Tenkis Davası Nedir?

Tenkis Davası Türk Medeni Kanunu m.560 vd. hükümlerinde düzenlenmiştir. Buna göre, hükümler çerçevesinde tenkis davasını tanımlarsak; muris saklı pay sahibi mirasçıların haklarını ihlal ederek tasarruf hürriyetini kullanmışsa bu ihlalin giderilmesi ve murisin yaptığı bu tasarrufun kanuni sınırlar içerisine çekilmesi için açılan davadır.

Ayrıca Mirasçılık Belgesinin İptali Davası hakkında bilgi alabilirsiniz.

Saklı Pay Nedir?

Türk Medeni Kanunu m.506’da saklı pay sahipleri sayılmıştır. Buna göre; Saklı pay aşağıdaki oranlardan ibarettir: 1. Altsoy için yasal miras payının yarısı, 2. Ana ve babadan her biri için yasal miras payının dörtte biri, 3. Sağ kalan eş için, altsoy veya ana ve baba zümresiyle birlikte mirasçı olması hâlinde yasal miras payının tamamı, diğer hâllerde yasal miras payının dörtte üçü. Bu hükme göre sayılan kişiler asgari olarak malvarlığı üzerinden bu oranda pay hakkı sahibidir. Muris, bu oranlar üzerinde tasarruf hakkına sahip değildir.

Tenkis Davasında Hak Düşürücü Süre

Türk Medeni Kanunu m.571 hükmüne göre; Tenkis davası açma hakkı, mirasçıların saklı paylarının zedelendiğini öğrendikleri tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde vasiyetnamelerde açılma tarihinin, diğer tasarruflarda mirasın açılması tarihinin üzerinden on yıl geçmekle düşer. Ancak aynı maddede tenkis iddiası her zaman def’i olarak ileri sürülebilir denmektedir.

Tenkis Davasının Şartları  

Tenkis davası açılabilmesi için bazı şartlar gerçekleşmelidir. En başta muris yaptığı tasarruf ile kendisinin tasarruf sınırını aşan bir işlem yapmış olmalıdır. Bu tasarruf nedeniyle saklı pay sahibi mirasçılar mirastaki haklarını kazanamamış olmalıdır.

Tenkis Davasında Görevli Mahkeme

Tenkis davası malvarlığına ilişkin bir davadır. Hukuk Muhakemeleri Kanunu m.2 uyarınca malvarlığına ilişkin davalarda Asliye Hukuk Mahkemesi görevlidir. Bu nedenle tenkis davalarında görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesidir.

Konuya İlişkin Yargıtay Kararları

1. Hukuk Dairesi         2020/627 E.  ,  2021/1926 K.


“İçtihat Metni”

MAHKEMESİ : … BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 2. HUKUK DAİRESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL-TENKİS

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil, tenkis davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin verilen karara karşı davacıların yaptıkları istinaf başvuruları … Bölge Adliye Mahkemesi 2.Hukuk Dairesi tarafından mirasbırakanın bakıma muhtaç olduğu için sözleşmeyi düzenlediği ve mal kaçırma kastının olmadığı gerekçesiyle esastan reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi …’un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Davacılar, mirasbırakanları anneleri …’in bir parça taşınmazını davalı …’e; altı parça taşınmazını da davalı …’a ölünceye kadar bakma akdiyle devrettiğini, temlikin hileli ve mal kaçırma amaçlı olduğunu ileri sürerek, ölünceye kadar bakma akdinin iptali ile taşınmazların miras bırakan adına tescilini, olmazsa tenkisini istemişlerdir.
Davalılar, mirasbırakanın tüm bakımı ile ilgilendiklerini, sözleşmenin miras bırakanın iradesine uygun şekilde yapıldığını ve iddiaların doğru olmadıklarını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, muvazaa iddiasının ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine ilişkin verilen karara karşı davacıların yaptıkları istinaf başvuruları … Bölge Adliye Mahkemesi 2.Hukuk Dairesi tarafından mirasbırakanın bakıma muhtaç olduğu için sözleşmeyi düzenlediği ve mal kaçırma kastının olmadığı gerekçesiyle esastan reddedilmiştir.
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali- tescil isteğine ilişkindir.
Hemen belirtilmelidir ki, davada tereke adına tapu iptali-tescil isteğinde bulunulduğuna göre, mirasçılar arasında elbirliği halinde mülkiyetin söz konusu olduğu ve davanın tereke adına sürdürülmesi gerektiği kuşkusuzdur.
Bilindiği üzere, elbirliği (iştirak) halinde mülkiyet, yasa veya yasada belirtilen sözleşmeler uyarınca aralarında ortaklık bağı bulunan kişilerin bu ortaklık nedeniyle bir mala veya hakka birlikte malik olma durumudur. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun(TMK) 701 ila 703. maddelerinde düzenlenen bu tür mülkiyetin (ortaklığın) tüzel kişiliği olmadığı gibi eşya üzerinde ortaklardan her birinin doğrudan doğruya bir hakkı da yoktur. Mülkiyet bir bütün olarak ortakların tümüne aittir. Başka bir anlatımla, ortaklık tasfiye oluncaya kadar ortaklardan birinin ayrı mal veya
hak sahipliği bulunmayıp, hak sahibi ortaklıktır. Sözü edilen mülkiyet türünde malikler mülkiyet payları ayrılmadığından paydaş değil ortaktır. Bu kural TMK’nın 701. maddesinde “Kanun ve kanunda öngörülen sözleşmeler uyarınca oluşan topluluk dolayısıyla mallara birlikte malik olanların mülkiyeti, elbirliği mülkiyetidir. Elbirliği mülkiyetinde ortakların belirlenmiş payları olmayıp her birinin hakkı, ortaklığa giren malların tamamına yaygındır.” biçiminde açıklanmıştır.
Elbirliği (iştirak) halinde mülkiyetin bu özelliği itibariyle ortaklar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmaktadır. Şayet yasa veya elbirliği (iştirak) halinde mülkiyeti oluşturan anlaşmada ortaklık adına hareket etme yetkisinin kime ait olacağı belirtilmemişse, ortaklığın tasfiyesini isteme hakkı dışındaki tüm işlemlerde ortakların (iştirakçilerin) oybirliği ile karar almaları ve birlikte hareket etmeleri zorunluluğu vardır. Nitekim, TMK’nın 702/2. maddesi de bu yönde açık hüküm getirmiştir. Ancak, açıklanan kural yargısal uygulamada kısmen yumuşatılmış bir ortağın tek başına dava açabileceği, ne var ki, davaya devam edebilmesi için öteki ortakların olurlarının alınması veya miras şirketine atanacak temsilci aracılığı ile davanın sürdürülmesi gerektiği kabul edilmiş (11.10.982 tarih l982/3-2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı), bu görüş bilimsel alanda da aynen benimsenmiştir.
Somut olayda, mirasbırakan …’in davacılar ve davalı … dışında mirasçısının bulunduğu veraset ilamıyla sabittir.
Hal böyle olunca, davada yer almayan ortakların (mirasçıların) olurlarının alınması ya da miras şirketine TMK’nın 640. maddesi uyarınca atanacak temsilci aracılığı ile yargılamanın sürdürülmesi gerekirken, davanın görülebilirlik koşulu göz ardı edilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulması isabetsizdir.
Davacıların açıklanan nedenden ötürü yerinde görülen temyiz itirazının kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 373/1. maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA, İlk Derece Mahkemesi kararının aynı Kanun′un 371/1-a maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair hususların şimdilik incelenmesine yer olmadığına, dosyanın kararı veren Vize Asliye Hukuk Mahkemesine, kararın bir örneğinin … Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Hukuk Dairesine gönderilmesine, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 31.03.2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

1. Hukuk Dairesi         2021/835 E.  ,  2021/1711 K.


“İçtihat Metni”

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TENKİS

Taraflar arasında görülen tenkis davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davacılar … v.d. vekili ve davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi …’ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, tenkis istemine ilişkindir.
Davacılar, mirasbırakan …’nün 19.06.2002 tarihinde düzenlediği vasiyetname ile tüm malvarlığını eşi davalıya bıraktığını, saklı paylarının ihlal edildiğini, vasiyetnamenin iptali için … 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2003/94 esas sayılı dosyasında dava açtıklarını ileri sürerek tenkise karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı, sağlık kurulu raporu ile murisin fiil ehliyetine haiz olduğu tespit edilmek suretiyle vasiyetnamenin usulüne uygun düzenlendiğini, murisin gösterilen sevgi ve ilgi karşılığı vasiyetnameyi tanzim ettiğini, vasiyetin iptali koşullarının oluşmadığını, saklı payı aşan kısmın cüzi bir miktar olup, tenkise konu miktarı bedel olarak ödeyip, malların kendisine verilmesi gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, murisin mal varlığını eşi davalıya vasiyet etmek suretiyle davacılara anneleri …’den gelen saklı paylarının ihlal edildiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne ilişkin karar, Dairece; “…yukarıda açıklanan ilke ve olgulara uygun araştırma ve inceleme yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur. Hâl böyle olunca, mahkemece, öncelikle davaya konu vasiyetnamenin açılmasına dair … 2. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2002/881 esas sayılı dosyasının mahkemesinden temini ile dosya içine alınması, davacı …’nin yargılama sırasında ölümü nedeniyle tüm mirasçılarının davada eksiksiz yer almalarının sağlanması, ondan sonra yukarıda açıklanan ilkelere uygun olarak tenkis hesabı yapılması bakımından muris …’nün bankadaki parası, tüm mal varlığı araştırılarak, pasif terekenin tespit edilmesi, usulüne uygun tenkis hesabı yapılması ile hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken murisin bir kısım taşınmazları (… ilçesindeki 101 ada 3, Isparta ilindeki 126 ada 2, 3493 ada 5, 6 parseller) dikkate alınmadan, murisin tüm mal varlığı ile pasif tereke tespit edilmeden, karar tarihine çok uzak olan taşınmazların dava tarihi değerleri esas alınmak suretiyle hatalı bilirkişi raporuna itibar edilerek yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.” gerekçesiyle bozulmuş, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama neticesinde, davanın kabulü ile; 103.836,72 TL’nin davalıdan alınarak, davacılar … ve …’a 41.534,73’şer TL’nin, davacılar … ve ….’e 6.922,45’şer TL’nin ödenmesine karar verilmiştir. .
Hemen belirtilmelidir ki, bozma ilamına uyularak yargılama sırasında ölen davacı …’nin tüm mirasçılarının davada yer almasının sağlanması ile yargılamaya devam edilmiş olması doğrudur.
Öte yandan, mutlak tenkise tabi vasiyetname bakımından mirasbırakanın tüm malvarlığının araştırılması ve davacılar vekilinin 25.12.2018 havale tarihli dilekçesi ile, murise ait 2099 ada 5, 5768 ada 212 ve 213, 75 ada 128, 126 ada 2, 3493 ada 5 ve 6 parsel sayılı taşınmazlar yönünden davayı takip etmediklerini beyan etmesi gözetilerek, diğer taşınmazlar ( 1884 ada 8, 235 ada 1 sayılı parseldeki 3 no’lu bağımsız bölüm ve 101 ada 3 sayılı parseller ) yönünden tenkis incelemesi yapılması yerindedir.
Ne var ki, hükme esas alınan tenkis bilirkişi raporunun doğru olduğunu söyleyebilme olanağı yoktur. Şöyle ki;
1- Sabit tenkis oranı bulunurken 101 ada 3 sayılı parselin murisin ölüm tarihindeki değerinin dikkate alınması gerekirken, dava tarihindeki değerinin dikkate alınması hatalıdır.
2- 15.04.2010 tarihli bilirkişi raporuna göre 1884 ada 8 ve 235 ada 1 sayılı parseldeki 3 no’lu bağımsız bölümün murisin ölüm tarihindeki değerlerinin 30.000,00’ar TL belirlenmiş iken, hükme esas alınan 01.06.2019 tarihli bilirkişi raporuna göre 1884 ada 8 sayılı parselin murisin ölüm tarihindeki değeri 107.856,03 TL, 235 ada 1 sayılı parseldeki 3 no’lu bağımsız bölümün murisin ölüm tarihindeki değeri 44.194,69 TL olarak saptandığı, bilirkişi raporuna süresi içerisinde itiraz edildiği, 15.04.2010 ve 01.06.2019 tarihli bilirkişi raporlarında saptanan değerler arasında azımsanmayacak bir fark bulunduğu ve bu farkın neden kaynaklandığının taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli olacak biçimde açıklanmadığı, aradaki çelişkiyi giderecek mahiyette yeni bir rapor alınmadan sonuca gidildiği anlaşılmıştır.
3- 25.11.2020 tarihinde karar verilmesine rağmen tenkise tabi taşınmazların 2019 yılı Nisan ve Haziran aylarındaki değerleri üzerinden hüküm kurulduğu, belirtilen tarihler arasında yaklaşık 1,5 yıllık bir zaman diliminin bulunduğu, karar tarihine en yakın değerler üzerinden sonuca gidilmediği tespit edilmiştir.
Hal böyle olunca, yukarıda üç bent halinde belirtilen hususlar dikkate alınarak bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davacılar vekili ile davalı vekilinin yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 24/03/2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

1. Hukuk Dairesi         2014/7602 E.  ,  2014/9631 K.

“İçtihat Metni”

MAHKEMESİ : HEKİMHAN ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 20/02/2013
NUMARASI : 2009/96-2013/99

Taraflar arasında görülen tenkis davası sonunda yerel mahkemece davanın, kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, duruşma isteği dava değeri yönünden reddedilerek gereği görüşülüp, düşünüldü.

-KARAR-
Dava, tenkis isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden, mirasbırakan A.. Ö..’ün, adına kayıtlı ve miras yolu ile intikal edecek bilumum gayrimenkullerdeki hak ve hisselerinin tamamını, bütün taşınır-taşınmaz mallarını noterlikte düzenlenen 21.11.2005 tarihli vasiyetname ile davalı oğluna bıraktığı, murisin 18.01.2009 tarihinde öldüğü, geride mirasçı olarak eşi Fadime, davacı kızı Sultan, davalı oğlu Mehmet ile dava dışı çocukları Hülya, Gülşen, Tamam, Fadime ve Fatma’nın kaldığı, eldeki davanın 26.10.2009 tarihinde açıldığı, 119, 131, 163, 2024, 2025, 463,1197, 111 ve 125 parsel sayılı taşınmazların muris Ali adına kayıtlı olduğu anlaşılmaktadır.
Davacı, mirasbırakanın yapmış olduğu anılan tasarruf ile mirastaki saklı payını ihlal ettiğini ileri sürerek, tenkise karar verilmesini istemiştir.
Hemen belirtmek gerekir ki; mirasçılık ve mirasın geçişi mirasbırakanın ölüm tarihinde yürürlükte olan hükümlere göre belirlenir (4722 Sayılı Yasa’nın 17. maddesi) mirasbırakan 01.01.2002 tarihinden önce ölmüşse 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi hükümlerinin, 01.01.2002 tarihinden sonra ölmüşse 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun ilgili hükümleri uygulanır.
Öte yandan bilindiği üzere, tenkis (indirim) davası, mirasbırakanın saklı payları zedeleyen ölüme bağlı veya sağlar arası kazandırmaların (teberru) yasal sınıra çekilmesini amaçlayan, öncesine etkili, yenilik doğurucu (inşai) davalardandır. Tenkis davasının dinlenebilmesi için öncelikli koşul; mirasbırakanın ölüme bağlı veya sağlar arası bir kazandırma işlemi ile saklı pay sahiplerinin haklarını zedelemiş olmasıdır. Saklı payların zedelendiğinden söz edilmesi ise kazandırma konusu tereke ile kazandırma (temlik) dışı terekenin tümü ile bilinmesiyle mümkündür. Tereke mirasbırakanın ölüm tarihinde bırakmış olduğu mameleki kıymetler ile, iadeye ve tenkise tabi olarak yaptığı kazandırmalardır. Bunlar terekenin aktifini oluşturur. Mirasbırakanın borçları, bakmakla yükümlü olduğu kişilerin 743 sayılı Yasa uygulanacaksa bir aylık, 4721 sayılı Yasa uygulanacaksa 3 aylık nafakası, terekenin defterinin tutulması, mühürlenmesi, cenaze masrafları gibi giderler de pasifidir. Aktiften belirtilen borçların indirilmesi net terekeyi oluşturur. Tereke bu şekilde tesbit edildikten sonra mirasın açıldığı tarihteki fiyatlara göre değerlendirilmesi yapılarak parasal olarak miktarının tesbiti gerekir. (MK.565) Mirasbırakanın Medeni Kanunun 564. maddesinde belirlenen saklı paya tecavüz edip etmediği bulunan bu rakam üzerinden hesaplanır. Tasarruf oranı aşılmış ise tasarrufun niteliğine göre icap ederse kazandırma işleminde, saklı payları zedeleme kastının bulunup bulunmadığı objektif (nesnel) ve subjektif (öznel) unsurlar dikkate alınarak belirlenmelidir. Zira tasarruf oranını aşan her kazandırmada saklı payları zedeleme kastının varlığından söz edilemez.
Mutlak olarak tenkise tabi tasarruflarda (ölüme bağlı tasarruflar veya Medeni Kanunun 565. maddesinin 1, 2 ve 3 bentlerinde gösterilenler) veya saklı payın ihlal kastının varlığı kesin olarak anlaşılan diğer temliklerde, özellikle muayyen mal hakkında tenkis uygulanırken Medeni Kanunun 570. maddesindeki sıralamaya dikkat etmek davalı mahfuz hisseli mirasçılardan ise aynı kanunun 561. maddesinde yer alan mahfuz hisseden fazla olarak alınanla sorumluluk ilkesini gözetmek, dava konusu olup olmadığına bakılmayarak önce ölüme bağlı tasarruflarla davacının saklı payını tamamlamak, sonra sağlar arası tasarrufları dikkate almak gerekir. Bu işlem sırasında dava edilmeyen kişi veya tasarrufların tenkisi gerekeceği sonucu çıkarsa davacının onlardaki hakkını dava etmemesinin davalıyı etkilemeyeceği ve birden çok kişiye yapılan teberru tenkise tabi olursa 563. maddede yer alan, alınanla mütenasip sorumluluk kuralı gözetilmelidir.
Davalıya yapılan tasarrufun tenkisine sıra geldiği takdirde tasarrufun tümünün değeri ile davalıya yapılan fazla teberru arasında kurulan oranda (SABİT TENKİS ORANI) tasarrufa konu malın paylaşılmasının mümkün olup olamayacağı (MK.564) araştırılmalıdır. Bu araştırma sonunda tasarrufa konu mal sabit tenkis oranında bölünebilirse bu kısımların bağımsız bölüm halinde taraflar adına tesciline karar verilmelidir.
Tasarrufa konu malın sabit tenkis oranında bölünmezliği ortaya çıktığı takdirde sözü geçen 564. maddedeki tercih hakkı gündeme gelecektir. Böyle bir durum ortaya çıkmadan davalının tercih hakkı doğmadan davalının tercihinin kullanması söz konusu olamaz. Daha önce bir tercihten söz edilmişse sonuç doğurmaz. O zaman davalıdan tercihi sorulmak ve 11.11.1994 günlü 4/4 sayılı içtihadı birleştirme kararı uyarınca sür’atle dava konusu olup sabit tenkis oranına göre bölünemeyen malın, karar tarihindeki fiyatlara göre değeri belirlenmeli ve bu değerin sabit tenkis oranıyla çarpımından bulunacak NAKTİN ödetilmesine karar verilmelidir.
Yukarıda açıklanan ilkeler uyarınca somut olaya bakıldığında; mahkemece, 22.4.2011 tarihinde yapılan keşifte temlike konu taşınmazların murisin ölüm tarihi itibariyle değerleri belirlenmiş, bu değerlerin toplamı olan 86.452,56-TL üzerinden tenkis hesabı yapılarak sabit tenkis oranının 0,052264 olduğu belirlenmiştir. Tasarrufa konu taşınmazların bölünemeyeceğinin tespit edilmesi üzerine davalı, 26.6.2012 tarihinde tercih hakkını bedel olarak kullanmış, bu tarih itibariyle taşınmazların değerlerinin belirlenmesi için dosya keşfe katılmayan başka bir bilirkişiye tevdi edilerek rapor alınmıştır. Ne var ki alınan raporda, taşınmazların 2012 yılı değerlerinin, 2009 yılı değerlerine oranla fahiş olarak belirlendiği, 2025 parselin gerçekte 5650 m2 olan yüz ölçümünün 41.960 m2 olarak hesaplandığı, 1197 parsel sayılı taşınmaz değerlendirilmeksizin rapor düzenlendiği, mahkemece, söz konusu rapor hükme esas alınarak sonuca gidildiği görülmektedir.
Hal böyle olunca, dava konusu taşınmazların karar tarihindeki fiyatlara göre değerlerinin belirlenmesi için dosya keşfe katılan bilirkişilere tevdi edilerek ya da konusunda uzman bilirkişiler eşliğinde yeniden keşif yapılarak, tasarrufa konu taşınmazların değerlerinin belirlenmesi, tenkis alacağının bu değer üzerinden hesaplanması, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Kabule göre de, tenkis davalarında seçimlik hakkın kullanıldığı tarihten itibaren faize hükmedilmesi gerekirken dava tarihinden itibaren yasal faiz yürütülmüş olması isabetsiz olduğu gibi, dava ilk celsede davalı tarafından kabul edilmiş olduğundan karar tarihinde yürürlükte olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 6. maddesi ve 492 s. Harçlar Kanununun 22. maddesi gözetilmeden harca ve avukatlık parasına hükmedilmesi de isabetsizdir.
Davalı vekilinin belirtilen nedenlerle temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 12.05.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Benzer Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir