Nafaka Nedir?
Nafaka Nedir? Nafaka kavramı boşanma davası ile gündeme gelir. Boşanma davası devam ederken yahut sonrasında hayatını idame ettirmek için ihtiyaç duyduğu ve geçimini sağlamak için gerekli olan miktar açısından zor duruma düşecek olan tarafa ödenecek olan paradır.
Bursa Nafaka Avukatı Gizem Ramazanoğlu
İştirak Nafakası
Boşanma sonunda müşterek çocuğun velayetinin eşlerden birine bırakılması durumunda velayet kendisine bırakılmayan eş tarafından velayeti alan eşe çocuğun eğitim, bakım ve diğer zorunlu giderleri için belirli bir miktar ödenir. Buna iştirak nafakası denir.
Türk Medeni Kanunu’nun 330.maddesinde nafaka miktarının takdiri düzenlenmiştir. Buna göre;
“Nafaka miktarı, çocuğun ihtiyaçları ile ana ve babanın hayat koşulları ve ödeme güçleri dikkate alınarak belirlenir. Nafaka miktarının belirlenmesinde çocuğun gelirleri de göz önünde bulundurulur.
Nafaka her ay peşin olarak ödenir.
Hâkim istem hâlinde, irat biçiminde ödenmesine karar verilen nafakanın gelecek yıllarda tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına göre ne miktarda ödeneceğini karara bağlayabilir.”
Boşanma Davasında İştirak Nafakası Koşulları
Yoksulluk Nafakası
Boşanma sonunda eşlerden biri geçimini sağlamak için gerekli olan miktarı kazanamaması ve yoksulluğa düşmesi durumunda diğer eş tarafından yoksulluğa düşen eşe yoksulluk nafakası ödenir. Bu nafakaya mahkemece re’sen karar verilmez yoksulluğa düşen eşin talebi gerekmektedir.
Türk Medeni Kanunu’nun 175.maddesinde bu husus düzenlenmiştir. Buna göre;
“Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan malî gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir.
Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz.”
Tedbir Nafakası
Boşanma veya ayrılık davası devam ederken mahkeme tarafından tarafların durumları gözetilerek hayatın gerektirdiği olağan ihtiyaçlara karşı eşlerden birinin geçimini sağlayamayacak durumda olması halinde tedbir nafakasına hükmedebilir.
Türk Medeni Kanunu’nun 169.maddesine göre;
“Boşanma veya ayrılık davası açılınca hâkim, davanın devamı süresince gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına, geçimine, eşlerin mallarının yönetimine ve çocukların bakım ve korunmasına ilişkin geçici önlemleri re’sen alır.”
Yardım Nafakası
Eğer yardım edilmezse kişinin altsoyu, üstsoyu yoksulluğa düşecekse talep üzerine hakim yardım nafakasına hükmedebilir. Hakim re’sen durumu gözetip yardım nafakasına hükmedemez.
Türk Medeni Kanunu’nun 364.maddesinde bu husus düzenlenmiştir. Buna göre;
“Herkes, yardım etmediği takdirde yoksulluğa düşecek olan üstsoyu ve altsoyu ile kardeşlerine nafaka vermekle yükümlüdür.
Kardeşlerin nafaka yükümlülükleri, refah içinde bulunmalarına bağlıdır.
Eş ile ana ve babanın bakım borçlarına ilişkin hükümler saklıdır.”
İştirak Ve Yoksulluk Nafakasının Ödenmemesi Halinde Nafaka Yükümlülüğünü İhlal Suçu Ve Verilecek Ceza
İcra ve İflas Kanunu’nun 344.maddesine göre;
“Nafakaya ilişkin kararların gereğini yerine getirmeyen borçlunun, alacaklının şikâyeti üzerine, üç aya kadar tazyik hapsine karar verilir. Hapsin tatbikine başlandıktan sonra kararın gereği yerine getirilirse, borçlu tahliye edilir.
Borçlunun, nafakanın kaldırılması veya azaltılması talebiyle dava açmış olması halinde, ileri sürdüğü sebepler göz önünde bulundurularak, tazyik hapsinin uygulanması bu davanın sonuna bırakılabilir.”
Nafaka yükümlülüğünü ihlal suçu iştirak nafakası ve yoksulluk nafakasının ödenmemesi halinde oluşmaktadır. Nafaka yükümlüsü nafaka bedelini ödemediği takdirde nafaka yükümlüsüne ilk olarak icra takibi başlatılması gerekmektedir icra takibi kesinleştikten sonra nafaka yükümlüsünün nafaka borcunu ödememesi halinde icra ceza mahkemesinde nafaka yükümlülüğünü ihlalden şikayette bulunulabilir. Açılan dava devam ederken veya sonuçlandıktan sonra nafaka yükümlüsünün nafaka borcunu ödemesi halinde şikayet hakkında düşme kararı verilecektir.
Bu davada görevli mahkeme İcra Ceza Mahkemesidir. Yetkili mahkeme ise icra takibinin yapıldığı yer mahkemesidir.
Nafaka Artırım Davası
Nafaka alacaklısı tarafından ekonomik şartlardaki değişiklik ve nafaka bedelinin ihtiyacı karşılayamaması nedeniyle açılan davadır. Talepte bulunan kişi nafaka alacaklısı olmalı ve ekonomik şartlar nedeniyle nafaka bedeli nafaka alacaklısının ihtiyaçları karşısında yetersiz duruma düşmesi gerekmektedir.
Türk Medeni Kanunu m.176/4 hükmünde bu husus düzenlenmiştir. Buna göre;
“Tarafların malî durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hâllerde iradın artırılması veya azaltılmasına karar verilebilir.”
Yoksulluk Nafakasının Artırımı
Nafaka Azaltma Davası
Nafakaya hükmedildikten sonra nafaka borçlusu tarafından güncel şartlarda maddi durumun değişmesi gibi durumlarda nafakanın azaltılması davası açılabilir. Nafaka azaltma istemi haklı sebeplere dayanmalıdır.
Türk Medeni Kanunu’nun 176/4 hükmü burada uygulama alanı bulur. Buna göre;
“Tarafların malî durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hâllerde iradın artırılması veya azaltılmasına karar verilebilir.”
Nafakanın Kaldırılması Davası Ve Sebepleri
Türk Medeni Kanunu’nun 176/3 hükmünde bu husus düzenlenmiştir. Buna göre;
“İrat biçiminde ödenmesine karar verilen maddî tazminat veya nafaka, alacaklı tarafın yeniden evlenmesi ya da taraflardan birinin ölümü hâlinde kendiliğinden kalkar; alacaklı tarafın evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması, yoksulluğunun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz hayat sürmesi hâlinde mahkeme kararıyla kaldırılır.”
Buna göre nafaka, alacaklı tarafın evlenmesi yahut taraflardan birinin ölümü halinde kendiliğinden sona ererken, sayılan haklı sebepler olan
-Alacaklı tarafın fiilen evli gibi yaşaması
-Yoksulluğun ortadan kalkması
-Haysiyetsiz hayat sürmesi
Hallerinde talep üzerine mahkemece kaldırılabilecektir.
Yoksulluk Nafakasına Hükmedilmeyecek Durumlar.
Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan malî gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. (TMK m.175)
Buna göre tarafın kusuru daha ağırsa, nafaka talep edenin maddi gücü nafaka talep edilen kişiden daha iyi ve nafaka talep edilen kişinin bu miktarı karşılama olanağının bulunmadığı durumlarda nafakaya hükmedilmeyebilir.
Nafaka Davalarında Görevli Ve Yetkili Mahkeme
Türk Medeni Kanunu’nun 177.maddesine göre “Boşanmadan sonra açılacak nafaka davalarında, nafaka alacaklısının yerleşim yeri mahkemesi yetkilidir.”
Nafaka davalarında görevli mahkeme ise Aile Mahkemesidir.
YARGITAY KARARLARI
2. Hukuk Dairesi 2015/18663 E. , 2016/10813 K.
“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Boşanma
Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davalı erkek tarafından, kusur belirlemesi, tazminatlar ve nafakalar yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2-Boşanan eş yararına yoksulluk nafakasına hükmedebilmek için, nafaka talep eden eşin boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek olması gerekir (TMK m. 175). Mahkemece, davalı kadının sigortalı bir işte çalışmasının yoksulluk nafakası verilmesine engel olmayacağı gerekçesiyle, davacı kadın lehine yoksulluk nafakasına hükmolunmuş ise de; toplanan delillerden, mahkemenin de kabulünde olduğu üzere, davacı kadının özel bir şirkette muhasebeci olarak çalıştığı ve asgari ücret seviyesinde düzenli gelirinin bulunduğu, buna karşılık davalı erkeğin de özel güvenlik görevlisi olarak çalıştığı ve asgari ücret aldığı anlaşılmaktadır. Bu durumda, Türk Medeni Kanununun 175. maddesi koşullarının davacı kadın yararına gerçekleşmediği, tarafların gelirlerinin birbirine denk olduğu, düzenli ve sürekli geliri bulunan kadının boşanmakla yoksulluğa düşmeyeceği sabittir. O halde, davacı kadının yoksulluk nafakası talebinin reddine karar vermek gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda (2.) bentte gösterilen sebeple BOZULMASINA, temyize konu diğer bölümlerinin ise yukarıda (1.) bentte gösterilen sebeple ONANMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi. 01.06.2016 (Çrş.)
Hukuk Genel Kurulu 2019/807 E. , 2022/1221 K.
“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “karşılıklı boşanma” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, … Aile Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar, davacı-karşı davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece; Özel Daire bozma kararına karşı yoksulluk nafakası yönünden kısmen direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı-karşı davalı tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı-Karşı Davalı İstemi:
4. Davacı-karşı davalı 21.07.2015 tarihli dava dilekçesinde; davalı ile 26.08.2002 tarihinde evlendiklerini, ortak iki çocuklarının bulunduğunu, davalı eşin evlilik birliğinden kaynaklanan görevlerini ihmal ettiğini ve sadakat yükümlülüğüne aykırı davrandığını ileri sürerek boşanmalarına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı-Karşı Davacı İstemi:
5. Davalı-karşı davacı vekili 08.09.2015 tarihli cevap ve karşı dava dilekçesinde; tüm iddiaları inkârla, sadakatsizlik vakıasının doğru olmadığını, davacı erkeğin birlik görevlerini yerine getirmediğini, eşine fiziksel ve psikolojik şiddet uyguladığını, hakaret ettiğini, taraflar arasında … Asliye Ceza Mahkemesinin 2015/528 E. sayılı ceza dosyası yargılamasının devam ettiğini, müvekkilinin ailesinin yanında yaşadığını ve onların yardımı sayesinde geçindiğini, erkeğin eşi ve çocuklarıyla ilgilenmemesi, sürekli evi terk etmesi, maddi olarak yardımcı olmaması, eve geldiği nadir zamanlarda da eşine şiddet uygulaması nedeniyle evliliğin çekilmez hâle geldiğini ileri sürerek asıl davanın reddine, karşı davanın 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 162, 163 ve 166. maddeleri uyarınca kabulü ile tarafların boşanmalarına, velâyetlerin anneye verilmesine, her bir çocuk yararına aylık 500TL tedbir-iştirak, müvekkili yararına aylık 1.000TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 10.000TL maddi, 50.000TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkeme Kararı:
6. … Aile Mahkemesinin 16.06.2016 tarihli ve 2015/477 E., 2016/429 K. sayılı kararı ile; asıl dava yönünden yapılan yargılamada davacı-karşı davalının davasını geri aldığı, davalı-karşı davacı vekilinin de geri almayı kabul ettiği gerekçesiyle davanın açılmamış sayılmasına, karşı dava yönünden yapılan yargılamada ise; erkeğin eve düzenli şekilde gelip gitmediği, eşi ve çocukları ile gerek maddi gerek manevi yönden ilgilenmediği, eşini sadakatsizlik ile suçlayıp şiddet uyguladığı, hâl böyle olunca boşanmaya sebep olan olaylarda erkeğin tam kusurlu olduğu gerekçesi ile karşı davanın kabulüne, tarafların TMK’nın 166/1. maddesi uyarınca boşanmalarına, velâyetlerin anneye verilmesine, her bir çocuk yararına aylık 250TL tedbir-iştirak, kadın yararına 250TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 10.000TL maddi, 10.000TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı yasal süresi içinde davacı-karşı davalı tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.
8. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 25.09.2018 tarihli ve 2016/22806 E., 2018/9843 K. sayılı kararı ile;
“…1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davacı-karşı davalı erkeğin aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2-Davalı-karşı davacının yoksulluk nafakası isteğinin kabul edilebilmesi için boşanma yüzünden yoksulluğa düştüğünün belirlenmesi gerekir. Davalı- karşı davacı kadının zabıta araştırmasında daimi işinin olmadığının tespit edildiği, buna karşılık dinlenen bir kısım davacı- karşı davalı tanık beyanlarında davalı- karşı davacının sigortalı bir işe girdiğini beyan ettikleri anlaşılmaktadır. Buna göre mahkemece, davalı-karşı davacı kadının çalışıp çalışmadığı, çalışıyorsa gelir durumunun tespiti ile bu gelirin sürekli ve düzenli olup olmadığı, kendisini yoksulluktan kurtarıp kurtarmayacağı araştırılarak, sonucu uyarınca karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme neticesinde yazılı şekilde kadın yararına yoksulluk nafakası takdiri doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir.
3-Mahkemece, ortak çocuklar 2003 doğumlu … ile 2007 doğumlu …’in velayetleri anneye verilmiştir. Velayetin düzenlenmesinde asıl olan çocuğun üstün yararıdır. 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanu’nun 5. maddesi gereğince Aile Mahkemesi bünyesinde bulunan psikolog, pedagog ve sosyal çalışmacıdan oluşan uzmanlardan, her iki ebeveyn ve çocuklarla görüşmek suretiyle inceleme ve rapor istenip; tarafların barınma, gelir, sosyal ve psikolojik durumlarına göre çocukların sağlıklı gelişimi için velayeti üstlenmeye engel bir durumun bulunup bulunmadığının araştırılması ve diğer deliller de göz önüne alınmak suretiyle ebeveynlerinden hangisi yanında kalmasının çocuğun menfaatine olacağı tespit edilerek velayet konusunda bir karar verilmesi gerekir.
Somut olayda, mahkemece velayete yönelik sosyal inceleme raporu tanzim ettirilmeksizin ve inceleme tarihi itibariyle idrak çağında olan çocukların görüşleri alınmaksızın velayetin anneye bırakılmasına karar verilmiştir. Gerçekleşen bu durum karşısında, yukarıda belirtilen kıstaslar dikkate alınarak oluşturulacak bir heyetten rapor alınarak, idrak çağında olan ortak çocukların görüşü de alınarak diğer delillerle birlikte değerlendirildikten sonra, gerçekleşecek sonucu uyarınca karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve araştırmayla velayet yönünden yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir,…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. … Aile Mahkemesinin 07.05.2019 tarihli ve 2019/42 E., 2019/340 K. sayılı kararı ile Yargıtay bozma ilamının üçüncü bendine uyulmasına, ikinci bendinde yazılı bozma kararına karşı ise direnilmesine karar verilerek yapılan yargılamada; velâyet hususunda sosyal inceleme raporu düzenletilmiş, idrak çağında olan çocukların görüşleri alınmış ve çocukların üstün yararı gözetilerek …’ın velâyetinin babaya, …’in velâyetinin ise anneye verilmesine, bu düzenlemeye uygun kişisel ilişki tesisine karar verilmiş, yoksulluk nafakası yönünden ise boşanmaya sebep olan olaylarda kadından kaynaklanan kusurlu bir davranışın bulunmadığı, fabrikada çalıştığı kabul edilse dahi dinlenen tanık anlatımlarına göre düzenli ve sürekli bir gelirinin olmadığı, fabrikadaki iş durumuna göre çağrıldığı, çağrıldığında da yevmiye usulü ile çalıştırıldığı, Hukuk Genel Kurulunun asgari ücret seviyesindeki gelirin kişiyi yoksulluktan kurtarmayacağına ilişkin kararları dikkate alındığında kadın eşin elde ettiği gelirin kendisini yoksulluktan kurtarmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı yasal süresi içinde davacı-karşı davalı tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; kadın eş yararına Türk Medeni Kanunu’nun 175. maddesinde yer alan yoksulluk nafakası koşullarının oluşup oluşmadığı yönünde mahkemece davanın kabulüne ilişkin kurulan hükmün yeterli nitelikte inceleme ve araştırmayı kapsayıp kapsamadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili yasal düzenleme ve kavramların incelenmesinde yarar görülmektedir.
13. Bilindiği üzere TMK’nın “Yoksulluk nafakası” başlıklı 175. maddesi ile “Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan malî gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz” hükmü düzenleme altına alınmıştır. Maddede geçen “yoksulluğa düşecek” kavramından ne anlaşılması gerektiği konusunda yasal bir tanımlama olmaması karşısında bu husus uygulamada kurallara bağlanmıştır. Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 07.10.1998 tarihli ve 1998/2-656 E., 1998/688 K.; 16.05.2007 tarihli ve 2007/2-275 E., 2007/275 K.; 20.06.2019 tarihli ve 2017/2-2424 E., 2019/751 K. sayılı kararlarında; “yeme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım, kültür, eğitim” gibi bireyin maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılayacak düzeyde geliri olmayanların “yoksul” kabul edilmesi gerektiği benimsenmiştir. Başka bir ifadeyle, geçimini kendi malî kaynakları ve çalışma gücüyle sağlama imkânından yoksun olan taraf diğer koşulları da varsa yoksulluk nafakası talep edebilecektir.
14. Evlilik birliğinde eşler arasında geçerli olan dayanışma ve yardımlaşma yükümlülüğünün, evlilik birliğinin sona ermesinden sonra da kısmen devamı niteliğinde olan yoksulluk nafakasının özünde, sosyal ve ahlâki düşünceler yer almaktadır. Yoksulluk nafakası, bir bakıma evlilik birliği devam ettiği sürece söz konusu olan karşılıklı bakım ve geçindirme ödevinin devam ettirilmesi anlamını taşımaktadır (Akıntürk, Turgut/Ateş, Derya; Aile Hukuku, C. 2, İstanbul 2019, s. 302).
15. Yoksulluk nafakasıyla, boşanma sonucunda yoksulluk içine düşen eşin asgari yaşam gereksinimlerinin karşılanması düşünüldüğünden, yoksulluk nafakasının amacı hiçbir zaman nafaka alacaklısını zenginleştirmek olamaz. Yoksulluk nafakasına hükmedilebilmesi için nafaka talep eden eşin boşanma nedeniyle yoksulluğa düşecek olmasının yanı sıra, nafaka talep edilen eşin de nafaka ödeyebilecek ekonomik gücünün bulunması gerekmektedir. Bu açıdan bakıldığında, yoksulluk nafakasının sosyal ve ahlaki düşüncelere dayanması özelliği, sadece nafaka talep eden tarafa nafaka verilmesinde değil, aynı zamanda nafaka talep edilen tarafın nafaka ödeyebilecek ekonomik gücünün bulunması koşulunda da kendisini göstermektedir. Dolayısıyla boşanmadan sonra yoksulluğa düşecek olan tarafı koruma amacını taşıyan yoksulluk nafakası, hiçbir surette nafaka yükümlüsüne yükletilen bir ceza veya tazminat niteliğinde olmamalıdır.
16. Eldeki davaya gelince; Mahkemece, kadın eşin boşanma nedeniyle yoksulluğa düşeceği kanaatine varılarak yoksulluk nafaka talebinin kabulüne karar verildiği, Özel Daire tarafından ise zabıta araştırması uyarınca kadın eşin daimi işinin olmadığının tespit edildiği, ancak dinlenen bir kısım tanık beyanlarına göre sigortalı bir işe girdiğinin beyan edilmesi karşısında, bu çalışma durumunun araştırılması, sürekli ve düzenli gelir getiren bir işte çalışıp çalışmadığı, çalışıyor ise elde ettiği gelirin kendisini yoksulluğa düşmekten kurtarıp kurtarmayacağının belirlenmesi gerektiği gerekçesiyle hüküm bozulmuştur.
17. Yoksulluk nafakasının talep edilebilmesi için boşanma olgusunun gerçekleşmesi arandığından, yoksulluğun doğup doğmayacağı da boşanmanın gerçekleşeceği dönem itibariyle incelenmelidir. Zira yoksulluk nafakası, boşanmanın kesinleştiği tarihten sonraki dönem için geçerlidir. Diğer bir ifadeyle yoksulluk nafakası boşanma kararının kesinleşmesi ile birlikte hüküm ifade edeceğinden, talepte bulunan eşin, boşanma hâlinde yoksulluğa düşmüş veya düşecek olması gerekir. Aksi takdirde, yeterli ve sürekli geliri olan eş yararına yoksulluk nafakası ödenmesine karar verilemez. Zira yoksulluk nafakasının amacı, boşanma sonucunda yoksulluğa düşecek olan ve boşanmada daha fazla kusuru bulunmayan eşin, asgari yaşam gereksinimlerinin karşılanmasıdır. Öyleyse hâkim, somut olayın özelliğine göre, boşanma kararının verildiği zamanda boşanma olgusuna dayalı olarak, eşin yoksulluğa düşeceğini öngörüyorsa yoksulluk nafakasına hükmetmelidir.
18. Her ne kadar kadın eş hakkında yapılan ekonomik ve sosyal durum araştırma tutanağında; daimi bir işinin olmadığı, kadın çamaşırları ve güzellik ürünleri satış-pazarlama işi ile uğraştığı belirtilmişse de; Mahkemece dinlenen davalı-karşı davacı kadının kardeşleri olduğu anlaşılan tanıklar … ve …’in beyanlarından kadının, bir güzellik markasının ürünleri ile kadın iç çamaşırı satış-pazarlama işi ile uğraştığı, yargılama aşamasında … Makarna Fabrikası’nda yevmiye usulü ile de olsa sigortalı olarak çalışmaya başladığı, dosyada mevcut davacıya ait SGK hizmet dökümü ile bu beyanların birbirleri ile uyumlu olduğu anlaşılmıştır.
19. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; yoksulluğa düşme hâlinin boşanma davası sırasındaki duruma göre belirlenmesi gerektiğinden, mahkemece kadının çalışıp çalışmadığı, çalışıyorsa yoksulluktan kurtaracak düzeyde düzenli ve sürekli bir gelirinin olup olmadığı, işten ayrılmışsa kendi isteği ile mi yoksa zorunlu olarak mı ayrıldığı hususları araştırılarak boşanma yüzünden yoksulluğa düşüp düşmeyeceğinin tespiti ile sonucuna göre yoksulluk nafakası konusunda bir karar verilmesi gerekirken, bu konuda eksik inceleme ile yoksulluk nafakası talebinin kabulüne karar verilmesi doğru olmamıştır.
20. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, Mahkemece verilen direnme kararında kadın eşin fabrikada çalışmaya başladığının gözetildiği, ne var ki bu çalışmanın düzenli ve sürekli olmadığı, yevmiye usulü ile çalıştığı, elde ettiği gelirin kendisini yoksulluktan kurtarmadığı gerekçelerine yer verildiği, bu husus gözetildiğinde direnme kararının uygun olduğu, sair temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerektiği yönünde görüş ileri sürülmüş ise de; bu görüş yukarıda açıklanan sebeplerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
21. Direnme karar başlığında dava tarihi 14.01.2019 olarak yazılmışsa da, bu durum mahallinde düzeltilebilir maddi hata niteliğinde kabul edilmiştir.
22. O hâlde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
23. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı-karşı davalının temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında açıklanan gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 04.10.2022 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.
2. Hukuk Dairesi 2018/3719 E. , 2019/4249 K.
“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi
DAVACI-DAVALI : …
DAVALI-DAVACI : …
DAVA TÜRÜ : Karşılıklı Boşanma
KARAR DÜZELTME İSTEYEN : …
Yukarıda tarihi, konusu ve tarafları gösterilen hükmün; kısmen bozulmasına, kısmen onanmasına dair Dairemizin 12/03/2018 gün ve 2016/13935-2018/3113 sayılı ilamıyla ilgili davacı-karşı davalı kadın tarafından karar düzeltme isteminde bulunulmakla, evrak okundu, gereği düşünüldü;
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 1.10.2011 tarihinde yürürlüğe girmiş ise de, bu Kanuna 6217 sayılı Kanunla ilave edilen geçici 3. maddenin (1.) bendinde, Bölge Adliye Mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce verilen kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanunun 26.09.2014 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ila 454. madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunacağı hükme bağlandığından, karar düzeltme talebinin incelenmesi gerekmiştir.
Mahkemece, tarafların karşılıklı boşanma davalarının yapılan yargılaması sonucunda, karşılıklı davaların kabulüne, tarafların boşanmalarına, davacı-karşı davalı kadının sürekli ve düzenli gelirinin olması nedeniyle tedbir nafakasının reddine, kusur durumu dikkate alınarak kadının yoksulluk, maddi ve manevi tazminat taleplerinin reddine, 10.000 TL maddi tazminatın davacı-karşı davalı kadından alınarak davalı-karşı davacı erkeğe verilmesine karar verilmiş, hüküm davacı-karşı davalı kadın tarafından erkeğin davasının kabulü ve fe’rileri ile reddedilen tazminat ve nafaka talepleri yönünden, davalı-karşı davacı erkek tarafından ise kadının davasının kabulü, kusur belirlemesi, manevi tazminat talebinin reddi ve vekalet ücreti yönünden temyiz edilmiş, Dairemizin 12.03.2018 gün ve 2016/13935 esas, 2018/3113 karar sayılı ilamı ile davacı-karşı davalı kadının tüm temyiz itirazların reddine, davalı-karşı davacı erkeğin temyiz itirazlarının kısmen kabulü ile mahkemece davacı-karşı davalı kadına yüklenen ve gerçekleşen kusurlu davranışların, davalı-karşı davacı erkeğin kişilik haklarına saldırı teşkil eder nitelikte olduğu ve erkek yararına Türk Medeni Kanunu’nun 174/2 maddesi koşulları oluştuğu gerekçesiyle davalı-karşı davacı erkeğin manevi tazminat talebinin kabulü gerektiğinden bahisle hükmün kısmen onanmasına, kısmen bozulmasına karar verilmiştir.
1-Temyiz ilamında yer alan açıklamalara göre, davacı-karşı davalı kadının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan karar düzeltme itirazları yersizdir.
2-İlk derece mahkemesince davalı-karşı davacı erkek tarafından, davacı-karşı davalı kadına karşı vuku bulan şiddet, tehdit ve hakaret eylemlerinden sonra tarafların ayrılmadığı, evliliklerine devam ettiği, davacı-karşı davalı kadının eşini affettiği, bu hususların davalı-karşı davacı erkeğe kusur olarak yüklenilemeyeceği, davalı-karşı davacı erkeğin rahatsızlığından dolayı ilk başlarda kendi işlerini yapabildiği ancak son zamanlarda yatalak ve bakıma muhtaç hale geldiği, davacı-karşı davalı kadının yatalak eşine bakmadığı, bakıcı parası için müracaat ederek alacağı bakıcı parası ile eşine bakmak yerine, bakıcı parası almak için müracaat etmekten kaçınarak, gündelik işlerde çalıştığı ve evde yalnız kalması sağlığı için tehlikeli olan eşini evde yalnız bıraktığı ve en son davalı-karşı davacı erkeği kardeşlerinin götürmesi için akrabalarını telefon ile aradığı, davalı-karşı davacı erkeğin ise yardıma ve bakıma muhtaç olması nedeniyle eşine agresif davranışlar sergilediği, davacı-karşı davalı kadının boşanmaya sebep olan olaylarda ağır kusurlu olduğu belirtilerek karşılıklı boşanma davalarının kabulü ile tarafların boşanmalarına karar verilmiştir.
Yapılan yargılama ve toplanan deliller ile dosya kapsamı itibariyle, tarafların 1997 yılında evlendikleri, davalı-karşı davacı erkeğin 2005 yılında beyin kanseri teşhisiyle ameliyat olduğu, tedricen rahatsızlığının arttığı, vücut fonksiyonlarında kayıp oluştuğu, son safhaya gelindiğinde erkeğin rahatsızlığı nedeniyle bakım ve gözetime muhtaç hale geldiği, davacı-karşı davalı kadının uzunca bir süre eşine baktığı, bu süreç içerisinde davalı-karşı davacı erkeğin eşine karşı sürekli küfür ve hakaret ettiği, eşine karşı bir kaç kez şiddet uygulamaya çalıştığı, mahkemenin kabulünün aksine, davacı-karşı davalı kadının, tek başına hayatını idame ettiremeyecek derecede rahatsızlığı bulunan eşi ile zorunlu hal nedeni ile aynı çatı altında yaşamaya devam etmesinin, kadının maruz kaldığı şiddet girişimlerini ve süreklilik arz eden küfür ve hakaret eylemlerini affettiği, hoşgörü ile karşıladığı şeklinde yorumlanamayacağı ve davalı-karşı davacı erkeğin bu eylemlerinin evlilik birliğinin temelinden sarsılmasında kusur olarak kabulü gerektiği, şu halde mahkemece davacı-karşı davalı kadına yüklenen kusurlu davranışlar ile davalı-karşı davacı erkeğin sürekli küfür ve hakaret ile şiddete teşebbüs olarak gerçekleşen kusurlu davranışlarının eşit düzeyde olduğu anlaşılmaktadır. Hal böyle iken, davacı-karşı davalı kadının ağır kusurlu kabul edilmesi ve bu yanılgılı kusur belirlemesine bağlı olarak davalı-karşı davacı erkek yararına maddi tazminata ( TMK m.174/1) hükmedilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Ne var ki bu husus ilk incelemede gözden kaçtığından onanmış olmakla, kadının bu yöne ilişkin karar düzeltme talebi haklı ve yerinde görülmüş olup, karar düzeltme talebinin kabulü ile Dairemiz ilamının kaldırılmasına, hükmün bu sebeple değişik gerekçeyle bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440/1-4. maddeleri gereğince, davacının karar düzeltme talebinin yukarıda 2. bentte gösterilen sebeple KABULÜNE, Dairemizin 12.03.2018 gün, 2016/13935 esas ve 2018/3113 karar sayılı ilamının KALDIRILMASINA, hükmün kusur belirlemesi ve davalı-karşı davacı erkek yararına hükmolunan maddi tazminat yönlerinden değişik gerekçeyle BOZULMASINA, kadının erkeğin kabul edilen boşanma davası, reddedilen yoksulluk nafakası ve tazminat taleplerine ilişkin karar düzeltme taleplerinin ise yukarıda 1. bentte gösterilen sebeple REDDİNE, karar düzeltme harcının istek halinde yatırana verilmesine, oyçokluğuyla karar verildi. 09.04.2019 (Salı)
Hukuk Genel Kurulu 2014/1021 E. , 2016/328 K.
“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ : KDZ.Ereğli 1. İcra Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki “icra takibinin iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Karadeniz Ereğli 1.İcra Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 14.03.2013 gün ve 2012/425 E., 2013/148 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 8.Hukuk Dairesinin 05/11/2013 gün ve 2013/11593 E.-2013/18361 K. sayılı ilamı ile;
(…Borçlu İcra Mahkemesi’ne başvurusunda dayanak ilamın 01.06.2007 tarihinde kesinleştiğini, bu tarihten sonrası için nafaka istenemeyeceğini ileri sürerek takibin iptalini istemiştir. Mahkemece, kesinleşme tarihinden sonrası için de nafaka istenebileceği kabul edilerek istem reddedilmiştir.
Takibe dayanak yapılan Zeytinburnu 2. Aile Mahkemesi’nin 01.03.2006 tarih ve 2005/484 Esas, 2006/305 Karar sayılı kararın hüküm bölümünün 5. fıkrasında “Mahkememiz dosyası ile birleştirilen Mahkememiz’in 2005/834 Esas sayılı nafaka davasının kısmen kabulüne, Mahkememiz’in boşanma dosyasında 23.12.2005 dava tarihinden itibaren aylık 100 YTL nafakanın karar kesinleşinceye kadar sürdürülmesine, tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla 23.12.2005 dava tarihinden itibaren aylık 250 YTL olarak nafakanın kabulüne” hükmü yer almaktadır. Buna göre anılan nafakanın tedbir nafakası olduğu anlaşılmakla ilamın kesinleşmesine kadar istenebileceğinin kabulü gerekir. Kesinleşme tarihinden sonraki alacaklar için yapılan takibin iptali gerekirken istemin reddi isabetsizdir…)
gerekçesiyle karar bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN:Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, takibin iptali istemine ilişkindir.
Davacı vekili; müvekkilinin davalı eşe karşı açtığı boşanma davasının Zeytinburnu 2.Aile Mahkemesinin 01.03.2006 tarih, 2005/484 Esas; 2006/305 Karar numaralı ilamı ile reddedildiğini, nafakaya ilişkin talebin de kısmen kabul edildiğini ve dava tarihinden itibaren aylık 100.00 YTL nafakanın, karar kesinleşinceye kadar sürdürülmesine ve tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla dava tarihinden itibaren aylık 250.00 YTL olarak nafakanın kabulüne karar verildiğini, mahkeme ilamının 01.06.2007 tarihinde kesinleştiğini, ancak davalının 01.06.2007 tarihinden sonraki dönem için de nafaka talebinde bulunduğunu, akabinde de Kdz.Ereğli 1.İcra Müdürlüğünün 2012/3879 Esas sayılı dosyası ile davacı hakkında haksız olarak takipte bulunulduğunu beyanla, icra takibinin iptaline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili; davacının, davalı aleyhine açtığı boşanma davasına karşılık, müvekkilinin de nafaka davası açtığını, mahkemece her iki dosyanın birleştirildiğini ve yapılan yargılama neticesinde müvekkil lehine karar kesinleşinceye kadar 100.00 YTL nafaka ödenmesine karar verildiğini, kararın kesinleşmesi halinde ise tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla nafakanın aylık 250.00 YTL’ye yükseltilmesine hükmedildiğini, dolayısıyla kararın kesinleşmesinden itibaren nafakanın ortadan kalkacağı iddiasının doğru olmadığını, bu itibarla davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece; davacı tarafın 01.06.2007 tarihinden itibaren nafaka talep hakkının bulunduğu gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı vekilinin temyizi üzerine hüküm Özel Dairece, yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece; takibe konu ilamın incelenmesinde, alacaklı Şadiye Yılmaz tarafından Birol Yılmaz aleyhine 23.12.2005 tarihinde Zeytinburnu 2. Aile Mahkemesi’nin 2005/834 Esas sayılı dosyasında tedbir nafakası istemiyle açılan davanın, borçlu Birol Yılmaz tarafından alacaklı Şadiye Yılmaz aleyhine Zeytinburnu 2. Aile Mahkemesi’nin 2005/484 Esas sayılı dosyasında açtığı boşanma davası ile birleştirildiği, akabinde de boşanma davasının reddine, nafaka davasının ise kısmen kabulü ile boşanma dosyasında 23/12/2005 dava tarihinden itibaren aylık 100.00 YTL nafakanın karar kesinleşinceye kadar sürdürülmesine, tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla 23.12.2005 dava tarihinden itibaren aylık 250.00 YTL olarak nafakanın kabulüne karar verildiği, verilen kararın 01.06.2007 tarihinde kesinleştiği, kararın kesinleşmesinden sonraki 22.07.2010-22.10.2012 tarihleri arasındaki dönem için ise aylık 250 YTL nafakanın tahsilinin talep edildiği, hükmedilen 250 YTL nafakanın, boşanma davasının devam ettiği esnada hükmedilen ve TMK’nın 169. maddesinde belirtilen tedbir nafakası niteliğinde olmadığı, eşlerin ayrı yaşaması nedeniyle verilen ve TMK’nın 197. maddesine dayanan tedbir nafakası olduğu, TMK’nın 197. maddesine göre verilen tedbir nafakalarının ayrı yaşamın sürüldüğü müddetçe devam edeceği, bu itibarla Aile Mahkemesince hükmedilen 250 YTL nafakanın, kararın kesinleşmesinden sonraki dönemlere ilişkin olarak talep edilebileceği gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir.
Direnme kararını davacı vekili temyiz etmiştir.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; boşanma davasından ayrı olarak, aynı mahkemede açılan ve boşanma davası ile birleştirilen nafaka davasında yapılan yargılama sonucu hükmedilen nafakanın, boşanma davasının devam ettiği sırada verilen ve TMK’nın 169.maddesinde düzenlenen tedbir nafakası mı; yoksa eşlerin ayrı yaşaması nedeniyle verilen ve TMK’nın 197.maddesinde yer alan tedbir nafakası mı olduğu, varılacak sonuca göre de eldeki davada kesinleşme tarihinden sonraki alacaklar için takibin iptalinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle tedbir nafkasına ilişkin yasal düzenlemelerin açıklanmasında yarar vardır.
4721 sayılı Türk Medeni Kanununun “Geçici Önlemler” başlıklı 169. maddesi;
“Boşanma veya ayrılık davası açılınca hâkim, davanın devamı süresince gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına, geçimine, eşlerin mallarının yönetimine ve çocukların bakım ve korunmasına ilişkin geçici önlemleri re’sen alır.”
Hükmünü içermektedir.
Bu madde, yasal gerekçesinde de işaret olunduğu üzere, yürürlükten kaldırılan 743 sayılı Medeni Kanunun 137. maddesinin sadeleştirilmiş şekli olup, herhangi bir değişiklik yapılmamıştır. Böylece, öteden beri uygulanagelen bu hükme göre hakimin, davanın devamı süresince gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına, geçimine, mallarının yönetimine ilişkin geçici önlemleri, bu konuda bir talebin varlığını aramaksızın, re’sen alması gerekir.
Bu geçici önlemlerden birisi de tedbir nafakasına hükmedilmesidir.
Tedbir nafakası, talebe bağlı olmaksızın (resen) takdir edilir ve geçici bir önlem olarak davanın başından itibaren, karar kesinleşene kadar hüküm altına alınır.
Dolayısıyla, tedbir nafakası takdirine ilişkin kararın, davanın açıldığı tarih itibariyle tarafların ekonomik sosyal durumlarına ilişkin araştırma sonuçlarının dosyaya gelişini takiben hemen verilmesi gerekir. Bu aşamada tarafların kusur durumu belirlenmediğine göre verilecek kararda kusur bir ölçüt olarak alınamayacağı gibi, sonuçta nihai karar verilirken kusur durumunun belirlenmiş olması da tedbir nafakasının kaldırılmasını ya da ödenenlerin geri istenmesini gerektirmez. Zira, tarafların kusur durumu hiçbir şekilde tedbir nafakasının takdirine etkili bir unsur değildir.
Dahası Kanunda, hakimin geçici bir önlem olarak tedbir nafakasına hükmedebilmesi için, tarafların kusurlu olup olmamaları bir unsur olarak yer almamakta; hangisinin daha az ya da çok kusurlu olduğunun belirlenmesi yönünde bir koşul da öngörülmemektedir.
Aynı kanunun “Birlikte Yaşamaya Ara Verilmesi” başlıklı 197.maddesinde ise;
“Eşlerden biri, ortak hayat sebebiyle kişiliği, ekonomik güvenliği veya ailenin huzuru ciddî biçimde tehlikeye düştüğü sürece ayrı yaşama hakkına sahiptir.
Birlikte yaşamaya ara verilmesi haklı bir sebebe dayanıyorsa hâkim, eşlerden birinin istemi üzerine birinin diğerine yapacağı parasal katkıya, konut ve ev eşyasından yararlanmaya ve eşlerin mallarının yönetimine ilişkin önlemleri alır.
Eşlerden biri, haklı bir sebep olmaksızın diğerinin birlikte yaşamaktan kaçınması veya ortak hayatın başka bir sebeple olanaksız hâle gelmesi üzerine de yukarıdaki istemlerde bulunabilir.
Eşlerin ergin olmayan çocukları varsa hâkim, ana ve baba ile çocuklar arasındaki ilişkileri düzenleyen hükümlere göre gereken önlemleri alır.”şeklinde düzenlenmiştir.
Bu madde eşlerin gerek haklı bir sebebe dayanarak, gerekse haklı bir sebep olmaksızın birlikte yaşamaktan kaçınmaları ya da ortak yaşamın başka bir nedenle imkansız hale gelmesi halinde kural olarak geçici önlemlerin alınmasını düzenlemiştir. Kanunda bahsi geçen bu önlemler, ayrı yaşamanın devam ettiği sürece varlığını sürdürür.
Buna göre; tedbir nafakası, MK mad.169’da ve mad. 197’de düzenlenmiştir. Bu maddeler, nafaka, boşanma ve ayrılık davası açılmadan önceki dönemde evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerin taraflarca yerine getirilmemesi, birlikte yaşamaya ara verilmesi halinde ve boşanma ve ayrılık davası açılması sırasında, hak sahibinin mali yönden desteklenmesi suretiyle evlilik birliğini kurtarmak amacıyla öngörülmüştür.
Her iki madde arasındaki farka gelince; Türk Medeni Kanunun 169. maddesi uyarınca takdir edilen tedbir nafakası, açılan boşanma davası kapsamında alınan geçici nitelikteki bir önlem olarak hakim tarafından yargılama sırasında kaldırılmadığı takdirde boşanma davasında verilen kararın kesinleşmesi ile sona erer. Oysa Türk Medeni Kanununu 197. maddesi uyarınca talep edilen nafaka bağımsız bir talep ve bağımsız bir davanın konusu olarak, eşlerin ayrı yaşama durumunun devamı süresince geçerli olur.
Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Kdz Ereğli 1.İcra Müdürlüğü’nün 2012/3879 sayılı takip dosyası ile başlatılan icra takibinin iptali davasında, daha önce açılan boşanma davasının reddedildiği, ancak aynı kararın hüküm fıkrasında, boşanma davasından bağımsız olarak açılan nafaka davasının kısmen kabulüne karar verildiği ve dava tarihinden itibaren aylık 100.00 YTL nafakanın, karar kesinleşinceye kadar sürdürülmesi ve tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla dava tarihinden itibaren aylık 250.00 YTL olarak nafakanın devamı şeklinde hüküm kurulduğu, açılan boşanma davasının 20.06.2005 tarihli olduğu, boşanma davasına karşılık olarak açılan nafaka davasının ise dava tarihinin 23.12.2006 tarihli olduğu, bu yönüyle hükmedilen 250.00 YTL’lik nafakanın, boşanma davasının devamı sırasında hükmedilen “Geçici Önlemler” başlıklı ve TMK’nın 169. maddesinde düzenlenen tedbir nafakası niteliğinde olmayıp, “Birlikte Yaşamaya Ara Verilmesi” başlıklı ve TMK’nın 197. maddesinde düzenlenen tedbir nafakası niteliğinde bulunduğu, dolayısıyla bu maddeye göre, hükmedilen nafakanın, ayrı yaşamanın devam ettiği süre zarfında geçerliliğini koruyacağı anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca Mahkemece, davanın eşlerin ayrı yaşaması nedeniyle verilen ve TMK’nın 197. maddesinde düzenlenen tedbir nafakası olarak yorumlanması gerektiğine ilişkin direnme kararı yerindedir.
Açıklanan nedenlerle yerel mahkemenin direnme kararı onanmalıdır.
S O N U Ç:Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, yukarıda açıklanan nedenlerle direnme kararının ONANMASINA, gerekli temyiz ilam harcı peşin alınmış olduğundan başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, 16.03.2016 gününde oybirliği ile karar verildi.