Menfi tespit davası bir diğer adı ile borçtan kurtulma davasıdır. Gerçekte var olmayan bir borcun icra takibi yapılması veya yapılma tehdidine maruz kalınması halinde borçlu görünen kişi tarafından borçlu olmadığının tespitine ilişkin davaya menfi tespit davası denir.
Menfi tespit davası İcra İflas Kanunu 72. maddesinde Borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tespit davası açabilir. Şeklinde düzenlenmiştir. Bu madde uyarınca borçlu icra takibi açıldıktan sonra veya önce borçlu olmadığının tespiti amacı ile dava açarak borçlu olmadığının tespitini mahkemeden talep edebilmektedir.
Menfi tespit davası ile gerçekte borçlu olmayan borçlunun icra ile tahsil edilmeye çalışılması halinde veya icra takibi yapılması tehlikesi bulunması halinde genel mahkemelerde dava açarak borçtan kurtulabilmektedir. Örneğin borçluya borcu bulunmadığı halde veya borcun sona erdiği halde icra takibi başlatılmış olup borçlu tarafından yedi gün içerisinde itiraz süresi kaçırılmış olabilmektedir veya borç kambiyo senedinden kaynaklı olarak beş gün içerisinde icra hukuk mahkemesinde borca itiraz davası açılmamış olabilmektedir bu durumda borçlu görünen tarafından açılacak menfi tespit davası ile borçtan kurtulması mümkündür. Dava icra takibinin yapıldığı icra dairesinin bağlı bulunduğu yargı çevresindeki mahkemede açılmalıdır örneğin icra takibi Bursa ilinde başlatılmış ise menfi tespit davası da Bursa mahkemelerinde açılmalıdır.
Bursa icra avukatı Gizem Ramazanoğlu
Menfi Tespit Davası Hangi Durumlarda Açılır?
Menfi tespit davası gerçekte borçlu olmadığı halde kendisine karşı icra takibi başlatılması veya icra takibi başlatılması tehlikesi olması halinde borçlu görünen tarafından alacaklı görünene karşı açılan bir dava olup takipten önce başlatılan menfi tespit davası ve takipten sonra başlatılan menfi tespit davası olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. İcra takibinden önce açılan menfi tespit davası henüz icra takibi başlatılmadan önce açılmaktadır ve İcra İflas Kanunu 72. maddesi gereği İcra takibinden önce açılan menfi tespit davasına bakan mahkeme, talep üzerine alacağın yüzde onbeşinden aşağı olmamak üzere gösterilecek teminat mukabilinde, icra takibinin durdurulması hakkında ihtiyati tedbir kararı verebilir.
İcra takibinden sonra açılan menfi tespit davasında ihtiyati tedbir yolu ile takibin durdurulmasına karar verilemez. Ancak, borçlu gecikmeden doğan zararları karşılamak ve alacağın yüzde on beşinden aşağı olmamak üzere göstereceği teminat karşılığında, mahkemeden ihtiyati tedbir yoluyla icra veznesindeki paranın alacaklıya verilmemesini isteyebilir.
Dava alacaklı lehine neticelenirse ihtiyati tedbir kararı kalkar. Buna dair hükmün kesinleşmesi halinde alacaklı ihtiyati tedbir dolayısıyla alacağını geç almış bulunmaktan doğan zararlarını gösterilen teminattan alır. Alacaklının uğradığı zarar aynı davada takdir olunarak karara bağlanır. Bu zarar herhalde yüzde yirmiden aşağı tayin edilemez.
Dava borçlu lehine hükme bağlanırsa derhal takip durur. İlamın kesinleşmesi üzerine münderecatına göre ve ayrıca hükme hacet kalmadan icra kısmen veya tamamen eski hale iade edilir. Borçluyu menfi tespit davası açmaya zorlayan takibin haksız ve kötü niyetli olduğu anlaşılırsa, talebi üzerine, borçlunun dava sebebi ile uğradığı zararın da alacaklıdan tahsiline karar verilir. Takdir edilecek zarar, haksızlığı anlaşılan takip konusu alacağın yüzde yirmisinden aşağı olamaz.
Borçlu, menfi tespit davası zammında tedbir kararı almamış ve borç da ödenmiş olursa, davaya istirdat davası olarak devam edilir. Takibe itiraz etmemiş veya itirazının kaldırılmış olması yüzünden borçlu olmadığı bir parayı tamamen ödemek mecburiyetinde kalan şahıs, ödediği tarihten itibaren bir sene içinde, umumi hükümler dairesinde mahkemeye başvurarak paranın geriye alınmasını isteyebilir. Menfi tespit ve istirdat davaları, takibi yapan icra dairesinin bulunduğu yer mahkemesinde açılabileceği gibi, davalının yerleşim yeri mahkemesinde de açılabilir. Davacı istirdat davasında yalnız paranın verilmesi lazım gelmediğini ispata mecburdur.
Menfi Tespit Davası Açmak İçin Avukat Gerekli Mi?
Menfi tespit davası açmak isteyen kişi, kendi davasını kendisi açabilir kanunen bir davanın avukat ile açılması zorunlu değildir fakat menfi tespit davasın da avukat ile temsil usul ve esas açısından delillerin zamanında ve eksiksiz sunulması hukuki nitelendirmenin doğru yapılması gibi haller nedeni ile kişilerin hak kaybına uğramaması açısından son derece önemlidir. Dolayısıyla, menfi tespit davası açmak isterseniz, bir avukatın yardımından faydalanmanız yararınıza olacaktır. Ayrıca, bu tür davalar süreçleri uzun ve karmaşık olduğundan, avukat da olası savunma stratejileri konusunda davaya olumlu katkı sağlayacaktır.
MENFİ TESPİT DAVASI İLE İLGİLİ YARGITAY KARARLARI
Yargıtay 13. Hukuk Dairesi 2012/2328 E. – 2012/6462 K. Sayılı İlamı
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki menfi tesbit davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.
K A R A R
Davacı, davalının alacaklı olduğundan bahisle hakkında takip yaptığını bildirerek borçlu olmadığının tespiti ile % 40 kötü niyet tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
Davalı alacaklı olduğuna ilişkin belgesinin olduğunu, ancak belge aslını kaybettiğini savunarak davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece davanın kabulüne ilişkin mahkeme kararı davalı tarafa usulüne uygun tebligat yapılmaması nedeniyle dairece bozulmuş, bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda davanın kabulü ile davacının borçlu olmadığının tespitine,% 40 kötü niyet tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı davalının hakkında yaptığı takip konusu alacak nedeniyle borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı alacağının dayanağı olarak adi yazılı belge fotokopisini göstermiş, davacı tarafın imza itirazı üzerine belge aslını kaybettiğini bildirmiştir. Belge aslının bulunmaması nedeniyle imza incelemesi yapılamadığından davanın reddine ve % 40 kötü niyet tazminatının tahsiline karar verilmiştir. Davalı, imzası itiraza uğrayan adi yazılı belge fotokopisi ile takip yaptığına göre, borçlu davacının açtığı menfi tespit davasında ispat yükü davalı tarafa aittir. Davalı alacağını ispat edememiş ise de delilleri arasında yemin delili bulunmaktadır. Mahkemece davalı tarafa yemin teklifinde bulunup bulunmayacağı konusunda beyanı alınıp sonucuna göre işlem yapılması gerekirken yazılı 2012/2328-6462
şekilde yemin teklifi hususu değerlendirilmeyerek davanın sonuçlandırılması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenle kararın davalı yararına BOZULMASINA, Bozma sebebine göre davalının sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, 15.3.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 2020/798 E. 2020/1325 K. Sayılı İlamı
MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
Taraflar arasındaki menfi tespit davasının bozmaya uyularak yapılan yargılaması sonunda, ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.
– K A R A R –
Davacı vekili, davalının davacı hakkında yaptığı icra takibinin usulsüz tebligat sonucu kesinleştiğini, davacının takip dayanağı 26.06.2012 tarihli protokol sözleşmesi başlıklı belgeden kaynaklı herhangi bir borcu bulunmadığını iddia ederek, davacının borçlu olmadığının tespiti ile davalının tazminata mahkum edilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davalı şirket ile davacının eski hissedarı olduğu dava dışı … İnş. Taah. Tur. Tehs. San. Ltd. Şti. arasında 27.10.2010 tarihinde faktöring sözleşmesi imzalandığını, davacının sözleşmeye kefil olduğunu, sözleşme uyarınca adı geçen dava dışı şirketin davalıdan finansman sağladığını, faktöring sözleşmesinden kaynaklı bakiye borcun ihtarnameye rağmen ödenmemesi nedeniyle borçlular aleyhine icra takibi yapıldığını, takip konusu bonodaki imzalara itiraz sonucu açılan icra hukuk mahkemesindeki davanın yargılaması sırasında faktöring sözleşmesinden kaynaklı borcun tasfiyesi için 26.06.2012 tarihli protokol hazırlandığını, protokol hükümlerinin uygulanmaması sebebi ile davalı şirketin 27.10.2010 tarihli faktoring sözleşmesine dayanarak icra takibi başlattığını, takip dayanağının 26.06.2012 tarihli protokol olmadığını, aksi halde dahi davacının protokolü kefil sıfatı ile imzaladığını savunarak, davanın reddi ile tazminata hükmolunmasını istemiştir.
Mahkemece iddia, savunma ve toplanan delillere göre, davalının davaya konu takip dosyasında borcun sebebi olarak gösterdiği 26.06.2012 tarihli protokol sözleşmesi isimli belge nedeniyle davacıdan alacaklı olmadığı, söz konusu takibe konu alacağın 18.061,71 TL’lik kısmının davalıya ödendiği, davacı vekilinin 15.07.2014 tarihli dilekçe ile bedelin istirdadını istediği, davacının tazminat isteminin koşullarının oluşmadığı, davacının protokol nedeniyle davalıya borçlu olmamasının asıl borçlu yönünden sözleşmeyi geçersiz kılmayacağı, sözleşmenin iptali isteminin reddi gerektiği gerekçesi ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, hükmün taraf vekillerince temyizi üzerine Dairemizin 2016/3960 esas ve 2017/7816 karar sayılı ve 07.12.2017 tarihli ilamıyla hükmün onanmasına karar verilmiş, onama kararına karşı davalı vekili tarafından başvurulan karar düzeltme sonucunda, Dairemizin 2018/1188 esas ve 2019/3367 karar sayılı ve 21.05.2019 tarihli ilamında yer alan “Davacı borçlu, davalı alacaklı tarafından 360.000,00 TL’lik bir borç nedeniyle protokole dayalı olarak aleyhine takip başlatıldığını, ancak bu protokolde imzası olmasına rağmen protokol içerisinde kendisinin herhangi bir borcu bulunmadığını ileri sürerek menfi tespit ve tazminat talebinde bulunmuştur. Davalı, faktöring sözleşmesine dayanılarak takip yapıldığını, protokolün faktöring sözleşmesi kapsamından doğan borcun tasfiyesi amacıyla yapıldığını belirterek davanın reddini istemiştir. Mahkemece takibin protokole dayanılarak yapılmış bir takip olduğu ve bu protokolde davacıyı borçlandıracak herhangi bir hüküm bulunmadığı gerekçesiyle davacının istirdat talebinin kabulüne, koşulları bulunmayan tazminat talebinin reddine karar verilmiştir. Bu kararın taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Dairemizce onama kararı verilmiş ise de mahkemenin kabulüne ve bu kabule göre de davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddedilmesine göre davalının protokole dayalı olarak davacı hakkında takip yaptığı, protokolde davacıyı borçlandırıcı bir hüküm bulunmadığı, bu nedenle davalının takibi kötü niyetle yaptığının kabulü gerektiği anlaşıldığından davacının tazminat talebinin mahkemece reddedilmesi ve Dairemizce kararının bu yönüyle onanması doğru olmadığı…” gerekçesiyle davacının karar düzeltme talebinin kabulü ile Dairemizin onama kararının kaldırılarak davalının tüm temyiz itirazlarının reddi ile yerel mahkeme kararının davacı yararına bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece bozma üzerine yapılan yargılama sonunda, Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 07.12.2017 ve 21.05.2019 tarihli ilamlarından sonra eldeki davanın konusunun davacı yararına kötü niyet tazminatına hükmedilip hükmedilemeyeceği hususu olduğu, temyiz konusu yapılan İstanbul (kapatılan) 40. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin önceki 2014/89 esas, 2014/236 karar sayılı ve 16.07.2014 tarihli kararının bozma sebebi sayılan husus hariç olmak üzere diğer yönlerden kesinleştiği, davalının 26.06.2012 tarihli protokole dayanarak davacı hakkında icra takibinde bulunduğu, protokol kapsamında davacıyı borçlandırıcı bir hüküm bulunmadığı, bu suretle de davacının borçlu olmadığını bildiği ya da en azından bilebilecek durumda olduğu davacı aleyhine icra takibi yapmasında kötüniyetli olduğu, hal böyle olunca da davacı yararına tazminata hükmedilmesine ilişkin koşulların somut olayda gerçekleştiği gerekçesiyle İstanbul (kapatılan) 40. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin eldeki uyuşmazlığa ilişkin 2014/89 esas, 2014/236 karar sayılı ve 16/07/2014 tarihli kararı, Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 21.05.2019 tarihli bozma ilamında bozma sebebi sayılan hususlar hariç olmak üzere diğer yönlerden kesinleştiğinden, kesinleşen hususlara ilişkin yeniden karar verilmesine yer olmadığına, takipteki alacak tutarının % 20’si oranında hesaplanan 72.000,00 TL tazminatın davacı yararına davalıdan tahsiline, İstanbul (kapatılan) 40. Asliye Ticaret Mahkemesinin eldeki uyuşmazlığa ilişkin 2014/89 esas, 2014/236 karar sayılı ve 16.07.2014 tarihli kararı ile harç ve vekalet ücretleri yönünden karar verildiğinden yeniden karar ittihazına yer olmadığına karar verilmiş hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Yerel mahkeme tarafından verilen karar Dairemizce bozulmuş ve mahkemece bozmaya uyulmuş ise de verilen yeni kararda, önceki kararın bozulmakla ortadan kalktığı ve bu nedenle yeniden hüküm kurulması gerektiği gözetilmeden, bozmadan önceki kararda bozma ilamında bozma sebebi sayılan hususlar hariç olmak üzere diğer yönlerin kesinleştiği kabul edilerek, karar verilmesine yer olmadığı şeklinde karar verilmesi ve yine harç ve vekalet ücretleri yönünden de daha evvel karar verildiğinden yeniden karar ittihazına yer olmadığına dair hüküm kurulması 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 297/1. ve 2. maddelerine aykırı olmuş ve bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine göre davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin harcın istek halinde temyiz eden davalıya iadesine, 06.07.2020 gününde oyçokluğuyla karar verildi.