Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi

Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi Nedir?

Ölünceye kadar bakma sözleşmesi Türk Borçlar Kanunu’nun 611.maddesi ve devamında düzenlenmiştir. TBK m.611/1’e göre;

  • Ölünceye kadar bakma sözleşmesi, bakım borçlusunun bakım alacaklısını ölünceye kadar bakıp gözetmeyi, bakım alacaklısının da bir malvarlığını veya bazı malvarlığı değerlerini ona devretme borcunu üstlendiği sözleşmedir.

Buna göre sözleşmenin bakım borçlusu ve bakım alacaklısı olmak üzere iki tarafı vardır. Bakım borçlusu, bakım alacaklısının çeşitli nedenlerle içinde bulunduğu bakım ihtiyacını karşılamakla yükümlüyken bakım alacaklısı bu hizmetin karşılığında maddi bir değeri bakım borçlusuna vermekle yükümlüdür.

Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesinin Geçerlilik Koşulları

TBK m.612/1 hükmüne göre; ölünceye kadar bakma sözleşmesi, mirasçı atanmasını içermese bile, miras sözleşmesi şeklinde yapılmadıkça geçerli olmaz. Miras sözleşmesinin geçerli olması TMK m.545 gereği resmi şekilde düzenlenmesine bağlıdır. Bu şekle uyulması için noter, sulh hakimi yahut kendisine kanunla yetki verilen bir kişi huzurunda bu işlemin yapılması gerekir. Ayrıca düzenlenmesi esnasında iki tanığın da hazır bulunması gerekir.

TBK m.612/2 hükmüne göre ise şekil konusunda; sözleşme, Devletçe tanınmış bir bakım kurumu tarafından yetkili makamların belirlediği koşullara uyularak yapılmışsa, geçerliliği için yazılı şekil yeterlidir şeklinde bir istisna tanınmıştır.

Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesinin Sona Ermesi

Ölünceye kadar bakma sözleşmesinin sona ermesi önel verilerek yahut önel verilmeden fesih ve bakım alacaklısının ölümü hallerinde sona ermektedir. Bu hususlar TBK m.616 – 617 ve 618’de düzenlenmiştir.

TBK m.616 hükmüne göre;

  1. Tarafların edimleri arasında önemli ölçüde oransızlık bulunur ve fazla alan taraf kendisine bağışta bulunulma amacı güdüldüğünü ispat edemezse diğer taraf, altı ay önce bildirimde bulunmak koşuluyla, sözleşmeyi her zaman feshedebilir. Bu oransızlığın tespitinde, ilgili sosyal güvenlik kurumunca, bakım borçlusuna verilenin değerine denk düşen anapara değeri ile bağlanacak irat arasındaki fark esas alınır.
  2. Sözleşmenin sona erdirilmesi anına kadar geçen sürede ifa edilmiş edimler, anapara ve faiziyle birlikte değerlendirilerek, denkleştirme sonucunda alacaklı çıkan tarafa geri verilir.

Bu hüküm değerlendirildiğinde edimler arasındaki oransızlık bulunur ve bu oransızlık lehine olan taraf kendisine yönelik bağışlama amacını ispat edememiş olursa diğer tarafın fesih hakkı vardır. Sona erme anına kadar kazanılan miktar ise oransızlık yüzünden mağdur olan tarafa tüm ferileriyle birlikte iade edilir.

TBK m.617 hükmüne göre;

  1. Sözleşmeden doğan borçlara aykırı davranılması sebebiyle sözleşmenin devamı çekilmez hâle gelir veya başkaca önemli sebepler sözleşmenin devamını imkânsız hâle getirir ya da aşırı ölçüde güçleştirirse, taraflardan her biri sözleşmeyi önel vermeksizin feshedebilir. Sözleşme bu sebeplerden birine dayanılarak feshedildiği takdirde kusurlu taraf, aldığı şeyi geri verir ve kusursuz tarafa, bu yüzden uğradığı zarara karşılık uygun bir tazminat ödemekle yükümlü olur.
  2. Hâkim, sözleşmenin önel verilmeksizin feshini yerinde bulabileceği gibi, taraflardan birinin istemiyle veya kendiliğinden, aile topluluğu içinde yaşamalarına son vererek, bakım alacaklısına ömür boyu gelir bağlayabilir.

Bu hükümde çeşitli nedenlerle imkansız veya çekilmez hale gelen sözleşmenin feshi için tarafların herhangi bir ek süre vermelerine gerek olmadığı öngörülmüştür. Ancak kusurlu taraf için birtakım yaptırımlar öngörülmüştür. Bu yaptırım geri verme ve tazminat ödeme borcundan ibarettir.

TBK m.618 hükmüne göre;

  1. Bakım borçlusu ölürse bakım alacaklısı, bir yıl içinde sözleşmenin feshini isteyebilir. Bu durumda bakım alacaklısı, bakım borçlusunun iflası hâlinde, iflas masasından isteyebileceği miktara eşit bir paranın kendisine ödenmesini, bakım borçlusunun mirasçılarından isteyebilir.

Sözleşme niteliği gereği bakım alacaklısının ölümüne kadar sürdüğü için bu kişinin ölümü halinde sözleşme kendiliğinden sona erecektir. Ancak bakım borçlusunun ölümü halinde sözleşme kendiliğinden sona ermeyecek bakım alacaklısının sözleşmesinin feshi halinde sözleşme sona erecektir.

Yargıtay Kararları

Hukuk Genel Kurulu         2018/533 E.  ,  2021/1189 K.

  •  


“İçtihat Metni”

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi


1. Taraflar arasındaki “tapu iptali ve tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 4. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; muris Dursun Şahin’in 14.06.2011 tarihinde vefat ettiğini, geriye mirasçı olarak taraflar ile dava dışı …, Arap … ile …’in kaldığını, murisin mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla Ankara İli, Mamak İlçesi, 36516 ada 11 parselde kayıtlı 10 numaralı bağımsız bölümü davalı kızına ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile devrettiğini, evli ve çocuklu olan davalının Ankara’da ikamet ettiğini, Çorum’da oturan babasına bakmasının mümkün olmadığını, ayrıca murisin eşinin hayatta ve sağlıklı olması nedeniyle ona bakabilecek güçte olduğunu, gerçek amacın bakım sağlamak değil bağış olduğunu ileri sürerek, müvekkilinin miras payı oranında tapu iptali ve tescil isteğinde bulunmuştur.
Davalı Cevabı:
5. Davalı; babasının kanser hastalığı nedeniyle vefat ettiğini, annesinin de kalp hastası olduğunu ve her ikisine birlikte baktığını, bizzat Çorum’daki evlerine giderek bu şekilde iki yıl baktığını, bazen de Ankara’da dava konusu edilen evde baktığını, böylece murise yedi yıl boyunca bakıp ilgilendiğini, bunun üzerine babasının da kendiliğinden taşınmazı adına tescil ettirdiğini beyan ederek, davanın reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. Ankara 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 05.07.2012 tarihli ve 2011/395 E., 2012/234 K. sayılı kararı ile; davalının kanser hastası olan babasına hastalığının ilerlediği dönemde sık sık Çorum’a gidip gelerek hastaneye yatırılmasında yardımcı olduğu, ancak yardımının olağanüstü boyutlarda olmayıp Türk kültürü gereğince baba ile kızın birbirine yardımcı olma ölçüsünde bulunduğu, murisin 11.06.2011 tarihinde vefat ettiği, ölünceye kadar bakma sözleşmesinin ise 12.05.2010 tarihinde düzenlendiği, muris ölmeden önce Çorum’daki bir taşınmazın da tarafların annesi adına muvazaalı olarak tescil edildiği, davacının babası ile ilgilenmemesini fırsat bilen davalı ve onunla birlikte hareket eden annesinin bu şekilde mal sahibi oldukları, murisin hastalığının ilerlediği evrede Çorum’a giderek hastaneye gidip gelen ve hastanede yattığı dönemde bakım işlerini yapan davalının bir evlattan beklenecek derecede yardımcı olduğu, bunun karşılığında da esasen bağışlama niteliğindeki taşınmazı ölünceye kadar bakma sözleşmesiyle sahiplendiği, dolayısıyla davacının muvazaalı işlemin iptalini talep etmekte haklı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 07.03.2013 tarihli ve 2012/15708 E., 2013/3443 K. sayılı kararı ile;
“… Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve pay oranında tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, temlikin muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Toplanan deliller ve tüm dosya içeriğinden; miras bırakanın 14.06.2011 tarihinde öldüğü, mirasçıları olarak dava dışı eşi ve iki çocuğu ile evlatları olan davanın taraflarının kaldığı, mirasbırakanın çekişme konusu 11 parsel sayılı taşınmazdaki 10 nolu bağımsız bölümü 12.05.2010 tarihinde ölünceye kadar bakma akdi ile davalıya temlik ettiği, anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi, taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen bir bağıttır. (…m.511 ( 6098 sayılı Türk Borçlar Yasasının m. 611)). Başka bir anlatımla ivazlı sözleşme türlerindendir. Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlusu da bakım alacaklısına yasanın öngördüğü anlamda ölünceye kadar bakıp gözetme yükümlülüğü altına girer. (…m.5l4 (6098 sayılı Türk Borçlar yasasının m 614)).
Hemen belirtmek gerekir ki, bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz.
Kural olarak bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikinde muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karşısında, asıl olan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır. (…m.l8 (6098 sayılı Türk Borçlar yasasının m. 19)). Şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunun değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse (örneğin mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise), bu takdirde akdin ivazlı (bedel karşılığı) olduğundan söz edilemez; akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır. Bu halde de Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun l.4.l974 gün ve l/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararı olayda, uygulama yeri bulur.
Miras bırakanın, ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesi içinde, sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktarı, temlik edilen malın, tüm mamelekine oranı, bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların gözönünde tutulması gerekir.
Somut olaya gelince miras bırakanın temlik tarihinde 73 yaşında olduğu, murisle davalı tarafın ilgilendiği, ölünceye kadar bakma akitlerinin ivazlı akitlerden olup davalının bakım borcunu yerine getirdiği, mirasbırakanın mal kaçırma amacı olsa idi tüm malvarlığını devredebilecekken bunu yapmadığı dolayısıyla temlikin gerçek bakım karşılığı olduğu mal kaçırmanın amaçlanmadığı anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca davanın reddine karar verilmesi gerekirken delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir…” gerekçesiyle hüküm oy çokluğu ile bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Ankara 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 07.11.2013 tarihli ve 2013/379 E., 2013/433 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçeler tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda mirasbırakanın 12.05.2010 tarihinde davalı kızına ölünceye kadar bakma sözleşmesiyle yaptığı temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE
12. Bilindiği üzere, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) özel borç ilişkilerinin düzenlendiği ikinci kısımda bir takım sözleşme türlerine yer verilmiş ve bu sözleşmelere ilişkin olarak özel hükümler öngörülmüştür. Bu hükümler ilke olarak, düzenledikleri sözleşmenin tip ve niteliğini belirleyen hükümler olup, kanuni nitelikleri belirli olduğundan isimli sözleşmelerdir.
13. Eldeki davaya konu ölünceye kadar bakma sözleşmesi de TBK’nın 611 (sözleşme tarihinde yürürlükte bulunan mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 511) ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir.
14. Türk Borçlar Kanunu’nun 611. maddesinde ölünceye kadar bakma sözleşmesi, bakım borçlusunun bakım alacaklısını ölünceye kadar bakıp gözetmeyi, bakım alacaklısının da bir malvarlığını veya bazı malvarlığı değerlerini ona devretme borcunu üstlendiği sözleşme şeklinde tanımlanmıştır.
15. Bu tanımdan anlaşılacağı üzere ölünceye kadar bakma sözleşmesi, taraflara karşılıklı hak ve borçlar yükleyen bir sözleşmedir. Taraflardan her birinin üstlendiği edim, diğer tarafın üstlendiği edimin sebep ve karşılığını oluşturduğundan bu sözleşmeler tam iki tarafa borç yükleyen ivazlı sözleşme türlerindendir. Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlusu da almış olduğu malın değerine ve bakım alacaklısının daha önce sahip olduğu sosyal durumuna göre hakkaniyetin gerektirdiği edimleri, bakım alacaklısına ifa etme yükümlülüğünü üstlenmektedir. Bakım borçlusu, bakım alacaklısına özellikle uygun gıda ve konut sağlamak, hastalığında gerekli özenle bakmak ve onu tedavi ettirmek zorundadır (TBK m. 614/2).
16. Diğer yandan 1.4.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında; “Bir kimsenin; mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapu sicilinde kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olduğunun gerçekleşmiş bulunması halinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçıların, görünürdeki satış sözleşmesinin Borçlar Kanunu’nun 18. maddesine dayanarak muvazaalı olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinin de şekil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabileceklerine ve bu dava hakkının geçerli sözleşmeler için söz konusu olan Medeni Kanunun 507 ve 603. maddelerinin sağladığı haklara etkili olmayacağına” karar verilmiştir.
17. Söz konusu içtihadı birleştirme kararında ölünceye kadar bakma sözleşmeleri tartışma konusu yapılmamış ise de muris muvazaasında mirasbırakan ile sözleşmenin karşı tarafı, gerçek iradelerine uygun olarak aralarında yaptıkları bağış sözleşmesini genellikle görünüşte yaptıkları satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile gizlediklerinden, Yargıtay’ın kökleşmiş kararlarında diğer mirasçılar tarafından ölünceye kadar bakma sözleşmesiyle yapılan temliklerin de muris muvazaası nedeniyle geçersiz olduğunun ileri sürülebileceği kabul edilmiştir.
18. Muris muvazaasını öteki nispi muvazaalardan ayıran unsur ise mirasçıları aldatmak amacıyla yapılmasıdır. Daha açık bir anlatımla, 1.4.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği gibi bu muvazaa türünde mirasbırakan, mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapuda kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu memuru önünde iradesini satış veya ölünceye kadar bakma akdi şeklinde açıklamaktadır. Bu nedenle bu tür uyuşmazlıkların çözümünde bakım borçlusuna yapılan temlikin gerçek yönünün, eş söyleyişle mirasbırakanın gerçek irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılması önemlidir. Bunun için de mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul nedeninin bulunup bulunmadığı, bakım borçlusu ve diğer mirasçılarla ilişkileri, murisin yaşı, sağlık durumu, temlik edilen malın tüm mamelekine oranı gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
19. Somut olaya gelindiğinde, mirasbırakan Dursun Şahin 1938 doğumlu olup, 14.06.2011 tarihinde vefat etmiştir. Geride sağ eşi … ile kendisinden önce vefat eden oğlu Erol Şahin’in çocukları ve davacı oğlu ile davalı kızı mirasçı olarak kalmıştır. Mirasbırakan mesken niteliğindeki dava konusu taşınmazını 12.05.2010 tarihinde ölünceye kadar bakma sözleşmesiyle davalı kızına devretmiş, davacı oğlu tarafından gerçek amacın bağış olduğu, mirastan mal kaçırma amacıyla, muvazaalı olarak temlikin yapıldığı ileri sürülerek eldeki dava açılmıştır.
20. Ancak dosyadaki deliller incelendiğinde, Çorum’da ikamet eden mirasbırakanın ölmeden önceki son yedi yılını kanser hastası olarak geçirdiği, Ankara’ya gelip gitmek suretiyle tedavi gördüğü, bu sırada Ankara’da oturan davalı kızının kendisi ile ilgilendiği, zaman zaman Çorum’a da gidip gelerek hem hastanede hem de evde kalarak babasına baktığı, bu sırada kalp ameliyatı olan annesine de bakıp ilgilendiği anlaşılmakta olup, mirasbırakan tarafından kızının sağladığı bu bakım ve ileride de kendisine bakıp gözetmesi amacıyla dava konusu taşınmazın devredildiği açıktır. Nitekim ölünceye kadar bakma sözleşmesi yapıldıktan sonra davalı Çorum’a babasının yanına taşınmış, yaşlı ve hasta olan murise ölümüne kadar bakarak sözleşmeyle üstlendiği edimini ifa etmiştir.
21. Maddi durumu iyi olan murisin dava konusu taşınmaz dışında Ankara ve Çorum’da konut niteliğinde dört ayrı bağımsız bölüm ile 300 dönüm kadar arazi sahibi olduğu dosya kapsamından anlaşılmakta olup, mal kaçırma amacı taşıması hâlinde murisin başka taşınmazlarını da devredebilecekken bunu yapmadığı da açıktır.
22. Ayrıca belirtmek gerekir ki, ölünceye kadar bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bir bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması ya da bu sözleşmede tarafların hak ve borçları bakım alacaklısının ömrüyle sınırlı olduğundan bakım alacaklısının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş olması da sözleşmenin geçerliliğine etkili değildir.
23. Tüm bu olgular karşısında, murisin taşınmazını sadece bir görünüş yaratmak için değil de samimi olarak bakım temini için ölünceye kadar bakma sözleşmesiyle devrettiği, diğer mirasçılarından mal kaçırma amacını taşımadığı, bakım borçlusu olan davalının da babasına bakarak karşı edimini ifa ettiği anlaşılmakta olup, gerçek bakım karşılığı yapılan sözleşmenin muris muvazaası nedeniyle geçersiz olduğundan söz edilemez.
24. O hâlde; Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyularak davanın reddine karar verilmesi gerekirken, mahkemece önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
25. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 07.10.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

1. Hukuk Dairesi         2016/11759 E.  ,  2019/4621 K.

  •  


“İçtihat Metni”

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL


Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi …’un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;

-KARAR-

Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescili isteğine ilişkindir.
Davacı, mirasbırakan babası …’nın 5 ve 32 parsel sayılı taşınmazları tek erkek torunu olan davalıya mal kaçırma amacıyla ölünceye kadar bakma akdi ile muvazaalı olarak temlik ettiğini, mirasbırakanın bakıma muhtaç olmadığını ve sözleşmeden 9 gün sonra öldüğünü, davalının da mirasbırakana bakmadığını ileri sürerek tapu kaydının iptali ile mirasçılar adına payları oranında tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, ölünceye kadar bakma akdinin mirasbırakan dedesinin isteği ile yapıldığını, bakım alacaklısının bakıma muhtaç olmasının şart olmadığını, mirasbırakanın mirasçılarına hatırı sayılır bir mal varlığı bıraktığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, ölünceye kadar bakma akdinin mirasçılardan mal kaçırma amacıyla yapıldığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mirasbırakan …’nın 29.12.2010 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak oğulları … ve …’ın kaldığı, mirasbırakanın 5 ve 32 parsel sayılı taşınmazları … Noterliğinin 20.12.2010 tarihli ve 1572 yevmiye numaralı ölünceye kadar bakma akdi ile torunu olan …’e temlik ettiği, taşınmazların 07.01.2011 tarihinde akitsiz tescil istemi ile … adına tescil edildiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; elbirliği (iştirak) halinde mülkiyet, yasa veya yasada belirtilen sözleşmeler uyarınca aralarında ortaklık bağı bulunan kişilerin, bu ortaklık nedeniyle bir mala veya hakka birlikte malik olma durumudur.
4721 sayılı Türk Medeni Kanununun (TMK) 701 ila 703 maddelerinde düzenlenen bu tür mülkiyetin (ortaklığın) tüzel kişiliği olmadığı gibi eşya üzerinde ortaklardan her birinin doğrudan doğruya bir hakkı da yoktur. Mülkiyet bir bütün olarak ortaklardan tümüne aittir. Başka bir anlatımla ortaklık tasfiye oluncaya kadar ortaklardan birinin ayrı mal veya hak sahipliği bulunmayıp, hak sahibi ortaklıktır. Değinilen mülkiyet türünde malikler mülkiyet payları ayrılmadığından paydaş değil, ortaktır. Bu kural, TMK’nin 701. maddesinde (…Kanun ve kanunda öngörülen sözleşmeler uyarınca oluşan topluluk dolayısıyla mallara birlikte malik olanların mülkiyeti, elbirliği mülkiyetidir. Elbirliği mülkiyetinde ortakların belirlenmiş payları olmayıp her birinin hakkı, ortaklığa giren malların tamamına yaygındır.) biçiminde açıklanmıştır. Elbirliği (iştirak) halinde mülkiyetin bu özelliği itibariyle ortaklar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmaktadır. Şayet yasa veya elbirliği (iştirak) halinde mülkiyeti oluşturan anlaşmada ortaklık adına hareket etme yetkisinin kime ait olacağı belirtilmemişse, ortaklığın tasfiyesini isteme hakkı dışındaki tüm işlemlerde ortakların (iştirakçilerin) oybirliğiyle karar almaları ve birlikte hareket etmeleri zorunluluğu vardır.
TMK’nin 702/2 maddesi bu yönde açık hüküm getirmiştir. Ancak, açıklanan kural yargısal uygulamada kısmen yumuşatılmış bir ortağın tek başına dava açabileceği, ne var ki, davaya devam edebilmesi için öteki ortakların olurlarının (onaylarının) alınması veya miras şirketine atanacak temsilci aracılığı ile davanın sürdürülmesi gerektiği kabul edilmiştir (11.10.1982 tarihli 1982/3-2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı). Nitekim, bu görüş bilimsel alanda da aynen benimsenmiştir.
Somut olayda; çekişme konusu taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile mirasçılar adına payları oranında tesciline karar verilmesi istenildiği halde, … mirasçılarından …’ın davada yer almadığı dikkate alındığında usulüne uygun taraf teşkili yapılmadan sonuca gidildiği anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca, öncelikle davaya katılmayan mirasçı …’ın olurunun alınması ya da TMK’nun 640. maddesi uyarınca …’in terekesi için terekeye temsilci tayin ettirilerek temsilci huzuru ile davanın görülmesi ile taraf teşkilinin eksiksiz olarak sağlanmasından sonra işin esası incelenerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere karar verilmesi isabetsizdir.
Diğer taraftan, ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi, taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen bir bağıttır. (6098 sayılı Türk Borçlar Yasasının 611. maddesi). Başka bir anlatımla ivazlı sözleşme türlerindendir. Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlusu da bakım alacaklısına yasanın öngördüğü anlamda ölünceye kadar bakıp gözetme yükümlülüğü altına girer (6098 sayılı Türk Borçlar Yasasının 614. maddesi).
Hemen belirtmek gerekir ki, bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz. Ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi yaşama süresince bakımı gerektiren ve rastlantıya (tesadüfe) bağlı bir sözleşme türü olup TBK’nin 611. maddesi bakım alacaklısı yönünden gerçek kişi olması dışında özel bir nitelik öngörmemiştir. Bu bakımdan bakım alacaklısının akit anında özel bakıma muhtaç durumda olmasını aramak kanunda bulunmayan bir unsur ilave etmek olur.
Kural olarak, bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikin de muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karşısında, asıl olan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır (6098 sayılı Türk Borçlar Yasasının 19. maddesi). Şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunu değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse (örneğin mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise), bu takdirde akdin ivazlı (bedel karşılığı) olduğundan söz edilemez; akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır. Bu halde de Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 01.04.1974 gün ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı olayda, uygulama yeri bulur.
Miras bırakanın, ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesi için de, sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktarı, temlik edilen malın, tüm mamelekine oranı, bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların göz önünde tutulması gerekir.
Kabule göre de, yukarıdaki ilkeler ve açıklamalar göz ardı edilerek hüküm kurmaya elverişli araştırma yapılmadan karar verilmiş olması da doğru değildir.
Davalının, değinilen nedenden ötürü yerinde bulunan temyiz itirazının kabulüyle, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer hususların incelenmesine şimdilik yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 16.09.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Hukuk Genel Kurulu         2007/14-648 E.  ,  2007/621 K.

  •  


“İçtihat Metni”

MAHKEMESİ : Balıkesir 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 09/05/2007
NUMARASI : 2007/116-153


Taraflar arasındaki “tapu iptali tescil-tenkis” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Balıkesir 2.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine  dair verilen 21.6.2007   gün ve   2005/475-226  sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay    14.Hukuk Dairesinin 30.11.2006  gün ve  2006/12453-14122   sayılı ilamı ile, (….Davacı, 24.03.2004 tarihli ölünceye kadar bakım sözleşmesi gereğini yerine getirdiğini ileri sürerek, sözleşmeye konu taşınmazın tapusunun iptali ile adına tescilini istemiştir.
Davalı A. A. D. sözleşmenin kendisinden mal kaçırmak amacıyla düzenlendiğini bu nedenle geçersiz sözleşmenin iptalini talep etmiş, bu istem kabul edilmediğinde de tenkise karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, evladın anneye bakım görevinin bulunduğu, bunun bedelinin istenmesinin ahlaka ve adaba aykırı olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, karşı dava yönünden de verilen karar nedeniyle hüküm kurulmasına gerek olmadığına gerekçe de değinilmiştir. Davacının temyizi üzerine yerel mahkeme kararı bozulmuş, bu kez davacı tarafından karar düzeltme isteğinde bulunulmuştur.
Dava, ölünceye kadar bakım sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil, karşı dava ise sözleşmenin iptali veya tenkis isteğine ilişkindir.
Kaynağını Borçlar Kanununun 511 ve devamı maddelerinden alan ölünceye kadar bakım sözleşmeleri, anılan Kanunun 512 ve Medeni Kanunun 545. (önceki Medeni Kanunun 492.) maddesi gereğince resmi şekilde düzenlenmelidir.
Ölünceye kadar bakım sözleşmesi ile bakım borcuna karşılık bir taşınmazın mülkiyetinin devredileceği kararlaştırılmış ise, bakım alacaklısının ölümünden sonra onun mirasçıları, bakım borçlusuna mülkiyeti geçirim borcu ile yükümlüdürler. Bu yükümlülüklerini yerine getirmemeleri halinde, sözleşmeye dayanılarak tapu iptali ve tescil istemi ile dava açılabilir. Kuşkusuz bakım borçlusunun bakıp gözetmek yükümlülüğü aksi kararlaştırılmadığı sürece, bakım alacaklısını ailesi içerisine alıp, ikametgah temini, besleme-giydirme, hastalığında tedavi, manevi yönden de her türlü yardım ve desteği sağlama gibi ödevleri kapsar. Bu görevlerin yerine getirilmesi halinde ölünceye kadar bakım sözleşmeleri, taraflarına kişisel hak sağladığı için, tapu iptali ve tescil davasını bakım borçlusu ya da onun külli halefleri , bakım alacaklısının mirasçılarına karşı açabilirler.
Açılan davada, bakım borçlusunun edimini yerine getirmediği savunması, sözleşmenin, bakım borcu yerine getirilmediği iddiasıyla feshini isteme hakkı, bakım alacaklısına ait olduğundan, onun sağlığında kullanmadığı bu hakkını mirasçılarının ileri sürmesi iyi niyet kuralları ile bağdaşmayacağından dinlenmez.
Eldeki davada da davacının uzun yıllar annesine baktığı, onunla birlikte yaşadığı, annesi ile birlikte özürlü kız kardeşinin de bakımını üstlendiği sabittir. Ölünceye kadar bakım sözleşmeleri ivazlı akitlerdendir. Davacı, annesine evladın bakım yükümünü aşan ve kendi yaşamından da fedakarlık yaparak sözleşmedeki edimini yerine getirmiştir. Bu husus tanık anlatımları ile kanıtlanmıştır. Şimdi ediminin karşılığını eldeki dava ile istemektedir.
Mahkeme evladın annesine bakım borcunu yerine getirmesinin karşılığı edim istemesini Borçlar Kanununun 65.maddesi uyarınca, ahlaka ve adaba aykırı bulmuştur. Ahlaka aykırılık Borçlar Kanununa eğemen olan akit serbestisi ilkesinin sınırlamalarından birisidir. Borçlar Kanununun 19/II ve 20/1 sözü edilen ahlak kuralından amaç genel ahlaktır. Bir toplumda belirli bir dönemde orta zekada dürüst ve makul kişilerin düşünce ve telakkileri o toplumun genel ahlakını meydana getirir. Toplumun genel ahlak anlayışına Kanun koyucu hukuki bir değer atfetmekte ve toplumun tanıdığı temel değerleri korumaktadır. Toplumlara, yer ve zamana göre değişen genel ahlaka aykırılık subjektif anlayışa göre değil aktin yapıldığı koşullardaki objektif ölçülere göre hakim tarafından saptanır.
Genel ahlak anlayışı içinde korunan çeşitli hukuki varlıklar vardır. Bunlardan birisi de aile ve aile değerleridir. Aile olmanın getirdiği yükümlülükler arasında evladın yaşlılığında veya hastalığında ana-babasına bakması da vardır. Ancak bu yükümlülüğün varlığı her koşulda ivazsız olarak ana-babaya bakmayı zorunlu kılmaz. Nitekim toplum içerisinde ana-baba ve evlat arasında çeşitli çekişmelerin olduğu evlatlara karşı nafaka davalarının dahi açıldığı gözlemlenmektedir. Bu olguların varlığı evladın yükümlülüklerini elbette ortadan kaldırmayacaktır. Ancak, ağır bakımı gerektiren evladın gerektiğinde kendi yaşamından fedakarlık yaparak ana-babasına bakmasının karşılığı olarak ona bir takım ivazlarda bulunulmasını, somut olayda olduğu gibi ölünceye kadar bakım sözleşmesi ile mal verilmesinin taahhüt edilmesini yukarıda sözü edilen Borçlar Kanununun 19/II ve 20/I kapsamında ahlaka ve adaba aykırı kabul etmek ve edim karşılığının istenmesinin Borçlar Kanununun 65.maddesi kapsamında değerlendirmek, içinde bulunduğumuz toplumun genel ahlak anlayışı ile çeliştiğini kabul etmek yine toplumun genel ahlak anlayışı ile çelişecektir.
Hal böyle olunca; davacının edimini yerine getirmesi, ölünceye kadar bakım sözleşmesinin düzenlenmesinin ve amacının ahlaka ve adaba aykırı olmaması nedeniyle davanın kabulü gerekirken yazılı gerekçelerle reddi doğru değildir. Davacının karar düzeltme istemi yerindedir….) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN: Davacı vekili
  HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici  nedenlere göre,Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken,önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ:Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile,direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine,  26.9.2007 gününde oybirliğiyle karar verildi.

(Kapatılan)14. Hukuk Dairesi         2011/3428 E.  ,  2011/4933 K.

  •  


“İçtihat Metni”

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 03.05.2002 gününde verilen dilekçe ile tapu iptal ve tescil istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davacı …’ın açtığı davanın kabulüne, birleşen davanın reddine dair verilen 23.07.2009 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı … tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, ölünceye kadar bakım sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Bakım alacaklısının mirasçılarından …, … ve …, ölünceye kadar bakım sözleşmesinin muvazaalı düzenlendiğini, sözleşmenin iptalini talep etmiş, dava dosyası eldeki dava ile birleştirilmiştir.
Mahkemece, asıl davanın kabulüne, birleştirilen davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmü birleşen davanın davacısı … temyiz etmiştir.
Ölünceye kadar bakım sözleşmeleri taraflara hak ve borçlar yükleyen sözleşmelerden olup, bakım borcuna karşılık bir taşınmazın devri kararlaştırıldığında, bakım alacaklısının ölümünden sonra onun mirasçıları mülkiyeti geçirme borcu ile yükümlüdürler. Bu yükümlülüklerini yerine getirmemeleri halinde, sözleşmeye dayanılarak tapu iptali ve tescil istemi ile dava açılabilir.
Bakım borçlusunun bakıp gözetme yükümlülüğü aksi kararlaştırılmadığı sürece, bakım alacaklısını ailesi içerisine alıp konut temini, besleme-giydirme, hastalığında tedavi, manevi yönden de her türlü yardım ve desteği sağlama gibi ödevleri kapsar. Bu görevlerin yerine getirilmesi halinde ölünceye kadar bakım sözleşmeleri taraflarına kişisel hak sağladığı için tapu iptali ve tescil davasını, bakım borçlusu ya da onun külli halefleri bakım alacaklısının mirasçılarına karşı açabilirler.
Kuşkusuz, ölünceye kadar bakım sözleşmesinin muvazaalı olarak yapıldığı her zaman ileri sürülebilir. Nitekim birleştirilen davada bu husus çekişme konusu yapılmıştır.
Kısaca ifade etmek gerekirse, muvazaa irade ile beyan arasında kasten yaratılmış aykırılıktır. Böyle bir savunma ileri sürülmüşse, mahkemece dayanılan sözleşmedeki tarafların gerçek ve müşterek amaçlarının Borçlar Kanununun 18. maddesi hükmünden yararlanarak açıklığa kavuşturulması gerekir. Zira bu gibi durumlarda ölünceye kadar bakım sözleşmesinin ivazlı olarak (bedel karşılığı) değil de bağış amaçlı veya mirasçıların bazılarından mal kaçırmak amacı ile yapıldığı kabul edilmelidir.
Somut olaya gelince; bakım alacaklısının, bakım borcuna karşılık davacıya 43 ada 13, 46 ada 15, 54 ada 1,2,3,4,5 parsel, 45 ada 12 parsel, 44 ada 12 parsel, 43 ada 25 sayılı parsellerin mülkiyetini geçirme taahhüdünde bulunduğu, ayrıca 13.08.1999 tarihli ölünceye kadar bakma sözleşmesinin 2.sayfasında bakım alacaklısının aynen “… maliki bulunduğum İnebolu Y.H.Bağı mahallesi Yeşilöz sokak No.83.’de bulunan taşınmazımın ve İnebolu ilçesi ve köyleri hudutlarındaki bilumum tapulu ve tapusuz taşınmazları ve yine muris ve murisi evvellerinden bana intikal eden veya edecek olan Kastamonu, İnebolu ve köyleri hudutları dahilinde bulunan bilumum taşınmazlardaki hak ve hisselerimi bana ölünceye kadar bakıp gözetmeyi, hastalandığımda tedavi ettirmeyi, sağlığımda her türlü ihtiyaçlarımı karşılamayı ve ölümüm halinde cenazemi kaldırmasına karşılık olarak Mehmet oğlu, 1951 doğmuş …’a veriyorum…” sözlerinin yazıldığı anlaşılmaktadır.
Görülüyor ki, bakım borçlusu, tüm malvarlığını bakım alacaklısına bırakmıştır. Bu olgu, ölünceye kadar bakım sözleşmesinin ivazlı olarak (bedel karşılığı) değil de bağış amaçlı veya mirasçıların bazılarından mal kaçırmak amacı ile yapıldığının kabulünü gerektirir. Başka bir ifadeyle, ölünceye kadar bakma sözleşmesi hüküm ve sonuç meydana getirmez.
Mahkemece, bu saptama doğrultusunda asıl davanın reddine, birleşen davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, davacının murise bakıp gözettiğinden söz edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmadığından, karar bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde iadesine, 14.04.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Benzer Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir