Hukuk yargılamasında dava, kişinin mahkemeden belirli bir talepte bulunmasıyla başlayan; maddi vakıaların yargısal denetimden geçirilmesiyle çözüm arandığı bir süreçtir. Bu süreçte dava sonucunu dava konusu, talep sonucu ve ileri sürülen vakıalar belirler. Davacının dava dilekçesinde yaptığı bu tercihler, hem yargılamanın sınırlarını çizerek hâkimi bağlar hem de davanın türünü ortaya koyan temel unsurları oluşturur.
Ne var ki yargılama sürecinde davacının dava türünü hatalı belirlemesi sıkça rastlanan bir durumdur. Bu bağlamda ‘dava türünün ıslah yoluyla değiştirilip değiştirilemeyeceği’ meselesi, tartışmalı hale gelmiştir.
ıslah nedir?
Hukuki dayanağını HMK m.176 ‘dan alan ıslah kurumu, taraflardan her birinin yapmış olduğu usul işlemlerinin iddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağına maruz kalmaksızın kısmen veya tamamen düzeltilmesi anlamına gelmektedir. Bu işlem aynı davada ancak bir kez gerçekleştirilebilir. Birden fazla kez ıslah mümkün değildir.
Islah, taraflara bir dava içinde yalnızca bir kez tanınmış istisnai bir hak olmakla birlikte, yargılama sürecinde yapılan her usul işleminin sınırsız şekilde ıslahla değiştirilebilmesi mümkün değildir. Kanun koyucu, bu imkanın kullanılabilmesini belirli koşullara bağlamış; ancak bu koşulları tek bir maddede toplamak yerine, ıslaha ilişkin hükümler içinde dağınık biçimde düzenlemiştir. Bu nedenle, ıslah kurumunun sınırlarını doğru şekilde kavrayabilmek için söz konusu şartların bir arada değerlendirilmesi gerekir.
Her şeyden önce, ıslahın uygulanabilmesi için ıslaha elverişli bir usul işleminin varlığı aranır (HMK m. 176/1). Yani ıslah, ancak taraflardan birinin daha önce gerçekleştirdiği ve hukuki sonuç doğuran bir usul işlemi üzerinde etkili olabilir. Bununla bağlantılı olarak, ıslahın kim tarafından yapılabileceği de Kanun’da açıkça belirlenmiştir: Islah hakkı yalnızca davanın taraflarına aittir; üçüncü kişiler veya fer’i müdahiller bu haktan yararlanamaz (HMK m. 176/2).
Islahın ne zamana kadar yapılabileceği de kanunen sınırlandırılmıştır: Islah, tahkikat aşaması sona erinceye kadar gerçekleştirilebilir (HMK m. 177). Tahkikatın tamamlanmasından sonra artık ıslah mümkün değildir.
Şekil bakımından da Kanun belirli bir esneklik tanımaktadır. Taraflar ıslah iradelerini yazılı bir dilekçeyle ortaya koyabilecekleri gibi, duruşmada sözlü olarak da beyan edebilirler (HMK m. 177/2). Ancak ıslah talebi, yalnızca tarafı bağlamakla kalmayıp ekonomik bir yükümlülük de doğurur. Bu kapsamda, ıslah yoluna başvuran taraf, ıslah sebebiyle ortaya çıkan ek yargılama giderlerini ödemekle yükümlüdür. (HMK m. 178).
Bu koşullar bir arada değerlendirildiğinde, ıslah kurumunun taraflara sınırsız bir düzeltme imkânı tanımadığı; aksine, usul ekonomisi, hukuki güvenlik ve karşı tarafın menfaatlerini korumak amacıyla sıkı sınırlamalara tabi tutulduğu açıkça görülmektedir.
ıslahla dava türü değişimi mümkün müdür?
Islahla dava türü değiştirilmesi mümkün değildir. Yukarıda detaylı olarak açıkladığımız gibi ıslah ile tarafların gerçekleştirdikleri usul işlemlerinin büyük bir çoğunluğunun değiştirilmesi mümkün olsa da dava türü değişimi mümkün değildir.
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 2017/16311 E. – 2019/7819 K. Sayılı İlamı
”… Somut uyuşmazlıkta, dava tarihi 2009 yılı olup, davacı vekili 27/03/2014 tarihinde ıslah harcı yatırıp ıslah dilekçesi vererek davasını “belirsiz alacak davası olarak ıslah ettiğini” belirtmiştir. Bilahare 17/02/2016 tarihinde de ıslah harcı yatırarak ıslah dilekçesi vererek talep miktarını artırdığını belirtmiştir.
İlk ıslahın hukuki sonuç doğurup, doğurmadığının önemi yoktur. Bir davada 2 kere ıslah yapılamayacağı için 2. ıslah ile artırılan miktarlara göre kurulması hatalıdır.
3-Diğer yandan, dava türü ıslah ile değiştirilemez. Bu nedenle, davacı vekilinin ilk ıslah dilekçesi ile davasını “belirsiz alacak davası olarak ıslah ettiğini” belirtmesinin hukuki neticesi de bulunmamaktadır. Bu nedenle Mahkeme davanın belirsiz alacak davasına dönüştüğünü kabul etmesi de hatalıdır. Mahkemenin bu hatası neticesinde ıslaha karşı süresi içinde ileri sürülen zamanaşımı savunmasının değerlendirilmemesi de isabetsizdir.
Netice itibari ile Mahkeme tarafından yapılması gereken iş 2. ıslaha değer vermeyerek davacı lehine kabul edilen alacakların sadece dava dilekçesinde talep edilen miktarlarını hüküm altına almaktır…..”
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/432 E. , 2021/184 K. Sayılı İlamı
“…O hâlde mahkeme ve Özel Daire arasında eldeki davanın, kısmi dava olduğu konusunda uyuşmazlık bulunmadığı açıktır. Kaldı ki, ıslah dilekçesi ile de davanın türünün değiştirilmesi mümkün değildir…”
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 2016/20701 E. , 2020/8136 K. Sayılı İlamı
“…Davacı dava dilekçesinde 5.500,00 TL Kıdem Tazminatı, 2.400,00TL İhbar Tazminatı ve 100,00 TL Fazla mesai ücreti talep etmiş davasını kısmi dava olarak açmıştır. Davacı yargılama sırasında mahkemeye verdiği “talep artırım talebi hakkında” konulu ıslah dilekçesi ile taleplerini arttırmıştır.
Mahkemece fazla mesai alacağı yönünden davanın belirsiz alacak davası şeklinde açıldığı kabulü ile karar verilmiştir.
Öncelikle ıslah ile dava türü değiştirilemez ve Mahkemece ıslaha ancak arttırım yapılan alacak kalemleri açısından değer verilebilir.
Mahkemece kısmi dava olarak açılan davanın türünün bu şekilde değiştirilmesi hatalıdır. Davacı ıslah ile talep miktarını arttırdıktan sonra davalı …Ş. vekilince ıslaha karşı zamanaşımı def’i ileri sürülmüştür.
Mahkemece yapılacak iş fazla mesai alacağı yönünden davalı …Ş. vekili tarafından ıslaha karşı zamanaşımı def’i değerlendirilen 25.02.2016 tarihli ek rapora itibarla bir inceleme yapmak, faiz başlangıcını da dava ve ıslah tarihlerine göre ayrım yapılarak sonuca gitmekten ibarettir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebeplerden dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgililere iadesine, 16.09.2020 gününde oybirliği ile karar verildi…”
Konuya ilişkin ayrıntılı bilgi ve danışmanlık hizmeti almak için bize buradan ulaşabilirsiniz.
