadar her ay 2.000TL’nin yüklenici borçlu tarafından müvekkiline ödenmesinin kararlaştırıldığını, ancak söz konusu bedelin borçlu tarafından ödenmediğini, alacağın tahsili için yapılan icra takibine haksız olarak itiraz edildiğini ileri sürerek borçlunun İstanbul 3. İcra Müdürlüğünün 2012/13740 E. sayılı icra dosyasına yapılan itirazının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Borçlu Cevabı:
5. Borçlu vekili cevap dilekçesinde; talebin reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. İstanbul 18. İcra (Hukuk) Mahkemesinin 16.05.2014 tarihli ve 2013/1034 E., 2014/463 K. sayılı kararı ile; icra takibinin dayanağı arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinin, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 68/1. maddesinde belirtildiği şekilde imzası ikrar veya noterlikçe tasdik edilen kesin borç ikrarını içeren bir senet yahut resmî dairelerin veya yetkili makamların yetkileri dâhilinde ve usulüne göre verdikleri bir makbuz veya belge niteliğinde olmadığı ve taraflar arasındaki ihtilafın çözülmesinin genel mahkemelerde yargılamayı gerektirdiği gerekçesiyle istemin reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. İstanbul 18. İcra (Hukuk) Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde alacaklı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesince 19.03.2018 tarihli ve 2015/4683 E., 2018/2219 K. sayılı kararı ile;

“…Taraflar arasındaki Bakırköy 40. Noterliği’nin 02.03.2012 tarih ve 4931 yevmiye numaralı düzenleme şeklindeki arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinin 13. maddesinde, 14.02.2012 tarihi de dahil olmak üzere yüklenici tarafından arsa sahibine her ay inşaat bitimine kadar 2.000 TL kira bedeli ödeyeceğinin yazılı olduğu, sözleşmenin bu maddesinin İİK’nın 68/1. maddesi anlamında kayıtsız şartsız borç ikrarını içeren belge niteliğinde olduğu gözetilerek davalının itirazının kaldırılmasına karar verilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçe ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır,…” gerekçesi karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. İstanbul 18. İcra (Hukuk) Mahkemesinin 07.02.2019 tarihli ve 2018/588 E., 2019/144 K. sayılı kararı ile; Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin yerleşik uygulamasına göre, taraflara karşılıklı edimler yükleyen ve noterde düzenleme şeklinde olan kat karşılığı inşaat sözleşmelerinde kararlaştırılan kira bedellerinin ilamsız icra takibinde itirazın kaldırılmasına elverişli olmadığı, somut olayda; icra takibinin dayanağı olan 02.03.2012 tarihli düzenleme şeklindeki arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinin karşılıklı edimleri içerdiği, bu hâliyle sözleşmenin İİK’nın 68/1. maddesinde yer alan ve alacaklılara genel haciz yolu ile takip yapma imkânı tanıyan borç ikrarını içeren bir belge niteliğinde olmadığı, borç da kabul edilmediğine göre iki tarafa edimler yükleyen sözleşme kapsamında alacaklının alacaklı olup olmadığı ve varsa alacak miktarının ne olduğunun genel mahkemelerde yapılacak yargılama sonucunda belli olacağı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde alacaklı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; taraflar arasında imzalanan 02.03.2012 tarihli düzenleme şeklinde arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinin on üçüncü maddesinde yer alan ve yüklenici tarafından arsa sahibine her ay inşaat bitimine kadar 2.000TL ödeneceğine ilişkin düzenlemenin, İİK’nın 68/1. maddesi anlamında kayıtsız şartsız borç ikrarını içeren belge niteliğinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. ÖN SORUN
12. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; İİK’nın 4949 sayılı Kanun ile değişik 363/1. maddesinin son cümlesindeki temyiz kesinlik sınırına ilişkin düzenleme ile aynı Kanun’un Ek 1. maddesinin 1. fıkrasında yer alan parasal sınırların artırılmasına ilişkin düzenleme birlikte dikkate alındığında, uyuşmazlık konusu miktarın (takipte 8.000TL asıl alacak) direnme karar tarihi olan 07.02.2019 tarihi itibariyle temyiz kesinlik sınırı olan 9.260TL’yi geçmediği, ancak İİK’nın Ek 1. maddesinin 2. fıkrasında “363 ncü maddenin yukarıdaki fıkra uyarınca her takvim yılı başından olmak üzere uygulanan parasal sınırın artışına ilişkin hükmü, artışın yürürlüğe girdiği tarihten önce İcra Tetkik Merciince nihai olarak karara bağlanmış olan davalar ile Yargıtay’ın bozma kararı üzerine yeniden bakılan davalarda uygulanmaz.” hükmüne yer verilmesi karşısında 07.02.2019 tarihli direnme kararının temyizi kabil nitelikte olup olmadığı hususu ön sorun olarak tartışılmıştır.
13. 28.02.2019 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 7165 sayılı Kanun’un 2. maddesiyle; İİK’nın Ek 1. maddesinin 2. fıkrası “363 ve 364 üncü maddelerdeki parasal sınırların uygulanmasında hükmün verildiği tarihteki miktar esas alınır.” şeklinde değiştirilmiştir, ancak direnme kararının verildiği 07.02.2019 tarihi itibariyle, İİK’nın Ek 1. maddesinin 2. fıkrasında 7165 sayılı Kanun’un 2. maddesiyle yapılan değişiklikten önceki az yukarıda açıklanan hükmü dikkate alınması gerektiğinden, her takvim yılı başından olmak üzere uygulanan parasal sınırın artışına ilişkin hüküm, artışın yürürlüğe girdiği tarihten önce Yargıtayın bozma kararı üzerine yeniden bakılan davalarda uygulanmayacaktır.

14. Bu nedenle direnme kararının, İİK’nın 5311 sayılı Kanun’un 29. maddesi ile eklenen Geçici 7. maddesinin göndermesi ile uygulanması gereken aynı Kanun’un 363. maddesi ile 7165 sayılı Kanun’un 2. maddesi ile yapılan değişiklikten önceki Ek 1. maddesi uyarınca temyizi kabil nitelikte olduğuna ve ön sorun bulunmadığına oy birliği ile karar verilerek işin esasının incelenmesine geçilmiştir.

IV. GEREKÇE
15. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar vardır.
16. İcra ve İflas Kanunu’nun “İtirazın kesin olarak kaldırılması” başlıklı 68. maddesinin 1. fıkrasında; “Talebine itiraz edilen alacaklının takibi, imzası ikrar veya noterlikçe tasdik edilen borç ikrarını içeren bir senede yahut resmî dairelerin veya yetkili makamların yetkileri dahilinde ve usulüne göre verdikleri bir makbuz veya belgeye müstenitse, alacaklı itirazın kendisine tebliği tarihinden itibaren altı ay içinde itirazın kaldırılmasını isteyebilir. Bu süre içerisinde itirazın kaldırılması istenilmediği takdirde yeniden ilamsız takip yapılamaz.” hükmü yer almaktadır.
17. İtirazın kaldırılması borçlunun itirazı ile duran (İİK m. 66) ilamsız icra takibine (ilamsız icra prosedürü içinde) devam edilmesini sağlayan (İİK m. 78) bir yoldur. İtiraz ile duran ilamsız icra takibine devam edilmesini sağlamak için, alacaklının genel mahkemelerde itirazın iptali davası açması mümkündür (İİK m. 67). Para (ve teminat) alacakları için ilamlı icradan başka, ayrı bir ilamsız icra yolu kabul edilmesinin amacı, alacaklının yalnız ilâmsız icra prosedürü içinde genel mahkemeden bu konuda bir ilam almadan, çabuk ve basit bir şekilde alacağına kavuşmasını sağlamaktır. Alacaklıya, borçlunun itirazını hükümden düşürmek için yalnız itirazın iptali davası açma imkânı tanınsa idi, borçlu hiç bir haklı nedene dayanmayan bir itiraz ile alacaklıyı mahkemede dava açmaya zorlayabilir ve bununla ilamsız icra yolunu işlemez hâle getirebilirdi. İşte bu sakıncayı önlemek ve ilamsız icranın amaç edindiği çabukluk ve basitlik ilkelerini gerçekleştirmek için borçlunun itirazının ilamsız icra prosedürü içinde kaldırılmasını sağlamak üzere itirazın iptali davasından başka icra mahkemesinde itirazın kaldırılması yolu kabul edilmiştir (İİK m. 68-70). Alacaklıya, borçlunun itirazını icra mahkemesinde çabuk ve basit bir şekilde kaldırtmak imkânı tanırken, borçlunun hakkının (savunma imkânının) tehlikeye sokulmaması gerekir. Yani, ancak borçlunun gerçekten borçlu olduğu hakkında güçlü delillerin bulunması hâlinde, alacaklı icra mahkemesinden itirazın kaldırılmasını isteyebilmelidir. Bu nedenle, alacağı İİK’nın 68-68/a maddelerinde sayılan belgelerden birine bağlı olmayan alacaklı, icra mahkemesinden itirazın kaldırılmasını isteyemez (yalnız, mahkemede itirazın iptali davası açabilir). Başka bir deyimle, yalnız, takip konusu alacağın İİK’nın 68-68/a maddelerinde sayılan belgelerden birine bağlı olması hâlinde, alacaklı icra mahkemesinden itirazın kaldırılmasını isteyebilir (Kuru, Baki: İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, Ankara 2013, s. 275-276).
18. Alacaklının, itirazın kesin kaldırılmasını isteyebilmek için göstermesi gereken belgeler üç çeşittir. Bunlardan ilki imzası ikrar edilmiş adi bir senettir. İcra takibinin dayanağı olan adi senet altındaki imza borçlu tarafından kabul edilir ve senet belli bir meblağ için kayıtsız şartsız borç ikrarını içerirse alacaklı bu senede dayanarak itirazın kesin kaldırılmasını isteyebilir (Kuru, s. 280).
19. İkincisi ise, imzası noterlikçe onaylı senet olup, imzası ikrar edilen adi senetler gibi, noterlikte tasdik edilmiş kayıtsız şartsız borç ikrarını içeren senetler de itirazın kesin kaldırılmasını sağlayan belgelerdendir (Kuru, s. 288).
20. Resmî dairelerin veya yetkili makamların yetkileri dâhilinde ve usulüne göre verdikleri belgeler de, itirazın kaldırılmasını sağlayıcı nitelikte sayılmıştır. Bu belgeler resmî daireler veya yetkili makamlar tarafından düzenlediklerinden, bunlarda borçlunun imzası bulunmaz; bu nedenle, borçlunun imzasının ikrar veya onaylanmış olması şartı burada aranmaz. Fakat bu belgelerin, itirazın kaldırılmasını sağlayıcı nitelikte sayılabilmesi için borçlunun belli bir para borcunu kayıtsız şartsız ödemek zorunda olduğunu göstermeleri gerekir (Kuru, s. 289, 290).
21. Uyuşmazlığın çözümü için eser sözleşmesinin bir türü olan “kat karşılığı inşaat sözleşmesi’’ diğer bir ifadeyle “arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi” ile ilgili açıklama yapılmasında fayda vardır.
22. Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi; bir yönüyle arsa sahibinin koşullar gerçekleştiğinde sahibi olduğu taşınmazın mülkiyetinin bir kısmını yükleniciye devretmesini öngörürken, diğer yönüyle de, yüklenicinin yapacağı inşaat bakımından arsa sahibine karşı yükümlülüklerini gösteren, tapulu taşınmazın mülkiyetinin bir kısmının devrine ilişkin vaadi ve eser sözleşmesini içeren, iki tipli-karma bir sözleşmedir. Diğer bir anlatımla; arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi tam iki tarafa karşılıklı borç yükleyen (sinallagmatik) sözleşmelerden olup, sözleşme ile yüklenici arsa üzerinde taraflar arasında anlaşılmış bulunan vasıflarda ve imar mevzuatına uygun bir bina yapmayı üstlenirken, arsa sahibi ya da sahipleri de edim olarak belirlenen arsa payının devrini gerçekleştirmeyi üstlenmektedir. Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 23.12.2021 tarihli ve 2018/(23)6-1057 E., 2021/1756 K. kararında da benimsenmiştir.
23. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; arsa sahibi olan alacaklı … ve dava dışı Aytunç Demirtaş ile borçlu yüklenici arasında noterde düzenlenen ve resmî geçerlilik koşulunu sağlayan 02.03.2012 tarihli kat karşılığı inşaat sözleşmesi imzalanmıştır.
24. Taraflar arasında imzalanan düzenleme şeklindeki kat karşılığı inşaat sözleşmesi, alacaklı arsa sahibine arsanın inşaata tahsisini, yüklenici borçluya ise kendisine tahsis edilecek inşaatı yapma ve başkaca bir takım yükümlülükler yüklemekte olup, karşılıklı edimleri içermektedir.
25. Bu durumda her ne kadar sözleşmenin on üçüncü maddesinde, yüklenici borçlu tarafından inşaat bitimine kadar her ay arsa sahibi alacaklıya 2.000TL kira bedeli ödeneceği kararlaştırılmış ise de, anılan düzenleme İİK’nın 68/1. maddesi anlamında borç ikrarını içeren belge niteliğinde kabul edilemez. Borçlu yüklenici tarafından borç kabul edilmediğinden, iki tarafa edimler yükleyen arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi uyarınca, alacaklının alacaklı olup olmadığı ve alacağı varsa miktarının ne kadar olduğu konusunda genel mahkemelerde yargılama yapılması gerekmektedir.
26. Hâl böyle olunca, mahkemece verilen karar usul ve yasaya uygun olup direnme kararının açıklanan gerekçelerle onanması gerekir.

V. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA,
Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’na 5311 sayılı Kanun’un 29. maddesi ile eklenen Geçici 7. maddesinin göndermesi ile uygulanması gereken İİK’nın 366/III. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 30.03.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

Hukuk Genel Kurulu         2020/445 E.  ,  2022/1077 K.

  •  


“İçtihat Metni”

MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi


1. Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin, davalının teslim edeceği ürünlere karşılık ileri tarihli çekler düzenleyerek verdiğini, bir süre sonra taraflar arasındaki ticari ilişkinin sona erdiğini, müvekkilinin davalıya verdiği çeklerin tamamını ödediğini, davalı hakkında fazladan yapılan ödemeden kaynaklanan alacağın tahsili için icra takibi yapıldığını, davalının icra takibine itirazdan sonra asıl alacağın tamamını müvekkilinin hesabına yatırdığını, ancak itirazın haklı olup olmadığının icra takibinin yapıldığı tarih itibariyle değerlendirilmesi gerektiğini ileri sürerek itirazın iptali ile asıl alacağın %40’ı oranından az olmamak üzere icra inkâr tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının cari hesaba dayanarak icra takibi yaptığını, ancak cari hesap sözleşmesinin bulunmaması nedeniyle takibe ve cari hesaba itiraz etmekte haklı olduklarını, asıl borç miktarı ödendiğinden davacının ancak takipte istediği faiz için itirazın iptali davası açabileceğini, davacının asıl alacağı dava etmesinde hukukî yararının bulunmadığını belirterek davanın reddi ile asıl alacağın en az %40’ı oranında tazminata karar verilmesini talep etmiştir.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 20.03.2012 tarihli ve 2010/364 E., 2012/131 K. sayılı kararı ile; davalının takip tarihi itibariyle davacıya 59.365,99TL borçlu olduğu, davalının bu miktarı ödeme emrine itiraz süresi içinde ödediği, itirazın iptali davalarında haklılık durumunun takip tarihi itibariyle belirleneceği, ancak bu davalarda icra takibinden önce ve takipten sonra ödeme emrine itiraz süresi bitmeden yapılan ödemelerin de dikkate alınacağı, davalının ödeme emrine itiraz süresi dolmadan davacı hesabına 59.365,99TL ödeme yaptığı, buna göre takip tarihi itibariyle borç miktarının bilirkişi raporuyla 7.549,65TL olarak hesaplandığı, davacının bu miktar dışındaki borca yapılan itirazın iptalini talep etmekte hukukî yararının bulunmadığı gerekçesiyle asıl alacağın 7.549,60TL’lik kısmına yönelik yapılan itirazın iptaline, takibin bu tutar üzerinden devamına, fazlaya ilişkin talebin reddine, kabul edilen kısım üzerinden hesaplanan 3.019,80TL icra inkâr tazminatının davalıdan tahsiline, reddedilen kısım bakımından davalının kötü niyet tazminatı talebinin reddine, dava tarihi itibariyle 59.365,99TL ödemeyi bildiği hâlde itirazın tamamen iptali talebi ile dava açan davacının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 329/2. maddesi gereğince 2.000TL para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesinin 12.02.2013 tarihli ve 2012/14401 E., 2013/2607 K. sayılı kararı ile;
“…Davacı, davalı aleyhine giriştiği ilamsız icra takibinde 59.365,99 TL cari hesap alacağı ve 2.600 TL takip tarihine kadar işlemiş faiz olmak üzere 61.965,99 TL alacağın asıl alacağa ticari avans faizi yürütülerek tümünün masraf ve vekalet ücreti ile birlikte, kısmi ödeme halinde BK 84.madde uygulanarak borçludan tahsili talebinde bulunmuştur.
Davalı borçlu, icra takibine icra dairesinin yetkisi ve borcun tamamına süresinde itiraz etmiş, aynı gün takipte talep edilen ana para olan 59.365,99 TL’yi ödemiştir. Bu husus tarafların kabulünde olup ihtilafsızdır.
Davacı buna rağmen ödenen bedeli de harca esas değer kapsamında göstererek iş bu davayı açmıştır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21/09/2011 tarih 2011/15-494 Esas 2011/555 karar sayılı 19/10/2011 tarih, 2011/19-532 Esas, 2011/640 Karar sayılı kararlarında da açıkça belirtildiği üzere itirazın iptali davalarında takipten sonra ancak davadan önce yapılan ve tarafların kabulünde olan ödemeler bakımından dava açılmasında hukuki yarar bulunmamaktadır. Nitekim Yerel Mahkeme’nin gerekçesinde de bu hususa değinilmiştir. Bu itibarla davadan önce ödenmiş olan asıl alacakla ilgili dava bakımından davacının dava açmakta hukuki yararı bulunmadığından bu yöndeki talebin reddi gerekir. Yerel mahkemece alacağın bir kısmına yönelik itirazın iptali şeklinde hüküm kurulması doğru görülmemiştir. Zira asıl alacak davadan önce ödenmiş olup takipten önce temerrüt gerçekleşmediğinden işlemiş faiz de talep edilemeyeceğine göre asıl alacağın ödenmemiş kısmından söz edilemez.
Ne var ki, asıl alacak davadan önce ödenmiş olmakla birlikte icra takibinde talep edilen icra harç ve masrafları ile icra vekalet ücreti ödenmemiş olup alacağın fer’isi durumundaki bu kalem talepler yönünden davacının dava açmakta hukuki yararı mevcuttur. Ancak bu talepler hakkında Mahkemece hesap yaptırılmayıp bu kalem taleplere ilişkin itirazın iptali ile takibin devamına karar verilmesi ile yetinilmesi ve bu yöndeki taleplerin icra dairesince yapılacak kapak hesabında infazda nazara alınması gerekirken yerel mahkemece bu kalem talepler bakımından bilirkişi incelemesi yaptırılarak bilirkişi tarafından belirlenen bedele hükmedilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Mahkemece yapılacak iş, takipten önce temerrüt gerçekleşmediğinden ve bu nedenle işlemiş faiz istenemeyeceğinden asıl alacak da takipten sonra fakat davadan önce ödendiği dikkate alınarak asıl alacağa yönelik olarak dava açılmasında hukuki yarar bulunmadığından asıl alacakla ilgili davanın dava şartı yokluğundan reddine, icra takibinde alacağın fer’ileri olarak istenen talepler yerine getirilmediğinden ve o talepler bakımından itirazın iptaline karar verilmedikçe yerine getirilmesi de mümkün olmadığından icra harç ve masrafları ile icra vekalet ücretine yönelik itirazın iptali ile takibin bu yönler bakımından devamına karar verilmesinden ibaret olmalıdır.
Öte yandan yukarıda belirtildiği gibi davacının alacağın fer’ileri yönünden dava açmakta hukuki yararı bulunduğuna göre somut olay bakımından uygulanabilirliği bulunmayan HMK’nun 329/2 maddesi uyarınca disiplin para cezası ile cezalandırılması doğru görülemez.
Bunun yanında asıl alacak davadan önce ödenmekle asıl alacak bakımından dava açılmasında hukuki yarar bulunmadığı gibi fer’ileri dışında bakiye alacak da bulunmadığından somut olayda icra inkar tazminatına hükmedilecek bir matrah da yoktur. Hal böyle olunca Yerel Mahkeme’nin icra inkar tazminatına hükmetmesi de doğru görülemez,…” gerekçesiyle kararın bozulmasına, bozma nedenine göre taraf vekillerinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına oy çokluğu ile karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesinin Birinci Direnme Kararı:
9. Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 25.02.2014 tarihli ve 2014/20 E., 2014/132 K. sayılı kararı ile; takip tarihinden sonra, ancak dava tarihinden önce yapılan ödemelerin öncelikle takip tarihinden ödeme tarihine kadar işlemiş faiz, icra harç ve masrafları ile icra vekâlet ücretine mahsup edilmesi gerektiği, mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 84. maddesi dikkate alınarak düzenlenen 22.12.2011 havale tarihli ek raporun hükme esas alındığı, itirazın iptaline karar verilen 7.549,60TL’lik kısmın 20.03.2012 tarihli kısa kararda ve hüküm fıkrasında açıklandığı üzere asıl alacak niteliğinde olduğu, bu durumda alacak likit olmakla ve koşulları oluşmakla davacı lehine icra inkâr tazminatına hükmedilmesinde engel bulunmadığı, dava tarihinde yürürlükte bulunan mülga 1086 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HUMK) 422/2. maddesi ile karar tarihinde yürürlükte bulunan HMK’nın 329/2. maddesine göre; kötü niyet sahibi davalı veya hiçbir hakkı olmadığı hâlde dava açan tarafın disiplin para cezası ile mahkûm edilebileceği, bu hâllere vekil sebebiyet vermiş ise disiplin para cezasının vekil hakkında uygulanacağı, davacının takip tarihinden sonra, ancak davadan önce davalının 59.365,99TL ödeme yaptığını bildiği, bu durumun dosya kapsamı ile sabit olduğu, davacının, yapılan bu kısmî ödemeyi dikkate almadan, icra takibine yapılan tüm itirazların iptali talebi ile dava açtığı, dava tarihi itibari ile 59.365,99TL ödemenin davacı tarafça bilindiği hâlde bu kısım bakımından da dava açılmakla bu kısma yönelik hiçbir hakkı olmadığını bilen davacının para cezası ile cezalandırılmasının HMK’nın 329/2. maddesine aykırı olmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu Bozma Kararı:
10. Mahkemenin yukarıda belirtilen direnme kararının taraf vekilleri tarafından temyizi üzerine, Hukuk Genel Kurulunun 17.01.2019 tarihli ve 2017/19-1640 E., 2019/3 K. sayılı kararı ile; mahkemece tefhim edilen kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki bulunduğu gerekçesiyle tefhim edilen kısa karara uygun gerekçeli karar ve buna uygun hüküm oluşturulması için direnme kararının usulden bozulmasına, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesinin İkinci Direnme Kararı:
11. Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 14.10.2019 tarihli ve 2019/304 E., 2019/837 K. sayılı kararı ile; Hukuk Genel Kurulunca verilen bozma kararı dikkate alınarak önceki karar gerekçesi tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
12. Direnme kararı süresi içinde taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK
13. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık;
1- İcra takip tarihinden sonra, ancak dava tarihinden önce yapılan ödemenin, takip tarihinden sonra talep edilen icra harç ve masrafları ile icra vekâlet ücreti gibi asıl alacağın fer’îsi niteliğindeki alacaklardan mahsup edilip edilemeyeceği, mahkemece dava tarihinden önce asıl alacak ödenmekle asıl alacakla ilgili davanın dava şartı yokluğu nedeniyle reddine karar verilerek icra harç ve masrafları ile icra vekâlet ücretine yönelik itirazın iptaline karar verilmesinin gerekip gerekmediği,
2- Mahkemece HMK’nın 329/2. maddesi uyarınca davacı aleyhine disiplin para cezasına hükmedilmesinin yerinde olup olmadığı,
3- Mahkemece davacı lehine icra inkâr tazminatına hükmedilmesinin yerinde olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE
A- İcra takip tarihinden sonra, ancak dava tarihinden önce yapılan ödemenin, takip tarihinden sonra talep edilen icra harç ve masrafları ile icra vekâlet ücreti gibi asıl alacağın fer’îsi niteliğindeki alacaklardan mahsup edilip edilemeyeceği, mahkemece dava tarihinden önce asıl alacak ödenmekle asıl alacakla ilgili davanın dava şartı yokluğu nedeniyle reddine karar verilerek icra harç ve masrafları ile icra vekâlet ücretine yönelik itirazın iptaline karar verilmesinin gerekip gerekmediği yönünde yapılan incelemede;
14. Yasal dayanağını 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 67. maddesinden alan itirazın iptali davası, müddeabihi takip konusu yapılmış ve borçlunun itiraz etmiş olduğu alacak olan, normal bir alacak (eda) davasıdır. Takip alacaklısı tarafından süresi içinde ödeme emrine itiraz etmiş olan borçluya karşı açılır; yani davacı alacaklı, davalı ise takip borçlusudur. Davacı alacaklı, itirazın iptali davasında, borçlunun itiraz etmiş olduğu alacağın mevcut olduğunu bildirerek, borçlunun itirazının iptaline karar verilmesini talep eder (Kuru, Baki: İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, Ankara 2013, s. 251).
15. Mahkemenin davanın reddi ya da kabulü yönünde verdiği karar, maddi anlamda kesin hüküm teşkil edeceğinden, davanın reddi hâlinde alacaklı, borçluya karşı aynı alacaktan dolayı yeni bir alacak davası açamayacağı gibi davanın kabulü hâlinde borçlu da alacaklıya karşı menfi tespit veya istirdat davası açamayacaktır. Bu nedenledir ki, mahkeme itirazın iptali davasında tarafların iddia ve savunmalarını genel hükümlere göre inceleyerek borcun varlığını ve miktarını araştırmak zorundadır.
16. İtirazın iptali davası ile alacaklı; icra takibine karşı borçlunun yaptığı itirazın iptali ile İİK’nın 66. maddesine göre itiraz üzerine duran takibin devamını sağlamayı amaçlamaktadır. Takip hukukundan doğan bu davada tespit edilecek husus, borçlunun icra takibine yaptığı itirazında haklı olup olmadığının belirlenmesidir.
17. Bu dava, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir (İİK m. 67/1). Dava, özünde tahsil istemini de barındırmakla, burada borçlunun takip sonrası yaptığı ödeme iddialarının da nazara alınması zorunludur. Borçlu, ödeme emrine itiraz ederken bildirdiği itiraz sebepleri dışında, itirazın iptali davasında başka itiraz sebeplerini ileri sürebileceğinden, mahkemenin borcun sonradan ödendiği itirazını araştırarak, ödemenin takip konusu alacakla ilgili olduğunu belirlemesi hâlinde, alacaklının dava tarihi itibariyle talep edebileceği alacak miktarı üzerinden hüküm kurması gerektiğinde duraksama bulunmamaktadır.
18. Hemen belirtilmelidir ki alacak miktarının, takip ya da dava tarihindeki koşullara göre belirlenmesinin, itirazın iptali davasında hükmolunan miktar üzerinden tahsiline karar verilebilecek bir tazminat türü olan ve bağımsız bir dava konusu yapılamayan icra inkâr tazminatının miktarına da etkili olacağı açıktır.
19. Henüz alacaklı tarafından itirazın iptali davasının açılmadığı bir evrede, borçlunun, itiraza konu borcu kısmen veya tamamen ödemesi mümkündür ve bunu engelleyen herhangi bir yasa hükmü yoktur. Borçlu, itirazın iptali davası açılmamışken, itirazına konu borcun tamamını öderse, alacaklının itirazın iptali davası açmasına gerek kalmayacak ve böyle bir davayı açmakta hukukî yararı bulunmayacaktır. Zira itirazın iptali davası açılmasında amaç, itiraz nedeniyle kanun gereğince kendiliğinden durmuş olan takibin devamını sağlamaktır. Takibin devamı yoluyla elde edilecek olan sonuç (alacağın tahsili), borçlunun tüm borcu ödemesiyle zaten gerçekleşmiş olacağına göre, gerçekleşmiş olan bu sonucu sağlamak üzere bir dava açılmasında hukukî yarar bulunmayacaktır. Bunun gibi takibe konu borcun kısmen ödendiği durumlarda da ödenmeyen borç tutarına yönelik itirazın iptali davasında, itirazdan sonra ödenmiş olan miktar bakımından itirazın iptalinin istenilmesinde hukukî yarar mevcut olmayacaktır.
20. Sonuç itibariyle; icra takibinden sonra ve itirazın iptali davası açılmadan önce borçlu tarafından ödeme yapılması hâlinde, yapılan bu ödeme düşüldükten sonra kalan miktar üzerinden dava açılması gerekir. Dolayısıyla takipten sonra, ancak davanın açılmasından önce yapılan ödemeler yönünden dava açılmasında davacı tarafın hukukî yararı bulunmamaktadır. Takipten sonra, ancak davadan önce yapılan kısmi ödeme miktarı bakımından dava açılmasında hukukî yarar bulunmadığından dava reddedilse veya kısmi ödeme miktarınca dava açılmasa bile, kısmi ödemenin yapıldığı icra takibi kendi yasal prosedürü içerisinde devam edecek, hatta asıl borç ortadan kalksa bile faiz ve fer’îleri yönünden takip sürebilecek, salt bu nedenle icra dosyasının kapanmasından söz edilemeyecektir.
21. Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 19.10.2011 tarihli ve 2011/19-532 E., 2011/640 K., 23.05.2018 tarihli ve 2017/19-910 E., 2018/1111 K., 22.11.2018 tarihli ve 2017/19-822 E., 2018/1754 K. sayılı kararlarında da benimsenmiştir.
22. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı alacaklı tarafından davalı borçlu hakkında 16.02.2010 tarihinde Ankara 15. İcra Müdürlüğünün 2010/1841 E. sayılı icra dosyasında, cari hesap alacağına dayanılarak 59.365,99TL asıl alacak, 2.600TL işlemiş faiz toplamı 61.965,99TL üzerinden ilamsız icra takibi başlatılmış, ödeme emrinin davalıya 17.02.2010 tarihinde tebliğ edilmesi üzerine, davalı borçlu tarafından 22.02.2010 tarihinde borcun tamamına itiraz edilmiş, aynı gün asıl alacak miktarı olan 59.365,99TL davacının banka hesabına havale edilerek haricen ödenmiştir.
23. Dava dilekçesi incelendiğinde, icra takibine yapılan itirazdan sonra asıl alacağın haricen ödendiğinin davacı tarafından da kabul edildiği anlaşılmakta olup, icra takibinde gösterilen asıl alacak miktarının haricen ödendiği ihtilafsız olduğu hâlde, ödenen asıl alacak miktarı da harca esas değer olarak gösterilerek eldeki itirazın iptali davası açılmıştır.
24. Az yukarıda da açıklandığı üzere itirazın iptali davasında, icra takibinden sonra, ancak itirazın iptali davası açılmadan önce yapılan ve ihtilafsız olan ödemeler yönünden davacı alacaklının itirazın iptalini talep etmesinde hukukî yararı bulunmamaktadır. Bu nedenle itirazın iptali davası açılmadan önce ödenen asıl alacak miktarı yönünden davacının dava açmasında hukukî yararı bulunmadığından, asıl alacak miktarı yönünden itirazın iptali isteminin reddi gerekir.
25. Ne var ki, icra takibinde talep edilen asıl alacak miktarı dava tarihinden önce ödenmiş olmakla birlikte davalı tarafça asıl alacak miktarı haricen ödenmiş olup, davanın dayanağı takibe davalı borçlu tarafından itiraz edilerek icra takibinin durması sağlanmış olduğundan ve mahkemece itirazın iptali yönünde bir karar verilmediği sürece icra müdürlüğünce takip dosyasında alacaklı istemi yönünden herhangi bir işlem yapılamayacağından, icra takibinde istenen alacağın fer’îleri ve icra giderleri yönünden davacının dava açmakta hukukî yararı bulunmaktadır. Ancak bu talepler hakkında mahkemece hesap yapılmayarak bu taleplere ilişkin olarak itirazın iptali ile takibin devamına karar verilmesi ve bu taleplerin icra müdürlüğünce yapılacak dosya hesabında nazara alınmasına yönelik hüküm kurulması gerekirken, bilirkişi raporu alınarak ödenen miktarın BK’nın 84. maddesi uyarınca öncelikle asıl alacağın fer’îlerinden düşülmek suretiyle kalan kısım yönünden itirazın iptaline karar verilmesi yerinde değildir.
26. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; davacı alacaklı tarafından başlatılan icra takibinde kısmi ödemelerin BK’nın 84. maddesi uygulanarak borçludan tahsilinin talep edildiği, icra takibinden sonra yapılan ödemelerin öncelikle asıl alacağın fer’îleri ve icra giderlerinden düşülmesi gerektiği, mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda davalı borçlu tarafından yapılan ödemelerin öncelikle alacağın fer’îleri ve icra giderlerine mahsup edilerek bakiye asıl alacağın bulunduğu, itirazın iptaline karar verilen kısmın asıl alacak niteliğinde bulunduğu, direnme kararının yerinde olduğu görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerde Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
B) Mahkemece HMK’nın 329/2. maddesi uyarınca davacı aleyhine disiplin para cezasına hükmedilmesinin yerinde olup olmadığı yönünden yapılan incelemede;
27. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Kötüniyetle veya haksız dava açılmasının sonuçları” başlıklı 329/2. maddesi;
“Kötüniyet sahibi davalı veya hiçbir hakkı olmadığı hâlde dava açan taraf, bundan başka beşyüz Türk Lirasından beşbin Türk Lirasına kadar disiplin para cezası ile mahkûm edilebilir. Bu hâllere vekil sebebiyet vermiş ise disiplin para cezası vekil hakkında uygulanır” hükmünü haizdir.
28. Anılan madde uyarınca kötü niyet sahibi davalı veya hiçbir hakkı olmadığı hâlde dava açan taraf disiplin para cezası ile mahkûm edilebilir. Bu hâllere vekil sebebiyet vermiş ise disiplin para cezası vekil hakkında uygulanır. Hiçbir hakkı olmadığı hâlde dava açan davacı, ileri sürdüğü talep dayanaklarının açık kanun kuralına ve içtihadın itiraza uğramayan çözümüne açıkça aykırı olduğunu bilerek dava açan kimsedir (Görgün Şanal Lütfi/Börü Levent/Toraman Barış/Korakoğlu Mehmet: Medenî Usûl Hukuku, Ankara 2019, s. 641).
29. Somut olayda davacı alacaklının, itiraz üzerine duran takibin devamını sağlamak için itirazın iptalini talep etmesinde hukukî yararı bulunduğundan mahkemece davacı aleyhine disiplin para cezasına hükmedilmesi yerinde değildir.
C) Mahkemece davacı lehine icra inkâr tazminatına hükmedilmesinin yerinde olup olmadığı yönünden yapılan incelemede;
30. Az yukarıda da açıklandığı üzere İİK’nın 67. maddesi uyarınca takip alacaklısı, itirazın iptali davasında, borçlunun itiraz ettiği alacağın mevcut olduğunu bildirerek, itirazın iptaline karar verilmesini ve istiyorsa borçlu aleyhine icra inkâr tazminatına hükmedilmesini talep eder.
31. Yargıtay Daireleri ile Hukuk Genel Kurulunun istikrar kazanmış uygulamalarına göre; itirazın iptali davalarında İİK’nın 67/2. maddesi çerçevesinde alacaklı yararına icra inkâr tazminatına hükmedilebilmesi için usulüne uygun bir icra takibinin bulunması, borçlunun süresi içerisinde ödeme emrine itiraz etmesi, alacaklının bir yıl içinde itirazın iptali davasını açması ve davasında haklı çıkarak icra inkâr tazminatı talep etmiş olması gereklidir. Burada, borçlu itirazının kötü niyetle yapılmış olması ve alacağın bir belgeye bağlanmış bulunması koşulları aranmaz.
32. Her uyuşmazlığın kendine özgü somut özelliklerine göre değişmekle birlikte, bir uyuşmazlıkta alacağın likit olup olmadığı belirlenirken, alacak ve onun borçlusu birlikte değerlendirilmelidir. Buna göre, likit bir alacaktan söz edilebilmesi için ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurların bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olması; böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması; başka bir ifadeyle, borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması gerekir. Gerek borç ve gerekse borçlu bakımından, bu koşullar mevcut ise ortada likit bir alacak bulunduğu kabul edilmelidir.
33. Bu ilke ve açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; eldeki davada davalı borçlu tarafından asıl alacak dava tarihinden önce ödenmiş olup, davacı alacaklının asıl alacak yönünden itirazın iptali davası açmasında hukukî yararı bulunmamaktadır. Alacağın fer’îleri ve icra giderleri dışında bakiye alacak miktarı da olmadığından somut olayda davacı alacaklı lehine icra inkâr tazminatına esas alınabilecek matrah da bulunmadığı hâlde davacı lehine icra inkâr tazminatına hükmedilmesi yerinde değildir.
34. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda, davalı borçlu tarafından yapılan ödemelerin öncelikle asıl alacağın fer’îleri ve icra giderlerine mahsup edilerek bakiye asıl alacağın bulunduğu, itirazın iptaline karar verilen kısmın asıl alacak niteliğinde olduğu, mahkemece itirazın iptaline karar verilen alacak miktarı üzerinden icra inkâr tazminatına hükmedilebileceği, bu nedenle direnme kararının yerinde olduğu görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerde Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
35. Hâl böyle olunca; tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
36. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
I- A) bendinde (§14-26) belirtilen nedenlerle direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince 29.06.2022 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğu ile BOZULMASINA,
II- B) bendinde (§27-29) belirtilen nedenlerle direnme kararının 29.06.2022 tarihinde yapılan birinci görüşmede oy birliği ile BOZULMASINA,
III- C) bendinde (§30-36) belirtilen nedenlerle direnme kararının 29.06.2022 tarihinde yapılan birinci görüşmede oy çokluğu ile BOZULMASINA,
Bozma nedenine göre taraf vekillerinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 29.06.2022 tarihinde karar verildi.

Benzer Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir