hizmet tespiti davası

Hizmet Tespiti Davası

Hizmet Tespiti Davasında Hak Düşürücü Süre Nedir? İşveren tarafından aylık prim ve hizmet belgesi işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları kurumca tespit edilemeyen işçiler çalıştıklarını hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak beş yıl içerisinde iş mahkemesine hizmet tespiti davası açarak prim ödeme gün sayılarını tespit ettirebilmektedirler.

Hizmet tespiti davasında hizmetin geçtiği yılında sonundan başlayarak beş yıl içerisinde dava açılması gerekmektedir. Bu süre hak düşürücü süre olup mahkemece resen göz önüne alınmaktadır fakat beş yıllık hak düşürücü süreye tabi olmadan hizmet tespiti davası açılabilen istisnai hallerde bulunmaktadır.

Makalemizde hak düşürücü sürenin başlangıcı , hak düşürücü süre ve hak düşürücü sürenin bulunmadığı durumlar ayrı ayrı açıklanacaktır.

Hizmet tespiti davası, sigorta başlangıcının tespiti, sigortalılık sürelerinin tespiti , tarım sigortalılığının tespiti, geçerli sigortalılık durumunun tespiti, prime esas kazancın tespiti, çakışan hizmet sürelerinin tespiti gibi konularda açılabilmektedir. Her davanın sigortalı açısından sonuçları farklı olmakla birlikte bu dava konularının tamamında beş yıllık hak düşürücü süre bulunmaktadır. İşçinin işe giriş bildirgesi, aylık prim bildirgeleri gibi işveren tarafından sigortaya bildirilmiş olması halinde hak düşürücü süre başlamayacaktır bu durumda işçinin çalıştığı hizmet süresinin üzerinden beş yıl geçmiş olsa dahi hizmet tespiti davası açabilecektir.

Hizmet tespiti davaları açılmadan önce hak düşürücü sürenin bitiş tarihi çok iyi tespit edilmelidir. Hak düşürücü sürenin başlangıç tarihi hizmetin geçtiği yılın sonundan başlamaktadır. İşçilerin hizmet tespiti davası açarken hak kaybı olmaması için hak düşürücü sürenin başını ve sonunu belirlenmesi gerekmektedir. Bu durumda işçinin sigortasız çalıştığını iddia ettiği yılın sonu hak düşürücü sürenin başladığı tarihtir. Örneğin işçi mart 2019 bir aylık sigortasız çalışması bulunuyorsa hak düşürücü süre hizmet yılının sonu olan 31.12.2019 yılında başlayarak 31.12.2024 yılına kadar hizmet tespiti davası açılabilecektir.

Hizmet tespiti davalarında işe giriş bildirgesinin verilmiş olması hizmet tespiti davası açan işçinin lehine bir durum olup işe giriş bildirgesi ile hak düşürücü sürenin kesilmiş olması sigortalılığın başlangıcına karine olması sonuçları olduğundan hizmet davası açmadan önce işçilerin Sosyal Güvenlik Kurumundan veya E-Devlet uygulaması üzerinden işe giriş bildirgesinin kuruma verilip verilmediğinin sorgulanması gerekmektedir fakat yalnızca işe giriş bildirgesinin verilmiş olması hizmet tespiti davasının kazanılması için yeterli değildir. Hizmet tespiti davası açan işçinin eylemli çalışmanın varlığını da ispat etmesi gerekmektedir. Hizmet tespiti davası işçi bu davada tanık dahil olmak üzere her türlü delile dayanabilmektedir. Ayrıca hizmet tespiti davası aynı zamanda kamu düzenini ilgilendiren davalardan olduğundan mahkemece resen araştırmada yapılmaktadır. Bu bağlamda işçi tarafından açılan hizmet tespiti davasında mahkemece iş yerinde çalışan bordro tanıklarını dinleyecektir. İş yerinde bordro tanığı bulunmaması halinde komşu iş yerlerinde çalışan işçi veya işverenler tanık olarak dinlenebilecektir. Bu nedenle işçinin iş yerinde çalışan tanığının olmaması halinde işçinin fiili çalışmasını gören bilen kişilerinde tanık olarak dinlenmesi mümkündür.

İşveren tarafından kuruma verilecek prim belgeleri ve iş yeri kayıtları 5510 sayılı kanunun 86. Maddesinde düzenlenmiştir.

MADDE 86- İşveren bir ay içinde 4 üncü ve 5 inci maddeye tâbi çalıştırdığı sigortalıların ve sosyal güvenlik destek primine tâbi sigortalıların;

  1. Ad ve soyadlarını, T.C. kimlik numaralarını,
    1. 80 inci maddeye göre hesaplanacak prime esas kazançlarını,
    1. Prim ödeme gün sayıları ile prim tutarlarını,

gösteren ve örneği Kurum tarafından çıkarılacak yönetmelikle belirlenen asıl veya ek aylık prim ve hizmet belgesini,

4 üncü maddenin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamındakiler için en geç Kurumca belirlenecek günün sonuna kadar, diğer sigortalılar için ise ait olduğu ayı takip eden ayda Kurumca belirlenecek günün sonuna kadar Kuruma vermekle veya sigortalı

çalıştırmadığı takdirde, bu hususu sigortalı çalıştırmaya son verdiği tarihten itibaren, onbeş gün içinde kuruma bildirmekle yükümlüdür.

İşveren, işyeri sahipleri; işyeri defter, kayıt ve belgelerini ilgili olduğu yılı takip eden yıl başından başlamak üzere on yıl süreyle, kamu idareleri otuz yıl süreyle, tasfiye ve iflâs idaresi memurları ise görevleri süresince, saklamak ve Kurumun denetim ve kontrol ile görevlendirilen memurlarınca istenilmesi halinde onbeş gün içinde ibraz etmek zorundadır.

İşverenin, sigortalıyı, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 7 nci maddesine göre başka bir işverene iş görme edimini yerine getirmek üzere geçici olarak devretmesi halinde, sigortalıyı devir alan, geçici iş ilişkisi süresine ilişkin birinci fıkrada belirtilen belgelerin aynı süre içinde işverene ait işyerinden Kuruma verilmesinden, işveren ile birlikte müteselsilen Sorumludur. Ay içinde bazı işgünlerinde çalıştırılmadığı ve ücret ödenmediği beyan edilen sigortalıların, otuz günden az çalıştıklarını ispatlayan belgelerin işverence ilgili aya ait aylık prim ve hizmet belgesine eklenmesi şarttır. (Değişik ikinci cümle: 13/2/2011-6111/40 md.) Kurumca belirlenen işyerlerinde bu şart aranmaz. Sigortalıların otuz günden az çalıştığını gösteren bilgi ve belgelerin aylık prim ve hizmet belgesinin verilmesi gereken süre içinde Kuruma verilmemesi veya verilen bilgi ve belgelerin Kurumca geçerli sayılmaması halinde, otuz günden az bildirilen sürelere ait aylık prim ve hizmet belgesi Kurumca re’sen düzenlenir ve muhteviyatı primler, bu Kanun hükümlerine göre tahsil olunur.

(Ek fıkra: 17/4/2008-5754/50 md.) Kurumun denetim ve kontrolle görevli memurlarınca işyerinde fiilen yapılan tespitlerden ve kamu idarelerinin denetim elemanlarınca kendi mevzuatı gereğince yapacakları soruşturma, denetim ve incelemelerden kayıt ve belgelere dayanmaksızın çalıştığı belirlendiği halde, hizmetlerinin veya prime esas kazançlarının Kuruma bildirilmediği anlaşılan veya eksik bildirildiği tespit edilen sigortalıların geriye yönelik hizmetlerinin veya prime esas kazançlarının, en fazla tespitin yapıldığı tarihten geriye yönelik bir yıllık süreye ilişkin kısmı dikkate alınır.

Aylık prim ve hizmet belgesi işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar, çalıştıklarını hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak beş yıl içerisinde iş mahkemesine başvurarak, alacakları ilâm ile ispatlayabilirlerse, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayıları dikkate alınır.

Sigortalının çalıştığı bir veya birden fazla işte, bu Kanunda yazılı şartları yerine getirmiş olmasına rağmen, kendisi için verilmesi gereken aylık prim ve hizmet belgesinin işveren tarafından verilmediği veya verilen aylık prim ve hizmet belgesinde kazançların veya prim ödeme gün sayılarının eksik gösterildiği Kurumca tespit edilirse, hastalık ve analık sigortalarından gerekli ödemeler yapılır.

Bu maddede belirtilen yükümlülüklerin yerine getirilmemesi halinde, 102 nci maddeye göre işlem yapılır. Kamu idarelerinde işyerinin özelliği nedeniyle prim belgelerinin farklı sürelerde verilme zamanını belirlemeye, Kurum yetkilidir. Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usûl ve esaslar ile belgelerin içerik ve şekli, Kurum tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.

Şeklindedir. Bu durumda işveren tarafından işe giriş bildirgesinin düzenlenerek kuruma verilmesi halinde hak düşürücü süre başlamayacağından işçi beş yıl geçse de dava açabilecektir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2015/1307 E. – 2018/1154 K. Sayılı Kararı

”Dava hizmet tespiti istemine ilişkindir.

Davacı vekili müvekkilinin T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığının Diyarbakır’da bulunan döner sermaye işletmeleri merkez müdürlüğünde 29.12.1995 ile 01.03.1996 tarihleri arasında çalışmasına rağmen hizmetlerinin Kuruma bildirilmediğini ileri sürerek, 29.12.1995 ile 01.03.1996 tarihleri arasında çalıştığının ve sigorta başlangıç tarihinin 29.12.1995 olduğunun tespitine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı (SGK) vekili hizmet tespiti davalarının resen inceleme gerektirdiğini ve resmî belgelerle ispat edilmesi gerektiğini, davacının talep ettiği 29.12.1995 ile 01.03.1996 tarihleri arasında davalı işyerinden hiçbir bildirim yapılmadığını, bu davaların 5510 sayılı Kanunun 86’ncı maddesi gereği 5 yıllık hak düşürücü süreye tabi olduğunu, hizmetin geçtiği yılın sonundan itibaren dava tarihine kadar 5 yıl geçmesi durumunda davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddedilmesinin gerektiğini, 08.09.1999 tarihinde yürürlüğe giren 4447 sayılı Kanunun 16’ncı maddesinde işverenin işe girişi bildirmesini yanında sigortalıya da işe girdiği tarihi takip eden bir ay zarfında girdiği işi Kuruma bildirme hakkı tanındığını, bu çalışmayı bildirmeyen davacının sigortasız çalıştığına dair böyle bir dava açamayacağını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Davalı … ve Turizm Bakanlığı vekili davacının dilekçesinde Döner Sermaye İşletmeleri Merkez Müdürlüğü bünyesinde çalıştığını iddia ettiğini, bu nedenle husumetin Döner Sermaye İşletmeleri

Merkezi Müdürlüğüne yöneltilmesi gerektiğini belirterek, bu nedenle öncelikle husumet itirazında bulunduklarını, zamanaşımı yönünden ise 506 sayılı Kanunun 79’uncu maddesinde 5 yıllık hak düşürücü sürenin gerçekleştiğini ve bu sürenin mahkemece resen gözetilmesi gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

Yerel Mahkemece dosyadaki belgelerden davacının 29.12.1995-01.03.1996 tarihleri arasında davalı … bünyesinde çalıştığı, bu çalışmasının SGK’ya bildirilmediği, çalışılan işyerinin bir devlet kuruluşu olması, hizmet alım bordrosu ve puantaj cetvellerinin resmî belge niteliğinde bulunduğu gerekçesiyle zamanaşımının (hak düşürücü süre) söz konusu olmadığı belirtilerek davanın kabulüne karar verilmiştir. Hüküm davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekili ve davalı … ve Turizm Bakanlığı vekili tarafından temyiz edilmiş, Özel Dairece yukarıda başlık kısmında açıklanan gerekçe ile bozulmuştur.

Yerel mahkemece önceki gerekçeler tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme hükmü davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekili ve davalı … ve Turizm Bakanlığı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık: somut olay bakımından davacının talep ettiği 29.12.1995-01.03.1996 tarihleri arasındaki çalışmaları yönünden hak düşürücü sürenin gerçekleşip gerçekleşmediği noktasında toplanmaktadır.

Davanın yasal dayanağı, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun geçici 7’nci maddesi delaletiyle mülga 506 sayılı Kanunun 79/10’uncu maddesidir.

Öncelikle ifade edilmelidir ki, çalıştırılanlar 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 2’nci ve 6’ncı maddelerinde öngörülen koşulların oluşmasıyla birlikte kendiliğinden sigortalı sayılırlar. Ancak, bu kimselerin aynı Kanunun 3’üncü maddesinde sayılan istisnalara girmemesi gerekir. Çalıştırılanların, başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın sigortalı niteliğini kazanmaları Kanunun 6/1’inci maddesinde yer alan açık hüküm gereğidir.

Ne var ki, sigortalıların bazı haklardan yararlanmaları öncelikle kuruma bildirilmeleri, belirli süre prim ödemiş olmaları ve kanunun gerektirdiği bilgilerin açık bir şekilde bilinmesi koşullarına da bağlıdır.

Anılan bilgi ve belgelerin kuruma ulaştırılmaması veya eksik ulaştırılması hâlinde ise bildirimsiz/kaçak çalıştırma olgusu ortaya çıkacaktır. Bu durum, prim ve gelir vergisi ödememek için işverenlerce sıklıkla başvurulan bir yol olup, ülkenin gerçeklerinden biridir. İşte bu noktada işçinin birtakım kanuni haklarından yararlanabilmesi için sigortalı hizmetinin tespitini istemesi gereği ortaya çıkmaktadır.

Bilindiği üzere, sigortalı hizmetin tespiti davaları kamu düzenini ilgilendirmekte olup, bu niteliği gereği özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi gerekmektedir. Bu davaların kanuni dayanağı 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 79’uncu maddesinin 10 (eski 8) nolu bendi olup; bu bentte “Yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları kurumca tespit edilmeyen sigortalıların hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde mahkemeye başvurarak hizmet tespiti isteyebilecekleri” açıklanmıştır. Anlaşılacağı üzere, çalışmanın tespiti istemiyle hak arama yönünden kanun ile getirilen süre, doğrudan doğruya hakkın mevcudiyetini etkileyen hak düşürücü niteliktedir ve dolması ile hak bir daha canlanmamak üzere ortadan kalkmaktadır. Söz konusu Kanunun kabul edilip, yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla beş yıl olarak öngörülen süre, 09.07.1987 tarihinde yürürlüğe giren 3395 sayılı Kanunun beşinci maddesiyle on yıla çıkarılmış, daha sonra 07.06.1994 tarihinde yürürlüğe giren 3995 sayılı Kanunun üçüncü maddesiyle yeniden beş yıl olarak düzenlenmiş olup, hâlen geçerliliğini korumaktadır.

Bu kapsamda işe giriş bildirgesi düzenlenmediği veya düzenlenmesine karşın kanuni hak düşürücü süre içerisinde kuruma verilmediği, bu süre içerisinde kuruma verilen dönem bordroları ile bildirimin yapılmadığı, sigorta primlerinin kuruma yatırılmadığı, çalışmanın varlığı yönünde sigorta müfettişince herhangi bir saptamanın söz konusu olmadığı durumlarda, hizmetin varlığını ileri süren kişilerin hak düşürücü süre içerisinde yargı yoluna başvurması zorunludur. Aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 27.04.2011 gün, 2011/10-52 E.-2011/221 K. sayılı kararında da benimsenmiştir.

Bu anlatımların ışığında somut olay değerlendirildiğinde, işveren bakanlık tarafından herhangi bir işe giriş bildirgesi verilmediği, hizmet bildiriminde bulunulmadığı ve prim kesintisi yapılmadığı ve davacının talep ettiği dönem 29.12.1995-01.03.1996 olmasına rağmen davanın 27.07.2010 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır.

Bu durumda, her ne kadar davalı işyeri resmî bir kurum olsa da hak düşürücü sürenin incelenmesi gerekmekte olup, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 79’uncu maddesinde düzenlenen 5 yıllık hak düşürücü sürenin dolduğu göz önüne alınarak mahkemece karar verilmesi gerektiğinden direnme kararı yukarıda açıklanan gerekçelerle isabetli görülmemiştir.

Hâl böyle olunca, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.”

Hizmet Tespiti Davasında Yer Alan Hak Düşürücü Süre İle Zamanaşımı Farkı Nedir?

Fiilen çalıştığı halde işveren tarafından aylık primleri bildirilmeyen veya çalıştıkları Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından tespit edilemeyen işçilerin çalıştıklarını hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak beş yıl içerisinde iş mahkemesine hizmet tespiti davası açabilmektedirler. Kanunda yazılı beş yıllık süre hak düşürücü süredir. Bu sürenin zamanaşımı süresi ile karıştırılmaması gerekmektedir.

Zamanaşımı bir defidir mahkemenin zamanaşımı süresini dikkate alması için karşı tarafça zamanaşımı definde bulunması gerekmektedir. Zamanaşımı definde bulunulmadığı takdirde zamanaşımı mahkemece dikkate alınmaz fakat hak düşürücü süre karşı tarafça ileri sürülmese dahi mahkemece resen dikkate alınmaktadır. Bu nedenle hizmet tespiti davalarında hak düşürücü sürenin sona erip ermediği hususu çok önemli olup dava açılmadan önce dikkat edilmelidir.

Hizmet Tespiti Davası Açılmadan Önce Sosyal Güvenlik Kurumuna Başvuru Zorunlu Mudur?

Hizmet tespiti davalarında Sosyal Güvenlik Kurumuna başvuru zorunluluğu yoktur. Bu husus 7036 Sayılı Kanun’un 4. Maddesinde düzenlenmiştir.

Sosyal Güvenlik Kurumuna başvuru zorunluluğu

  • 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile diğer sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan uyuşmazlıklarda, hizmet akdine tabi çalışmaları nedeniyle zorunlu sigortalılık sürelerinin tespiti talepleri hariç olmak üzere, dava açılmadan önce Sosyal Güvenlik Kurumuna başvurulması zorunludur. Diğer kanunlarda öngörülen süreler saklı kalmak kaydıyla yapılan başvuruya altmış gün içinde Kurumca cevap verilmezse talep reddedilmiş sayılır. Kuruma karşı dava açılabilmesi için taleplerin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması şarttır. Kuruma başvuruda geçirilecek süre zamanaşımı ve hak düşürücü sürelerin hesaplanmasında dikkate alınmaz.
  • Hizmet akdine tabi çalışmaları nedeniyle zorunlu sigortalılık sürelerinin tespiti talebi ile işveren aleyhine açılan davalarda, dava Kuruma resen ihbar edilir. İhbar üzerine davaya davalı yanında ferî müdahil olarak katılan Kurum, yanında katıldığı taraf başvurmasa dahi kanun yoluna başvurabilir. Kurum, yargılama sonucu verilecek kararı kesinleştikten sonra uygulamakla yükümlüdür. Şeklindedir görüleceği üzere hizmet akdine tabi çalışmaları nedeniyle zorunlu sigortalılık sürelerinin tespiti talepleri hariç olmak üzere denilerek sigortalılık sürelerinin tespitini içeren hizmet tespiti davalarında kuruma başvuru zorunluluğunun dışında tutulmuştur.

Bursa işçi avukatı Gizem Ramazanoğlu

Benzer Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir