Saklı pay

Saklı Pay Nedir?

Saklı Pay Nedir? Mirasta 3 çeşit zümre bulunmaktadır. 1.zümre mirasbırakanın alt soyudur. 2.zümre mirasbırakanın anne ve babasıdır. 3.zümre ise mirasbırakanın büyükbaba ve büyükannesinden oluşur.

Bu zümrelerden büyükanne ve büyükbabaya saklı pay hakkı tanınmamış, altsoy, anne ve baba ve sağ kalan eşe saklı pay hakkı tanınmıştır.

Saklı pay, miras bırakanın üzerinde serbestçe tasarruf edemeyeceği ve Türk Medeni Kanunu tarafından korunan kanuni ve zorunlu bir miras payıdır. Saklı pay sahipleri, tereke üzerindeki söz konusu miras paylarını doğrudan kanundan alır ve bu yetkileri kısıtlanamaz. Miras bırakan tereke üzerinde tasarrufta bulunurken saklı paya karşı özenli davranmak ve bu hakkı ihlal etmemekle yükümlüdür.

Saklı Pay Nasıl Hesaplanır?

Saklı pay sahipleri ve oranları Türk Medeni Kanunu’nun 506.maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre;

“Saklı pay aşağıdaki oranlardan ibarettir:

1. Altsoy için yasal miras payının yarısı,

2. Ana ve babadan her biri için yasal miras payının dörtte biri,

3. (Mülga: 4/5/2007-5650/2 md.)

4. Sağ kalan eş için, altsoy veya ana ve baba zümresiyle birlikte mirasçı olması hâlinde yasal miras payının tamamı, diğer hâllerde yasal miras payının dörtte üçü.”

Kanun hükmü değerlendirildiğinde mirasbırakanın alt soyu terekenin ½’si oranında, ana ve babası her biri için ¼ oranında, sağ kalan eş altsoy ile birlikte mirasçı olursas saklı pay oranı ½, ana baba ile birlikte mirasçı olursa saklı pay oranı ¼ , diğer durumlarda ise ¾ saklı pay hakkına sahip olacaktır.

Saklı Payın İhlal Edilmesi Nedeniyle Tenkis Davası

Türk Medeni Kanunu’nun 560.maddesine göre;

“Saklı paylarının karşılığını alamayan mirasçılar, mirasbırakanın tasarruf edebileceği kısmı aşan tasarruflarının tenkisini dava edebilirler.

Yasal mirasçıların paylarına ilişkin olarak tasarrufta yer alan kurallar, mirasbırakanın arzusunun başka türlü olduğu tasarruftan anlaşılmadıkça, sadece paylaştırma kuralları sayılır.”

Saklı pay, mirasbırakanın üzerinde serbestçe tasarruf edemeyeceği ve yasal mirasçıların doğrudan doğruya yasal hakkı bulunan kısmı ifade eder. Eğer mirasbırakan tasarruf edebileceği kısmı aşarak saklı paya müdahale ederse kanunda sayılan yasal mirasçıların tenkis davası açma hakkı doğar. Mirasbırakan tarafından kendi yetki sınırlarını aşan tasarrufların hukuki anlamda doğurduğu sonucu iptal etmeye yönelik bir davadır.

Yasal mirasçıların tenkis davasını açma hakkı mirasbırakanın ölümünden itibaren doğar. Mirasbırakan hayattayken tenkis davası açılamaz.

Saklı pay hakkı ihlale uğrayan her bir mirasçı tenkis davasını açabilir. Miras ortaklığında elbirliği mülkiyeti hükümleri geçerlidir ancak tenkis davasında istisnai olarak her bir mirasçıya ayrı ayrı dava açma hakkı tanınmıştır.

Tenkis davasında hak düşürücü süreler Türk Medeni Kanunu’nun 571.maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre;

“Tenkis davası açma hakkı, mirasçıların saklı paylarının zedelendiğini öğrendikleri tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde vasiyetnamelerde açılma tarihinin, diğer tasarruflarda mirasın açılması tarihinin üzerinden on yıl geçmekle düşer.

Bir tasarrufun iptali bir öncekinin yürürlüğe girmesini sağlarsa, süreler iptal kararının kesinleşmesi tarihinde işlemeye başlar.

Tenkis iddiası, def’i yoluyla her zaman ileri sürülebilir.”

Görüldüğü üzere mirasbırakan hayattayken tenkis davası açma imkanı yoktur. Zira bu durumda saklı pay sahiplerinin hakkı doğmamıştır. Mirasbırakanın ölümü ve terekenin açılması ile saklı pay sahiplerinin hakkı doğar ve dava açma imkanı ortaya çıkar.

Tenkis davalarında görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesidir. Yetkili mahkeme ise mirasbırakanın ölmeden önceki son yerleşim yeridir.

YARGITAY KARARLARI

14. Hukuk Dairesi         2015/1687 E.  ,  2015/6049 K.

  •  


“İçtihat Metni”

MAHKEMESİ : İzmir 7. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 13/05/2013
NUMARASI : 2009/45-2013/222

Davacılar vekili tarafından, davalılar aleyhine 02.02.2009 gününde verilen dilekçe ile mirasçılıktan çıkmanın iptali istenmesi üzerine yapılan muhakeme sonunda; davanın kabulüne dair verilen 13.05.2013 günlü hükmün Yargıtayca, duruşmalı olarak incelenmesi davacılar vekili ile duruşmasız olarak davalılar vekili tarafından istenilmekle, tayin olunan 02.06.2015 günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacılar vekili Av. N..Ş…geldi. Başka gelen olmadı. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelenin sözlü açıklamaları dinlendi. Duruşmanın bittiği bildirildi. İş karara bırakıldı. Bilahare dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
_K A R A R_
Davacılar davalı Nükhet’e yönelttikleri davalarında, tarafların murisi Meral’in İzmir … Noterliği’nde 24.08.2004 günlü vasiyetnamesi ile kendilerini mirastan ıskat ettiğini, mirastan çıkarma nedenleri bulunmadığını mirastan çıkarmanın iptali ile neticelerini istemişler; 15.07.2011 günlü dilekçeleri ile de murisin terekeden mal kaçırmak amacıyla dahili davalılara bağışladığı taşınmazın tenkise tabi tutulması gerektiğini ileri sürerek diğer davalılara husumeti yöneltmişlerdir.
Davalı Nükhet, mirastan ıskat nedenlerinin gerçek olduğunu; dahili davalılar ise, hak düşürücü sürenin geçtiğini, davada taraf değiştirilemeyeceğini belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, davacıların davalı Nükhet’e ayrı ayrı 65.924,63 TL ödemesi gerektiğine, davacıların herbirinin dahili davalılardan ayrı ayrı 21.066,92 TL talep edebileceğine karar verilmiştir.
Hükmü, davalılar vekili ve davacılar vekili temyiz etmiştir.
1-Yapılan yargılamaya, toplanan deliller ve dosya içeriğine göre davalılar vekili ile davacılar vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiş, reddi gerekmiştir.
2-Dava, mirastan ıskatın iptali ile tenkis istemlerine ilişkindir.
Saklı payı bulunan mirasçı, tek taraflı ölüme bağlı tasarruf ile mirastan tamamen veya kısmen çıkartılabilir. Mirasçılıktan çıkarma sebebi ölüme bağlı tasarrufta mutlaka açıkça ve somut olarak gösterilmelidir. Mirastan çıkarma nedenleri olağan ve koruyucu olmak üzere iki ana başlık altında toplanabilir. Olağan çıkarma nedenleri, miras bırakana veya miras bırakanın yakınlarından birine karşı ağır suç işlemek veya aile hukukundan doğan yükümlülüklerini önemli ölçüde yerine getirmemesidir. Murisin saklı pay dışında kalan pay için her zaman tasarruf hakkı bulunduğundan, saklı pay dışındaki payı için çıkarmanın (ıskatın) şartları aranmaz.
Çıkarılan mirasçı, miras bırakanın kanuni mirasçılarına ve çıkarılanın varsa altsoyuna karşı açacağı dava ile çıkarmaya itiraz edebilir. Çıkarmaya itiraz davasında, çıkarma sebeplerinin gerçekleştiğini ispat yükümlülüğü çıkamadan yararlanan davalı mirasçılara ya da vasiyet alacaklısına düşer.
Çıkarma sebebi gösterilmemişse veya davalılarca ispatlanamamışsa, çıkarılan mirasçı saklı payının tenkisini isteyebilir. Bu durumda dahi, çıkarılan mirasçı saklı payı aşan miktarı isteyemez ve çıkarma işlemi saklı pay dışında yerine getirilir. Çıkarma sebebi hakkında açık yanılma yapılmışsa, çıkarma tamamen iptal edilir ve hiç çıkarma yapılmamış gibi değerlendirilir.
Somut uyuşmazlıkta, muris Meral İzmir .. Noterliği’nde 24.08.2004 günü düzenlediği vasiyetname ile davacı o.. V..’nin evlatlık görevini yerine getirmediği, borç olarak aldığı birikimlerini iade etmediğini, mal kaçırdığını; davacı kızı Nilgün’ün de evlatlık görevini yerine getirmediği gerekçesiyle mirastan çıkarmıştır. Murisin davacılar ve davalı Nükhet dışında mirasçısı bulunmamaktadır. TMK’nın 512. maddesi uyarınca ispat yükü bulunan davalı Nükhet çıkarma sebeplerinin gerçekleştiğini kanıtlayamamıştır. Bu nedenle de TMK’nın 512/son maddesi uyarınca ıskat geçersiz olması nedeniyle davacılar davaya tenkis istemiyle devam etmişlerdir. 28.03.2013 günlü raporda terekenin aktif ve pasifi belirlenerek tenkise tabi tutulacak bedel saptanarak davacıların saklı payları bulunmuştur. Ancak, murisin İşbankasında bulunan tenkis hesabında değerlendirilen bedel 45.674,78 TL olarak kabul edilmiş ise de İ…B.. aracılığı ile havale edilen miktar 48.644,66 TL olduğu bildirilmiştir. Ayrıca, davacılar, murisin ölümünden sonra murise ait taşınmazların aidat ve vergi borçlarını ödediklerini belirtmişler ise de; bu konuda yeterli bir inceleme ve araştırma yapılmamış ve terekenin pasifinin tespitinde bu bedeller dikkate alınmamıştır. Bunun yanında, TMK’nın 507/2. maddesi gereği muris ile birlikte yaşayan ve onun tarafından bakılan kişilerin üç aylık gideri 1.800,00 TL olarak belirlenmiş ise de, murisin kiminle yaşadığı ve kimin tarafından bakıldığı açıkca tespit edilmemiştir. Açıklanan eksiklikler gözetilerek, murisin ölüm tarihindeki terekesinin aktif ve pasifinin belirlenerek tasarruf edilebilir miktarının saptanması gerekir.
Bütün bunların yanında TMK’nın 571. maddesi uyarınca tenkis davası, saklı payının zedelendiğini öğrendiği tarihten itibaren bir yıl, her halde on yıl geçmekle hak düşürücü süre içerisinde açılması gerekir. Somut olayda, davacılar 02.02.2009 günlü dava dilekçesinde murisin malik olduğu taşınmazı davalı Nükhet’in çocukları olan dahili davalılara bağış yoluyla devrettiğini belirtmiştir. Davacılar bu taşınmazı 15.07.2011 günlü dahili dava dilekçelerinde dava konusu yapmışlardır. Görülüyor ki, TMK’nın 571. maddesi uyarınca bir yıllık hak düşürücü süre geçmiştir.
Bu nedenle mahkemece dahili davalılar hakkındaki davanın hak düşürücü süre geçtiği gerekçesiyle reddi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bu nedenlerle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1.) bentte açıklanan nedenlerle davalılar vekilinin ve davacılar vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine, (2.) bentte açıklanan nedenlerle davalılar vekilinin ve davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 1.100 TL Yargıtay duruşma vekalet ücretinin davalılardan alınarak davacılara verilmesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 02.06.2015 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

1. Hukuk Dairesi         2018/2773 E.  ,  2021/2072 K.

  •  


“İçtihat Metni”

MAHKEMESİ : … BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. HUKUK DAİRESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL-TENKİS


Taraflar arasında birleştirilerek görülen tapu iptali ve tescil-bedel-tenkis davası sonunda, yerel mahkemece asıl ve birleşen davaların kabulüne ilişkin verilen karara karşı davalıların yaptıkları istinaf başvurularının … Bölge Adliyesi 1.Hukuk Dairesince, esastan reddine ilişkin olarak verilen karar davalılar vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 01.12.2020 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı … ve vekili Avukat … ile temyiz edilen davacılar vekili Avukat … geldiler, davetiye tebliğine rağmen temyiz eden davalılar Şemşettin Dubaz v.d. vekili Avukat gelmedi, yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:

-KARAR-

Asıl ve birleştirilen davalar, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tenkis ve bedel isteklerine ilişkindir.
Asıl davada davacılar, mirasbırakan dedeleri …’ın adına kayıtlı 1172-1926- 332-28 – 38 -1685 – 2032 – 109 ada 12-13-18 ve 19 -110 ada 17 – 111 ada 9 ve 13 parsel 1908 ada 4-5-6 – 7- 14-15 ve 16 – 1910 ada 5-6-7-14 -15-16 – 1912 ada 9 ve 16 – 1989 ada 1-2-3-4-7-8-12-14-18-21-22-23 ve 24 – 1990 ada 1 – 173 ada 8, 1909 ada 6-7-14-15-16 – 1911 ada 6 ve 15- – 1988 Ada 1-2-3-5-19-20-21-22-23-24-10 – 1907 ada 5-6-7 – 14-15-16 – 504 ada 21 parsel sayılı taşınmazlarını satış göstermek suretiyle davalıların murisi olan tek oğlu … Dubaz’a temlik ettiğini, yapılan işlemin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek dava konusu taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile payları oranında adlarına tesciline, olmadığı takdirde tenkisine karar verilmesini, birleştirilen davada ise, davalılar ya da murisleri … tarafından üçüncü kişilere devredilen taşınmazlar yönünden tazminata hükmedilmesini istemişlerdir.
Davalılar, tüm mirasçılar arasında bir taksim anlaşması yapıldığını, bu anlaşmaya göre murisleri … Dubaz’a devredilen taşınmazlar için diğer mirascıların herbirine 10.000 TL verildiğini ve mirasçıların helalleştiklerini, bu sebeple muvazaaya dayanılamayacağını, 1926 – 332 – 1772 – 2032 ve 504 ada 21 numaralı parsellerin muris … ile bir ilgisi olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davaya konu taşınmazların muris tarafından tek oğula devrinin tipik bir muris muvazaası örneği olduğu, murisin gerçekten dava konusu taşınmazları devretmek istediği ancak diğer mirasçıları miras hakkından yoksun etmek için asıl amacı olan bağışlamayı gizleyerek tapuda yaptığı resmi sözleşmede satış olarak gösterdiği gerekçesi ile asıl ve birleştirilen davaların kabulüne karar verilmiş, verilen karara karşı istinaf talebinde bulunulması üzerine, … Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince, dinlenen tanık beyanlarına nazaran murisin dava konusu taşınmazları satmasını gerektiren ihtiyacının bulunmadığı, erkek çocuklara taşınmazların verilmesi adeti gereğince oğlu …’e devir yaptığı işlemin bağış niyetiyle yapılıp mirasçılardan mal kaçırma kastıyla yapıldığı, 1985 tarihli resmi senede konu olan taşınmazların murisin ölümü sonrasında yapıldığı ve dava konusu taşınmazlara ilişkin olmadığı ve diğer taşınmazlar yönünden miras hakkından feragat anlamına gelmeyeceği mahkemenin kabulünün de bu yönde olduğu gerekçesi ile davalılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; 1904 doğumlu mirasbırakan …’ın 27.06.1975 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak 1992 yılında ölen kızı …’nin davacı çocukları …, …, …, 1999 yılında ölen kızı ….’nin oğlu davacı …, 2011 yılında ölen oğlu …’in çocukları olan davalıl…,…,…,…, … ile dava dışı kızı …, damadı … ve torunu Levent’in kaldıkları, mirasbırakanın adına kayıtlı 28-38-450-630-847-159-162-236-266-354-1122 parsel sayılı taşınmazlarının tamamını, 616 parsel sayılı taşınmazdaki 11/13 payını, 2291 parsel sayılı taşınmazdaki 1/3 payını 06.06.1975 tarihli satış işlemi ile tek oğlu olan …’e temlik ettiği, 28 ve 38 parsel sayılı taşınmazların … Dubaz’ın ölümü ile mirasçıları olan davalılara intikal ettiği, 159- 162- 354 parsel sayılı taşınmazların imar uygulamasına tabi tutulduğu ve muhtelif parsellere gittiği, bu parsellerden bir kısmının üçüncü şahıslara satıldığı, kalan kısmının ise davalılar adlarına kayıtlı olduğu, yine 2291 parsel sayılı taşınmazda çeşitli imar ve tevhit işlemlerinin uygulandığı ve muhtelif parsellerin oluştuğu, satış işlemine konu geri kalan taşınmazların ise davalılar ya da murisleri … tarafından üçüncü kişilere devredildiği, dosya kapsamına geri çevirme yolu ile celp edilen kayıtlardan, çekişme konusu taşınmazlardan 1926-2032-1772-332 ve 504 ada 21 parsel sayılı taşınmazların ise muris … ile ilgisinin bulunmadığı, söz konusu taşınmazların davalıların murisi … tarafından dava dışı üçüncü şahıslardan edinildiği ya da senetsizden … adına tespit ve tescil edilmiş olduğu anlaşılmaktadır.
Hemen belirtmek gerekir ki, dosya içeriğine ve toplanan delillere göre; çekişme konusu 28-38- 1907 ada 4- 7 ve 14- 1908 ada 7- 14- 1909 ada 7-14- 1910 ada 7-14- 1911 ada 6-15- 1912 ada 9-16- 1989 ada 3-4-8-12-18-21-22-24- 1988 ada 1-3-10-21-22-23-24- 1990 ada 1- 109 ada 12-13-18-19- 111 ada 13- 1907 ada 5-6-15-16- 1908 ada 5-6-15-16- 1909 ada 6-15-16- 1910 ada 5-6 parsel sayılı taşınmazlar yönünden tapu iptali ve tescil talebinin , üçüncü kişilere devredilen taşınmazlar yönünden ise birleştirilen davada taleple bağlı kalınarak 100.000 TL tazminat isteminin kabulüne karar verilmiş olmasında kural olarak bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Davalıların bu yöne ilişkin temyiz itirazları yerinde görülmediğinden reddine.
Ne var ki, çekişme konusu 2291 parsel sayılı taşınmazda murisin adına kayıtlı 1/3 payını devretmiş olduğu göz ardı edilerek, bu taşınmazda uygulanan ifraz ve tevhit işlemleri neticesinde oluşan ve halen davalılar adına kayıtlı bulunan 109 ada 12, 13, 18, 19 ve 111 ada 13 parsel sayılı taşınmazların tamamının iptaline karar verilmiş olması isabetsizdir.
Öte yandan, dava konusu olup, murisle bir ilgisi olmadığı anlaşılan 2032-332-1772-1926 ve 504 ada 21 parsel sayılı taşınmazlar yönünden ise HMK 26. ve 297. maddeleri göz önüne alınmaksızın olumlu olumsuz bir karar verilmemiş olması da doğru değildir.
Hal böyle olunca, 2291 parsel sayılı taşınmazda muris tarafından devredilen 1/3 payın, ifraz ve tevhit işlemleri neticesinde oluşan 109 ada 12, 13, 18, 19 ve 111 ada 13 parsel sayılı taşınmazlara ne kadarının yansıdığı hususunda bilirkişi raporu alınması ve sonucuna göre karar verilmesi, muris … ile ilgisi bulunmayan 2032-1772-332-1926 ve 504 ada 21 parsel sayılı taşınmazlar olumlu-olumsuz bir hüküm kurulması gerekirken yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir.
Davalıların değinilen yönden yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 373/1. maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA, İlk Derece Mahkemesi kararının yukarıda yazılı nedenlerden dolayı 6100 Sayılı HMK’nin 371/1-a maddesi uyarınca BOZULMASINA, dosyanın kararı veren Çerkezköy 2. Asliye Hukuk Mahkemesine, kararın bir örneğinin … Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesine gönderilmesine, 24.11.2020 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden davalılar-birleştirilen davalılardan … vekili için 3.050.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilen davacılar-birleştirilen davacılardan alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 07/04/2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

1. Hukuk Dairesi         2014/20955 E.  ,  2017/1507 K.

  •  


“İçtihat Metni”

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasında görülen tapu iptali, tescil, tenkis davası sonunda, yerel mahkemece asıl ve birleştirilen davaların reddine ilişkin olarak verilen karar davacı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla, Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:

-KARAR-

Asıl dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve miras payı oranında tescil, olmadığı takdirde tenkis; birleştirilen dava ise mirasta denkleştirme, olmadığı takdirde tenkis isteğine ilişkindir.
Asıl davada davacı, çekişme konusu 688 Ada 5 parsel ve 685 ada 1, 2, 3, 4, 7 ve 8 parsel sayılı taşınmazların ve kooperatif hisselerinin mirasbırakan … tarafından diğer mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olarak, davalıların da mirasbırakanın yaşlılığından faydalanmak suretiyle davalılara temlik edildiğini, devirlerin bedelsiz yapıldığını ileri sürerek, davalılar adına olan tapu kayıtlarının ve kooperatif hisselerinin iptali ile veraset ilamındaki payı oranında adına tesciline, bu talebin kabul görmemesi halinde tenkisine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar, mirasbırakanın sağlığında davacıya maddi yardımlarda bulunduğunu , çekişme konusu taşınmazları da mirasçılar arasında adil olmak için kendilerine bağışladığını ileri sürerek davanın reddini savunmuşlardır.
Birleştirilen davada davacı, çekişme konusu 691 ada 1 parsel ve 687 ada 1 parsel parsel sayılı taşınmazlar ile 12 adet bağımsız bölümün, mirasbırakan … tarafından diğer mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olarak temliki nedeniyle mirasta denkleştirmeye, bu talebin kabul görmemesi halinde tenkise karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece ,ispatlanamayan asıl ve birleştirilen davaların reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, mirabırakanın 688 Ada 5 parsel, 685 ada 1, 2, 3, 4, 7 ve 8 parsel taşınmazlarını yükleniciye arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi ile devrettiği, inşaat tamamlandıktan sonra mirasbırakan adına düşen toplamda 12 adet bağımsız bölümün davalı …, Mehmet ve Halil adına tapuda tescil edildiği anlaşılmaktadır.
Uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu’nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu’nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Mirasçılık ve mirasın geçişi mirasbırakanın ölüm tarihinde yürürlükte olan hükümlere göre belirlenir (4722 s. Türk Medeni Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun m. 17). Mirasbırakan 1.1.2002 tarihinden önce ölmüşse 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi hükümlerinin, 1.1.2002 tarihinden sonra ölmüşse 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun ilgili hükümlerinin uygulanması gerekir.
Tenkis (indirim) davası, miras bırakanın saklı payları zedeleyen ölüme bağlı veya sağlar arası kazandırmaların (bağış) yasal sınıra çekilmesini amaçlayan, öncesine etkili, yenilik doğurucu (inşai) davalardandır. Tenkis davasının dinlenebilmesi için öncelikli koşul; mirasbırakanın ölüme bağlı veya sağlar arası bir kazandırma işlemi ile saklı pay sahiplerinin haklarını zedelemiş olmasıdır. Saklı payların zedelendiğinden söz edilmesi ise kazandırma konusu tereke ile kazandırma (temlik) dışı terekenin tümüyle bilinmesiyle mümkündür. Tereke mirasbırakanın ölüm tarihinde bırakmış olduğu malvarlığı kıymetleri ile iadeye ve tenkise tabi olarak yaptığı kazandırmalardır. Bunlar terekenin aktifini oluşturur. Mirasbırakanın borçları, bakmakla yükümlü olduğu kişilerin 743 sayılı Kanun uygulanacaksa bir aylık 4721 sayılı Kanun uygulanacaksa üç aylık nafakası, terekenin defterinin tutulması, mühürlenmesi, cenaze masrafları gibi giderler de pasifidir. Aktiften belirtilen borçların indirilmesi net terekeyi oluşturur. Tereke bu şekilde tesbit edildikten sonra mirasın açıldığı tarihteki fiyatlara göre değerlendirilmesi yapılarak parasal olarak miktarının tespiti gerekir (TMK m.564). Miras bırakanın TMK’nin 506. maddesinde belirlenen saklı paya tecavüz edip etmediği bulunan bu rakam üzerinden hesaplanır. Tasarruf oranı aşılmış ise tasarrufun niteliğine göre icap ederse kazandırma işleminde, saklı payları zedeleme kastının bulunup bulunmadığı objektif (nesnel) ve sübjektif (öznel) unsurlar dikkate alınarak belirlenmelidir. Zira tasarruf oranını aşan her kazandırmada saklı payları zedeleme kastının varlığından söz edilemez.
Mutlak olarak tenkise tabi tasarruflarda (ölüme bağlı tasarruflar veya TMK’nin 565. maddesinin 1, 2 ve 3 bentlerinde gösterilenler) veya saklı payın ihlal kastının varlığı kesin olarak anlaşılan diğerlerinde özellikle muayyen mal hakkında tenkis uygulanırken TMK’nin 570. maddesindeki sıralamaya dikkat etmek davalı mahfuz hisseli mirasçılardan ise aynı Kanunun 561. maddesinde yer alan mahfuz hisseden fazla olarak alınanla sorumluluk ilkesini gözetmek, dava konusu olup olmadığına bakılmayarak önce ölüme bağlı tasarruflarla davacının saklı payını tamamlamak, sonra sağlar arası tasarrufları dikkate almak gerekir. Bu işlem sırasında dava edilmeyen kişi veya tasarrufların tenkisi gerekeceği sonucu çıkarsa davacının onlardaki hakkını dava etmemesinin davalıyı etkilemeyeceği ve birden çok kişiye yapılan teberru tenkise tabi olursa 563. maddede yer alan, alınanla mütenasip sorumluluk kuralı gözetilmelidir.
Davalıya yapılan tasarrufun tenkisine sıra geldiği takdirde tasarrufun tümünün değeri ile davalıya yapılan fazla teberru arasında kurulan oranda (Sabit Tenkis Oranı) tasarrufa konu malın paylaşılmasının mümkün olup olamayacağı (TMK m.564) araştırılmalıdır. Bu araştırma sonunda tasarrufa konu mal sabit tenkis oranında bölünebilirse bu kısımların bağımsız bölüm halinde taraflar adına tesciline karar verilmelidir.
Tasarrufa konu malın sabit tenkis oranında bölünmezliği ortaya çıktığı takdirde sözü geçen 564. maddedeki tercih hakkı gündeme gelecektir. Böyle bir durum ortaya çıkmadan davalının tercih hakkı doğmadan davalının tercihini kullanması söz konusu olamaz. Daha önce bir tercihten söz edilmişse sonuç doğurmaz. O zaman davalıdan tercihi sorulmak ve 11.11.1994 günlü 4/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca süratle dava konusu olup sabit tenkis oranına göre bölünemeyen malın, karar tarihindeki rayice göre değeri belirlenmeli ve bu değerin sabit tenkis oranıyla çarpımından bulunacak naktin ödetilmesine karar verilmelidir.
Somut olayda, davada ileri sürülen talepler hakkında yukarıda değinilen ilkeler gözetilerek bir değerlendirme yapılmamıştır. Mahkemece yapılan araştırma hüküm kurmaya elverişli değildir.
Hal böyle olunca, yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda araştırma yapılması, davalı … ile …’in beyanları da gözetilerek, mirasbırakanın gerçek iradesinin ortaya çıkarılması, davacı tarafın hangi davalılar yönünden davadan feragat ettiği, hangi davalılar yönünden davaya devam ettiği tereddüte yer bırakmayacak şekilde saptandıktan sonra sonuca göre karar verilmesi gerekirken yazılı biçimde hüküm kurulması isabetsizdir.
Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 27.03.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

1. Hukuk Dairesi         2014/7602 E.  ,  2014/9631 K.

  •  


“İçtihat Metni”

MAHKEMESİ : HEKİMHAN ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 20/02/2013
NUMARASI : 2009/96-2013/99

Taraflar arasında görülen tenkis davası sonunda yerel mahkemece davanın, kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, duruşma isteği dava değeri yönünden reddedilerek gereği görüşülüp, düşünüldü.

-KARAR-
Dava, tenkis isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden, mirasbırakan A.. Ö..’ün, adına kayıtlı ve miras yolu ile intikal edecek bilumum gayrimenkullerdeki hak ve hisselerinin tamamını, bütün taşınır-taşınmaz mallarını noterlikte düzenlenen 21.11.2005 tarihli vasiyetname ile davalı oğluna bıraktığı, murisin 18.01.2009 tarihinde öldüğü, geride mirasçı olarak eşi Fadime, davacı kızı Sultan, davalı oğlu Mehmet ile dava dışı çocukları Hülya, Gülşen, Tamam, Fadime ve Fatma’nın kaldığı, eldeki davanın 26.10.2009 tarihinde açıldığı, 119, 131, 163, 2024, 2025, 463,1197, 111 ve 125 parsel sayılı taşınmazların muris Ali adına kayıtlı olduğu anlaşılmaktadır.
Davacı, mirasbırakanın yapmış olduğu anılan tasarruf ile mirastaki saklı payını ihlal ettiğini ileri sürerek, tenkise karar verilmesini istemiştir.
Hemen belirtmek gerekir ki; mirasçılık ve mirasın geçişi mirasbırakanın ölüm tarihinde yürürlükte olan hükümlere göre belirlenir (4722 Sayılı Yasa’nın 17. maddesi) mirasbırakan 01.01.2002 tarihinden önce ölmüşse 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi hükümlerinin, 01.01.2002 tarihinden sonra ölmüşse 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun ilgili hükümleri uygulanır.
Öte yandan bilindiği üzere, tenkis (indirim) davası, mirasbırakanın saklı payları zedeleyen ölüme bağlı veya sağlar arası kazandırmaların (teberru) yasal sınıra çekilmesini amaçlayan, öncesine etkili, yenilik doğurucu (inşai) davalardandır. Tenkis davasının dinlenebilmesi için öncelikli koşul; mirasbırakanın ölüme bağlı veya sağlar arası bir kazandırma işlemi ile saklı pay sahiplerinin haklarını zedelemiş olmasıdır. Saklı payların zedelendiğinden söz edilmesi ise kazandırma konusu tereke ile kazandırma (temlik) dışı terekenin tümü ile bilinmesiyle mümkündür. Tereke mirasbırakanın ölüm tarihinde bırakmış olduğu mameleki kıymetler ile, iadeye ve tenkise tabi olarak yaptığı kazandırmalardır. Bunlar terekenin aktifini oluşturur. Mirasbırakanın borçları, bakmakla yükümlü olduğu kişilerin 743 sayılı Yasa uygulanacaksa bir aylık, 4721 sayılı Yasa uygulanacaksa 3 aylık nafakası, terekenin defterinin tutulması, mühürlenmesi, cenaze masrafları gibi giderler de pasifidir. Aktiften belirtilen borçların indirilmesi net terekeyi oluşturur. Tereke bu şekilde tesbit edildikten sonra mirasın açıldığı tarihteki fiyatlara göre değerlendirilmesi yapılarak parasal olarak miktarının tesbiti gerekir. (MK.565) Mirasbırakanın Medeni Kanunun 564. maddesinde belirlenen saklı paya tecavüz edip etmediği bulunan bu rakam üzerinden hesaplanır. Tasarruf oranı aşılmış ise tasarrufun niteliğine göre icap ederse kazandırma işleminde, saklı payları zedeleme kastının bulunup bulunmadığı objektif (nesnel) ve subjektif (öznel) unsurlar dikkate alınarak belirlenmelidir. Zira tasarruf oranını aşan her kazandırmada saklı payları zedeleme kastının varlığından söz edilemez.
Mutlak olarak tenkise tabi tasarruflarda (ölüme bağlı tasarruflar veya Medeni Kanunun 565. maddesinin 1, 2 ve 3 bentlerinde gösterilenler) veya saklı payın ihlal kastının varlığı kesin olarak anlaşılan diğer temliklerde, özellikle muayyen mal hakkında tenkis uygulanırken Medeni Kanunun 570. maddesindeki sıralamaya dikkat etmek davalı mahfuz hisseli mirasçılardan ise aynı kanunun 561. maddesinde yer alan mahfuz hisseden fazla olarak alınanla sorumluluk ilkesini gözetmek, dava konusu olup olmadığına bakılmayarak önce ölüme bağlı tasarruflarla davacının saklı payını tamamlamak, sonra sağlar arası tasarrufları dikkate almak gerekir. Bu işlem sırasında dava edilmeyen kişi veya tasarrufların tenkisi gerekeceği sonucu çıkarsa davacının onlardaki hakkını dava etmemesinin davalıyı etkilemeyeceği ve birden çok kişiye yapılan teberru tenkise tabi olursa 563. maddede yer alan, alınanla mütenasip sorumluluk kuralı gözetilmelidir.
Davalıya yapılan tasarrufun tenkisine sıra geldiği takdirde tasarrufun tümünün değeri ile davalıya yapılan fazla teberru arasında kurulan oranda (SABİT TENKİS ORANI) tasarrufa konu malın paylaşılmasının mümkün olup olamayacağı (MK.564) araştırılmalıdır. Bu araştırma sonunda tasarrufa konu mal sabit tenkis oranında bölünebilirse bu kısımların bağımsız bölüm halinde taraflar adına tesciline karar verilmelidir.
Tasarrufa konu malın sabit tenkis oranında bölünmezliği ortaya çıktığı takdirde sözü geçen 564. maddedeki tercih hakkı gündeme gelecektir. Böyle bir durum ortaya çıkmadan davalının tercih hakkı doğmadan davalının tercihinin kullanması söz konusu olamaz. Daha önce bir tercihten söz edilmişse sonuç doğurmaz. O zaman davalıdan tercihi sorulmak ve 11.11.1994 günlü 4/4 sayılı içtihadı birleştirme kararı uyarınca sür’atle dava konusu olup sabit tenkis oranına göre bölünemeyen malın, karar tarihindeki fiyatlara göre değeri belirlenmeli ve bu değerin sabit tenkis oranıyla çarpımından bulunacak NAKTİN ödetilmesine karar verilmelidir.
Yukarıda açıklanan ilkeler uyarınca somut olaya bakıldığında; mahkemece, 22.4.2011 tarihinde yapılan keşifte temlike konu taşınmazların murisin ölüm tarihi itibariyle değerleri belirlenmiş, bu değerlerin toplamı olan 86.452,56-TL üzerinden tenkis hesabı yapılarak sabit tenkis oranının 0,052264 olduğu belirlenmiştir. Tasarrufa konu taşınmazların bölünemeyeceğinin tespit edilmesi üzerine davalı, 26.6.2012 tarihinde tercih hakkını bedel olarak kullanmış, bu tarih itibariyle taşınmazların değerlerinin belirlenmesi için dosya keşfe katılmayan başka bir bilirkişiye tevdi edilerek rapor alınmıştır. Ne var ki alınan raporda, taşınmazların 2012 yılı değerlerinin, 2009 yılı değerlerine oranla fahiş olarak belirlendiği, 2025 parselin gerçekte 5650 m2 olan yüz ölçümünün 41.960 m2 olarak hesaplandığı, 1197 parsel sayılı taşınmaz değerlendirilmeksizin rapor düzenlendiği, mahkemece, söz konusu rapor hükme esas alınarak sonuca gidildiği görülmektedir.
Hal böyle olunca, dava konusu taşınmazların karar tarihindeki fiyatlara göre değerlerinin belirlenmesi için dosya keşfe katılan bilirkişilere tevdi edilerek ya da konusunda uzman bilirkişiler eşliğinde yeniden keşif yapılarak, tasarrufa konu taşınmazların değerlerinin belirlenmesi, tenkis alacağının bu değer üzerinden hesaplanması, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Kabule göre de, tenkis davalarında seçimlik hakkın kullanıldığı tarihten itibaren faize hükmedilmesi gerekirken dava tarihinden itibaren yasal faiz yürütülmüş olması isabetsiz olduğu gibi, dava ilk celsede davalı tarafından kabul edilmiş olduğundan karar tarihinde yürürlükte olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 6. maddesi ve 492 s. Harçlar Kanununun 22. maddesi gözetilmeden harca ve avukatlık parasına hükmedilmesi de isabetsizdir.
Davalı vekilinin belirtilen nedenlerle temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 12.05.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Benzer Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir