Boşanmadan Önce Satılan Ev Araba Yargıtay Kararları

Boşanma Durumunda Satılan Malların Hukuki Durumu

Boşanma durumunda satılan malların hukuki durumu, boşanma sürecindeki mal paylaşımının merak edilen konularından biridir. Türk Medeni Kanunu’na göre, evlilik birliği sona erdikten sonra, eşlerin mal varlıklarının paylaşımı gerçekleştirilir. Bu paylaşım sürecinde, evlilik birliği sürecinde elde edilmiş olan malların yanı sıra, boşanma sürecinde satılan malların da hukuki durumu önem kazanır.

Boşanma durumunda satılan malların hukuki durumunu anlamak için, öncelikle Türk Medeni Kanunu’nun 219. maddesine göz atmak gerekir. Bu maddeye göre, eşlerin malvarlıklarının paylaşımı mal rejimine, mal rejimi ise evlilik birliği süresince uygulanmış olan ekonomik düzene bağlı olarak gerçekleştirilir.

Boşanma durumunda satılan malların hukuki durumunu anlamak için örnek bir senaryo üzerinden ilerleyebiliriz. Diyelim ki boşanma sürecinde eviniz satılmış olsun ve elde edilen satış geliri belirlenmesi gereken mal paylaşımında dikkate alınması gereken bir varlık haline gelmiştir.

BOŞANMA DAVASI AÇILMADAN ÖNCE SATILAN EV VE ARABALARIN HUKUKİ DURUMU

YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ         2022/11247 E. – 2023/2553 K. SAYILI İLAMI

”I. DAVA

Davacı kadın vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin ikamet ettiği 3837 ada 1 parsel 10 nolu bağımsız bölümde müvekkilinin katkı payı alacağının mevcut olduğunu, ilk önce 1994 yılında kooperatiften bir ev alındığını, o dönemde müvekkilinin asgari ücretle çalıştığını bütün maaşını kooperatif ödemeleri için kullandığını, evlenmeden önce aldığı 4 adet bilezik ve düğünde takılan tüm altınlarını (12 adet bilezik ve 16 adet çeyrek altın) bu ev alınırken davalıya verdiğini, bu ev satılarak tasfiyeye konu taşınmazın satın alındığını; davalının müvekkiline nafaka ödememek için 8399 ada 7 parsel 1,2 ve 3 nolu bağımsız bölümleri devrettiğini, bu taşınmazların eklenecek değer olduğunu, bu taşınmazların edinilmesinde müvekkiline ablalarının hediye ettiği 9 adet Adana burgusu bileziğini vererek katkısının olduğunu; müvekkiline çocuğun doğumunda 3.500,00 mark hediye edildiğini, müvekkilinin bu parayı araç alımı esnasında davalıya verdiğini, bu araçtan da alacağı bulunduğunu; davalının şirket ortağı olmasına rağmen yine mal kaçırmak amacıyla şirket ortaklığını müşterek çocuk adına yaptığını, şirket hissesinin ve kar payının da edinilmiş mal olarak tasfiyede dikkate alınması gerektiğini; müvekkilinin bilgisi dışında davalının diğer malvarlıklarının tespiti için tapu müdürlükleri, trafik müdürülüğü, banka, ticaret odası ve vergi dairesi ile ilgili kurumlardan davalıya ait kayıtların temin edilerek, tüm malvarlığının tasfiyeye dahil edilmesini, davalının katılma alacağını azaltmak amacıyla banka hesaplarındaki mevcut birikimleri devretmiş olabileceğinden eklenecek değer olarak dikkate alınması gerektiğini ileri sürerek fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla alacağına karşılık olarak 3837 ada 1 parsel 10 nolu bağımsız bölümün tapu kaydının iptali ile müvekkili adına tescilini, aksi halde şimdilik 10.000,00 TL alacağın dava tarihinden itibaren faizi ile birlikte tahsilini talep etmiş; davacı kadın vekili 28.02.2013 tarihli dilekçesinde talep miktarını 3837 ada 1 parsel 10 nolu bağımsız bölüm yönünden 1.000,00 TL, 8399 ada 7 parsel 1 nolu bağımsız bölüm yönünden 2.500,00 TL, 8399 ada 7 parsel 2 nolu bağımsız

bölüm yönünden 2.500,00 TL, 8399 ada 7 parsel 3 nolu bağımsız bölüm yönünden 1.000,00 TL olarak açıklamıştır.

  • Davacı vekili 03.03.2015 tarihli 9 nolu celsede; taleplerinin sadece taşınmazlar olduğunu, araba ve bankadaki mevduatlardan vazgeçtiklerini beyan etmiştir.
  • Davacı kadın vekili 28.04.2022 tarihli dilekçesinde, 23.03.2022 tarihli bilirkişi raporu doğrultusunda talep miktarını toplam 544.918,34 TL’ye yükseltmiş, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 544.918,34 TL alacağın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsilini talep etmiştir.
  1. CEVAP

Davalı erkek vekili cevap dilekçesinde; tarafların evlendikten sonra eşyaların borçlarını beraber ödediklerini, ortak kararları ile düğünlerinde takılan takılar ile kooperatife girdiklerini, 4-5 yıl ödeme yaptıktan sonra bu eve taşındıklarını; 1996 yılında müvekkilinin borca girerek Hıfzısıhadaki evi satın aldığını, müvekkilinin ablalarından 5.000,00’er mark borç aldığını, müvekkilinin gece gündüz çalışarak bu evin borcunu ödediğini; daha sonra 2000 yılında Hıfsızsıhadaki evi satarak Bornova Özkanlar’dan evi satın aldığını, bu evin kalan borcu için müvekkilinin çalıştığı işyerinden kredi çektiğini, davacının ablasından 7,000,00 mark borç aldığını bu borcunu emekli olunca ödeyebildiğini; şirketin zarar eden bir firma olduğunu; davacının 1988 yılından sonra çalışmadığını ve gelirinin olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

  1. MAHKEME KARARI

Mahkemenin 11.11.2015 tarihli ve 2012/504 Esas ve 2015/802 Karar sayılı kararı ile, davalının 2009 yılında iflas ettiği, 3837 ada 1 parsel 10 nolu bağımsız bölümün 2002 yılından önce edinildiği, davacının çalışmadığı, davacının evlenmeden önceki birikimleri ve ziynetlerinin kullanıldığını ispatlayamadığı, 451 ada 85 parsel 16 nolu bağımsız bölümün boşanma dava tarihinden 6 yıl önce satıldığı, azaltma kastı ile devrin yapıldığına dair davacının delil sunmadığı, 8399 ada 7 parsel 1, 2 ve 3 nolu bağımsız bölümlerin boşanma davasından kısa süre önce devredilmiş ise de davalının bir çok borcunun olduğu sabit

olduğundan davalının muvazaa kastının olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

  1. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
    1. Bozma Kararı
      1. Mahkeme kararına karşı süresi içinde davacı kadın vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
  • Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 30.05.2018 tarihli ve 2016/3069 Esas, 2018/13403 Karar sayılı ilamı ile, 3837 ada 1 parsel 10 nolu bağımsız bölüme yönelik istemin katkı payı alacağı niteliğinde olduğu, dava ve cevap dilekçesinin içeriği ile tarafların örtüşen beyanları ve dosya kapsamındaki tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde, 3837 ada 1 parsel 10 nolu bağımsız bölümün alımında yine evlilik birliği içerisinde edinilmiş iki adet taşınmazın sırasıyla alınıp satılması sonucu elde edilen satım bedelinin kullanıldığı, ilk edinilen taşınmazın alımında davacı kadının ziynet eşyalarının kullanıldığının sabit olduğu, Mahkemece, tasfiyeye konu taşınmaz yönünden katkı payı alacağının hesaplanması, hesaplama yapılırken dava konusu bu taşınmazın yargılama sırasında satıldığı göz önüne alınarak satım nedeninin bu taşınmazdan kaynaklanan bir borç mu yoksa başka borçlar nedeniyle mi olup olmadığının değerlendirilmesi, başka borçlar nedeniyle mal rejimi sona erdikten sonra satılmışsa bu durumdan davacının şahsi alacak hakkının etkilenmeyeceğinin göz önünde bulundurulması gerektiği; 8399 ada 7 parsel 1-2 ve 3 nolu bağımsız bölümler yönünden istemin artık değere katılma alacağı niteliğinde olduğu, bağımsız bölümlerin boşanma dava tarihinden dört gün önce satıldığı, bağımsız bölümlerin eklenecek değer olarak katılma alacağı hesabında dikkate alınması gerektiği, davalının borçlu olduğu söylenen tüm kayıtlar ve icra dosyaları getirtilerek dava konusu taşınmazların değerleri de dikkate alınarak dava konusu taşınmazlarla borçlar arasında illiyet bağı kurulup kurulamayacağı göz önüne alınarak karar verilmesi gerektiği belirtilerek hükmün bozulmasına, davacı kadın vekilinin bozma kapsamı dışındaki diğer temyiz itirazlarının reddine karar verilmiştir.
  • Mahkemece Bozmaya Uyularak Verilen Karar
    • Mahkemenin yukarıda başlıkta tarih ve sayısı belirtilen kararıyla, 3837 ada 1 parsel 10 nolu bağımsız bölümün edinilmesinde daha önce alınıp satılan taşınmazların satışından elde edilen paranın kullanıldığı, işbu taşınmazdan kaynaklanan borç bulunmadığı, davacının taşınmaza % 27,83 katkı payı oranında katkısının olduğu; 8399 ada 7 parsel 1, 2 ve 3 nolu bağımsız bölümlerin eklenecek değer olduğu, icra dosyalarındaki borçların taşınmazlardan kaynaklı olmadığı gerekçesiyle; davanın kabulüyle, 3837 ada 1 parsel 10 nolu bağımsız bölüm yönünden 53.711,90 TL katkı payı alacağının dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsiline, 8399 ada 7 parsel 1, 2 ve 3 nolu bölümler yönünden 501.206,44 TL katılma alacağının karar tarihi olan 24.05.2022 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmiştir.

B. Temyiz Sebepleri

Davacı kadın vekili temyiz dilekçesinde; 3837 ada 1 parsel 10 nolu bağımsız bölüm, 8399 ada 7 parsel 1-2 ve 3 nolu bağımsız bölümler yönünden alacağın düşük belirlendiğini, dava dilekçesinde mal varlıklarının tespitinin istendiğini, Mahkemece delillerin hepsi toplanmadan tüm talepler hakkında karar verilmediğini, yargılama sırasında tespit ettikleri davalı adına iken muvazaalı olarak davalının kız kardeşine devrettiği 451 ada 85 parsel 16 nolu bağımsız bölüm yönünden de karar verilmediğini belirterek katkı payı ve katılma alacağı tutarlarının eksik hesap edilmesi ve Mahkemenin talep edilen delilleri toplamayarak dava dilekçesindeki tüm talepleri tahkikata dahil etmeyerek karara bağlamaması yönünden hukuka aykırı olan kararının bozularak/kaldırılarak, tüm delillerin toplanarak davalının Groupama Sigorta-Groupama Emeklilik’te ve Başak Sigorta/Emeklilik sistemlerinde birikimleri ve davalının adına kayıtlı olup evlilik birliği içerisinde alınan ancak muvazaalı şekilde davalının kardeşine devrettiği 451 ada 85 parsel 16 nolu bağımsız bölüm yönünden katılma alacağının da hesap edilerek müvekkile verilmesi gerektiğini ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.

C. Gerekçe

  1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmalık, talep, deliller, usuli kazanılmış hak noktasında toplanmaktadır. Dava, katkı payı ve katılma alacağı istemine ilişkindir.

  • İlgili Hukuk

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) geçici 3 üncü maddesinin ikinci fıkrası atfıyla uygulanmasına devam olunan mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (1086 sayılı Kanun) 428 … maddesi, 438 … maddesinin yedi, sekiz ve dokuzuncu fıkraları ile 439 uncu maddesinin ikinci fıkrası; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 26 ıncı maddesi, 170 … maddesi, 190 ıncı maddesi, 297 nci maddesi; 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi’nin (743 sayılı Kanun) 170 … maddesi, 186 ncı maddesinin birinci fıkrası, 189 uncu maddesi; 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (818 sayılı Kanun) 146 ncı maddesi, 544 üncü maddesi; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (6098 sayılı Kanun) 646 ncı maddesi; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 6 ncı maddesi, 179 uncu maddesi, 202 nci maddesi, 219 uncu maddesi, 222 nci maddesi, 225 … maddesinin ikinci fıkrası, 229 uncu maddesi, 230 uncu maddesi, 231 … maddesi, 235 … maddesinin birinci fıkrası, 236 ıncı maddesinin birinci fıkrası; Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 28.04.1959 tarihli ve 1957/13 Esas, 1959/5 Karar sayılı kararı, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 09.05.1960 tarihli ve 1960/21 Esas, 1960/9 Karar sayılı kararı.

  • Değerlendirme
  • Mahkemelerin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun’un geçici 3 üncü maddesinin ikinci fıkrası atfıyla uygulanmasına devam olunan mülga 1086 sayılı Kanun’un 428 … maddesi ile 439 uncu maddesinin ikinci fıkrasında yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
  • Temyizen incelenen Mahkeme kararının bozmaya uygun olduğu, kararda ve kararın gerekçesinde hukuk kurallarının somut olaya uygulanmasında bir isabetsizlik bulunmadığı, bozmanın kapsamı dışında kalarak kesinleşmiş olan yönlere ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesinin artık mümkün olmadığı gibi bozmaya uyulmakla karşı taraf yararına kazanılmış hak oluşturan yönlerin de yeniden incelenmesinin hukuken mümkün olmadığına göre davacı kadın vekilinin 3837 ada 1 parsel 10 nolu bağımsız bölüm ile 8399 ada 7 parsel 1-2 ve 3 nolu bağımsız bölümler yönünden ve aşağıdaki paragrafların kapsamı dışındaki temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
  • Vermiş olduğu bir hüküm Yargıtay tarafından bozulan ve Yargıtay’ın bu bozma kararına gerek iradi ve gerekse kanuni şekilde uymuş olan hukuk mahkemesi, bozma kararı doğrultusunda inceleme yapmak ve hüküm vermek zorundadır. Mahkeme, bozma kararından dönerek direnme kararı veremeyeceği gibi, hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalarak kesinleşmiş olan bölümleri hakkında da yeni bir hüküm kuramaz. Bu müesseseye usuli müktesep hak veya usule ilişkin kazanılmış hak denir. Usuli müktesep hak, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay içtihatları ile kabul edilmiş, usul hukukunun ana ilkelerindendir ve kamu düzeni ile ilgilidir. Açıkça bozmaya uyulmasına kararverilmesiyle, taraflardan birisi yararına usule ilişkin kazanılmış hak doğar. Bundan sonra mahkemenin yapacağı iş, bozma kararı uyarınca ve o doğrultuda işlem yapmak ve gerekli kararı vermekten ibarettir. Kural olarak, hakim ara kararından dönebilirse de, bozmaya uyulmasına ilişkin karar bunun istisnalarındandır. Farklı anlatımla; bozma kararına uyan Mahkeme, bununla bağlıdır.
  • Mahkemenin, Yargıtay’ın bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usuli kazanılmış hak doğabileceği gibi, bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usuli kazanılmış hak gerçekleşebilir (Prof. Dr. Baki Kuru, Usuli Müktesep Hak (Usule İlişkin Kazanılmış Hak), Dr. A. Recai Seçkin’e Armağan, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları, No 351, 1974, s. 395 vd.).
  • Ayrıca, 6100 sayılı Kanun’un 297 nci maddesinin ikinci fıkrasında, hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerektiği belirtilmiştir.
  • Yukarıda açıklanan yasal düzenleme ve ilkeler uyarınca yapılan incelemede; Mahkemece, yazılı

şekilde karar verilmiş ise de, karar hatalı olmuştur. Şöyle ki, Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 30.05.2018 tarihli kararında hükmün 3837 ada 1 parsel 10 nolu bağımsız bölüm ve 8399 ada 7 parsel 1-2 ve 3 nolu bağımsız bölümler yönünden bozulmasına, davacı kadın vekilinin bozma kapsamı dışındaki temyiz itirazlarının da reddine karar verildiği, tasfiyeye konu 451 ada 85 parsel 16 nolu bağımsız bölüm yönünden temyiz itirazlarının ret kapsamında kaldığı, bozma kapsamı dışındaki tasfiye konusu mal varlığı yönünden açıkça onama kararı bulunmadığı anlaşılmaktadır. O halde, Mahkemece, bozma ilamına uyulduğuna göre, infazda tereddüt oluşmaması ve bozma kapsamı dışında kalması yolu ile taraflar lehine oluşan usuli kazanılmış haklar da gözetilerek tasfiyeye konusu her bir mal varlığı yönünden ayrı ayrı yeniden hüküm kurulması gerekirken yazılı şekilde sadece bozma kapsamındaki mal varlığı yönünden karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olmuş, hükmün bozulması gerekmiştir. ” şeklindedir.

2-       YARGITAY 8.Hukuk Dairesi 2016/ 15937 E.  2018 / 19045 K. SAYILI İLAMI

”Davacı-karşı davalı … vekili, dava dilekçesinde belirtilen malların edinilmiş mal niteliğinde olduğundan bahisle 1/2 oranında adına tesciline karar verilmesini, ev eşyalarının tespiti ile aynen iadesini veya nakdi değerinin davalıdan tahsilini talep etmiş, 22.07.2011 havale tarihli dilekçe ile belirtmiş olduğu malların adına tescilini, mümkün olmadığı takdirde fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere toplam 3.000,00 TL’nin davalıdan tahsilini, ev eşyalarının aynen iadesini veya 2.000,00 TL’nin davalıdan tahsilini istemiş, 25.03.2016 tarihli dilekçe ile 42 nolu bağımsız bölüm için 65.000,00 TL, Tece’de bulunan daire için 20.000,00 TL, …… Ltd. Şti.ndeki 98/100 hissesindeki taşınmazlar için 100.000,00 TL,   Ltd. Şti.ndeki

98/100 hissesindeki kar payı için 210.000,00 TL olmak üzere toplam 400.000,00 TL talep ettiklerini bildirmiş ve bu değer üzerinden harcı tamamlamış, karşı davanın reddini savunmuştur.

Davalı-karşı davacı … vekili,davacı-karşı davalının boşanma davasından birkaç gün sonra tüm eşyaları

…’deki evine taşıdığını, bu eşyaların bedelinin yarısının müvekkiline ödenmesi gerektiğini, ayrıca evlendikten sonra tamamına yakın tutarı müvekkilinin katkısı ile alınan …… plakalı aracın daha sonra davacı-karşı davalı tarafından satıldığının öğrenildiğini, satılan araç bedelinin yarısının müvekkiline ödenmesi gerektiğini,davacının devlet memuru olmasına ve kanunen yasak olmasına rağmen   salonu

işletmeciliği yaparak 100.000,00 TL’den fazla tutardaki bir meblağın batmasına neden olduğunu, davacının asılsız şikayetlerinin zarara sebep olduğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere eşyalar nedeniyle 1.000,00 TL, …… plakalı araç nedeniyle 7.000,00 TL, …… salonu nedeniyle 1.000,00 TL, davacının asılsız şikayetlerinin sebep olduğu zarar nedeniyle 1.000,00 TL olmak üzere toplam 10.000,00 TL’nin yasal faizi ile birlikte davacı-karşı davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş,23.03.2016 tarihli dilekçe ile …… plakalı araca ilişkin 7.500,00 TL katılma alacağı,   Salonu’na

ilişkin 23.400,00 TL katılma alacağı olmak üzere toplam 33.900,00 TL alacak talep ettiklerini bildirmiş, bu değer üzerinden harcı tamamlamış, davacı  ‘nın açtığı davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, davalı-karşı davacı vekilinin zamanaşımı itirazının reddine, asıl davaya konu taşınmaz ve araçlara yönelik tescil talebinin reddine, 299 parselde 1 ve 2 nolu bağımsız bölümler, 17 ada 24 parselde 42 nolu bağımsız bölüm, 9668 ada 3 parsel, 1315 parselde 2 nolu bağımsız bölüme ilişkin katılma alacağı davasının reddine, davaya konu …… ……… Ltd. Şti. adına kayıtlı araç ve taşınmazlar ile bu şirkete ilişkin talep edilen hak ve alacaklara ilişkin davanın reddine,asıl davaya konu eşyaya ilişkin alacak davasının feragat sebebiyle reddine, 2105 parselde 17 nolu bağımsız bölüme ilişkin katılma alacağı davasının kabulü ile bu taşınmaza ilişkin 20.000,00 TL katılma alacağının davalı-karşı davacıdan alınarak davacı-karşı davalıya ödenmesine, karşı davaya konu …… plaka sayılı 2004 model……araca ilişkin katılma alacağı davasının kabulü ile bu araca ilişkin 7.500,00 TL katılma alacağının karar tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davacı-karşı davalıdan alınarak davalı-karşı davacıya ödenmesine, …… …… Salonu’na ilişkin karşı davanın reddine, karşı davaya konu eşya alacağı davasının kısmen kabulü ile kısmen reddine, 1 adet 50,00 TL değerinde No ……, 1 adet 50,00 TL değerinde.  , 1

adet 50,00 TL değerinde büyük fırın, 1 adet 10,00 TL değerinde ……… olmak üzere toplam 160,00’nin 1/2’si olan 80,00 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davacı-karşı davalıdan alınarak davalı-karşı davacıya ödenmesine, karşı davaya konu asılsız şikayetler sebebiyle zarara yönelik davanın genel mahkemelerin görevine girmesi sebebiyle görevsizlik kararı verilmek üzere bu davadan

tefrik edilerek ayrı bir esasa kaydına, tarafların hükmün B-5 ve C-1 maddeleriyle hükmün altına alınanan katılma alacaklarının TMK’nin 236/1. maddesi gereğince takas edilmesi sonucunda 12.500,00 TL katılma alacağının davalı-karşı davacıdan alınarak davacı-karşı davalıya ödenmesine karar verilmesi üzerine; hüküm, her iki taraf vekilince temyiz edilmiştir.

  1. Dosya muhtevasına, dava evrakı ile yargılama tutanakları münderecatına, mevcut deliller mahkemece takdir edilerek karar verildiğine ve takdirde bir isabetsizlik bulunmadığına göre, davalı-karşı davacı vekilinin tüm, davacı-karşı davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
  • Davacı-karşı davalı vekilinin……………….. Ltd. Şti.deki kar payına yönelik temyiz itirazlarına gelince;

Mal rejiminin başlangıcında eşlerden birine ait bulunan malvarlığı değerleri, o eşin kişisel malıdır (TMK mad. 220/2) Aksi mal rejimi sözleşmesiyle kararlaştırılmamışsa kişisel malların gelirleri edinilmiş maldır (TMK mad. 219/4 ve 221/2).

Mal rejiminin sona erdiği sırada mevcut edinilmiş mallar tasfiye edilir (TMK mad. 235/1). Malvarlıkları, mal rejiminin sonra ermesi anındaki durumlarına (nitelik, seviye, aşama vs) göre değerlendirilir (TMK mad. 228/1). Bu malların, kural olarak tasfiye anındaki (TMK mad. 227/1 ve 235/1), sürüm (rayiç) değerleri (TMK mad. 232, 239/1) hesaba katılır. Yargıtay uygulamalarına göre, tasfiye tarihi karar tarihidir. Mahkemece, tasfiye konusu malın karara en yakın tarihteki sürüm değeri belirlenmelidir.

Eşler, 22.08.2003 tarihinde evlenmiş, 12.10.2009 tarihinde açılan boşanma davasının kabulüne ilişkin hükmün 09.07.2012 tarihinde kesinleşmesiyle boşanmışlardır. …… davasının açıldığı tarihte sona ermiştir (TMK mad.225/son). Sözleşmeyle başka mal rejiminin seçildiği ileri sürülmediğinden eşler arasında edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir (4722 Sayılı Yasa mad.10, TMK mad. 202/1). Dava konusu …… ………… Ltd. Şti eşler arasında evlilik birliğinin kurulmasından önce 08.09.1999 tarihinde kurulmuştur. Anılan şirkette davalı-karşı davacı eşin şirketin kurulmasından itibaren ve evlilik birliğinin devamı süresince %98 hissesi bulunduğu anlaşılmakta olup bu hisse davalı-karşı davacının kişisel malıdır. Mal rejiminin tasfiyesinde eşlerin bağlı olduğu rejime ilişkin hükümler uygulanır (4721 Sayılı TMK mad. 179).

Kişisel mal niteliğindeki şirket hissesi üzerinde davacı eşin mal rejiminin tasfiyesi sonucu oluşacak alacak hakkı bulunmamaktadır. Ne var ki; aksi kararlaştırılmadığından evlilik birliğinin kurulmasından boşanma dava tarihine kadarki döneme ilişkin olarak davalının şirketteki hissesine düşen gelir edinilmiş mal olduğundan, mevcut ise tasfiye davasının konusu olabilir.

Mahkemece yapılacak iş; evlilik birliğinin kurulduğu 22.08.2003 tarihinden mal rejiminin sona erdiği 12.10.2009 tarihine kadar, dava konusu şirketin kar edip etmediğinin, kar etmişse davalı ……… (temettü=kazanç) ödenip ödenmediğinin, ödenmişse mevcut olup olmadığının ya da her hangi bir yatırıma dönüştürülüp dönüştürülmediğinin, kar payı ödemesi yapılmamışsa karın şirkete yatırım olarak kullanılıp kullanılmadığının araştırılıp belirlenmesidir. Kar payı ödemesi yapılması veya karın şirkete yatırım olarak kullanılması durumunda, bu miktarların mal rejiminin sona erdiği tarih itibarıyla ulaştığı reel değer belirlenerek mal rejiminin tasfiyesinde göz önünde bulundurulmalıdır.

Ödenmiş kar payının mal rejiminin sona erdiği tarihte mevcut olmaması durumunda ise; iddia ve savunma doğrultusunda toplanan tüm deliller, ailenin ekonomik ve sosyal statüsü, yaşam standardı ve hayatın olağan akışına göre aile harcamasında kullanıldığı kabul edilen makul miktar belirlenip çıkarıldıktan sonra, kalan miktarın mal rejiminin tasfiyesinde gözetilmesi gerekir. Yukarıdaki değer tespiti, belirleme ve hesaplamaların yapılabilmesi geçen gerek görülürse………… bilirkişi veya bilirkişilerinden de yardım alınmalıdır. Mahkemece, yukarıda açıklanan Daire’nin ilke ve uygulamalarına göre araştırma ve inceleme yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olmuş, bozmayı gerektirmiştir.”

3-    YARGITAY 8.HUKUK DAİRESİ 2016/ 18025 E. –  2018 / 9256 K. SAYILI İLAMI

” Davacı-davalı … vekili, evlilik birliği içinde davalı kadına 1/3 hissesi mirasen intikal eden 9 nolu meskenin kalan 2/3 hissesinin diğer mirasçılardan davacı erkek tarafından bedeli ödenerek alındığını açıklayarak bu meskenin 2/3 değeri karşılığı 140.000,00 TL, yine davalı kadın adına satın alınan 58 nolu mesken yönünden 2/3 değeri karşılığı 160.000,00 TL, davalı kadın adına alınan araç yönünden yarısı değeri 18.500,00 TL, 58 ve 9 nolu meskenlerin kira gelirlerinin yarısı olarak sırasıyla 28.200,00 TL ile 10.800,00 TL ve davalı kadın adına banka hesaplarındaki para ve mevduat yönünden yarısı olan 10.000,00 TL olmak üzere fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 367.500,00 TL’nin tahsilini talep etmiştir. 21.10.2013 tarihli kısmen ıslah başlıklı dilekçe ile fazlaya ilişkin haklarını yine saklı tutarak talep edilen toplam alacak miktarını değiştirmeksizin; 9 ve 58 nolu meskenler yönünden 220.000,00 TL, banka hesapları yönünden 90.000,00 TL olarak taleplerini açıklamış, diğer kalemler yönünden ise talep edilen miktarları aynen tekrarlayarak tüm alacakları için faiz istekleri bulunduğu belirtilmiştir. Karşı davaya cevaben; alacak talep edilen taşınmazın borçları ödenemeyince zararına satılmak zorunda kalındığını açıklayarak davanın reddini savunmuştur.

Davalı-davacı … vekili, karşı dava dilekçesinde, evlilik birliği içinde davalı erkek adına edinilen villanın, boşanma davası öncesi iz bırakmamak için arkadaşına devredildiğini, vadesi gelmeden taşınmaz için çekilen kredinin kapatıldığını izah ederek taşınmaz yönünden fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 100.000,00 TL’nin faiziyle tahsilini talep etmiş, 28.06.2012 tarihli harcını yatırmak suretiye sundukları dilekçe ile 188.600,00 TL olarak talep miktarını arttırmıştır. Asıl dava yönünden tasfiye konu malvarlığının edinilmesinde davacı erkeğin katkısının bulunmadığını ileri sürerek reddini savunmuştur.

Mahkemece, davacı-davalı … tarafından açılan davanın kısmen kabul kısmen reddine; taşınmazlar yönünden fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 169.577,50 TL katılma alacağının karar tarihinden itibaren, 50.422,50 TL katkı payı alacağının ise ıslah tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı-davacıdan alınarak, davacı-davalıya verilmesine, kira bedelleri yönünden 28.984,29 TL alacağın karar tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı-davacıdan alınarak davacı-davalıya verilmesine, fazlaya ilişkin kısmının reddine; araç yönünden 18.159,81 TL alacağın karar tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı-davacıdan alınarak davacı-davalıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine; bankadaki para, döviz ve diğer mevduat yönünden 90.000,00 TL katılım alacağının davalı-davacıdan alınarak davacı-davalıya verilmesine, davalı-davacı … tarafından açılan karşı davanın ise reddine karar verilmiştir. Hüküm, süresi içerinde asıl dava ve karşı dava yönünden davalı-davacı … vekili, asıl davada banka hesapları yönünden hükmedilen alacak ile asıl dava ve karşı davada hükmedilen vekalet ücretleri yönünden ise davacı-davalı … vekili tarafından temyiz edilmiştir.

  1. Dosya muhtevasına, dava evrakı ile yargılama tutanakları münderecatına ve mevcut deliller mahkemece takdir edilerek karar verildiğine, takdirde bir isabetsizlik bulunmadığına göre, her iki taraf vekillerinin aşağıdaki bentler kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
  • Asıl dava yönünden davalı-davacı … vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;

2-a. Mahkemece, tasfiyeye konu edilen 58 nolu mesken yönünden davacı-davalı lehine yazılı şekilde alacağa hükmedilmiş ise de hükme esas alınan 14.03.2016 tarihli bilirkişi heyet raporu incelendiğinde hesaplama yönteminin doğru olmadığı anlaşılmaktadır.

01.01.2002 tarihinden önce 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi’nin (TKM) yürürlükte olduğu dönemde, eşler arasında yasal mal ayrılığı rejimi geçerliydi (TKM 170 m). TKM’de, mal rejiminin tasfiyesine ilişkin düzenleme mevcut olmadığından, eşlerin bu dönemde edindikleri malvarlığının tasfiyesine ilişkin uyuşmazlık, aynı kanunun 5.maddesi yollamasıyla Borçlar Kanunu’nun genel hükümleri göz önünde bulundurularak “katkı payı alacağı” hesaplama yöntemi kurallarına göre çözüme kavuşturulmalıdır. Zira Borçlar Kanunu, Medeni Kanunun tamamlayıcısı olarak kabul edilmiştir (eBK 544, TBK 646 m).

Mal ayrılığı rejiminde; eşler kendi malları üzerinde tasarruf yetkisine ve intifa hakkına sahiptir ve mallarının idaresi kendisine aittir (TKM 186/1 m). Her birinin malları, geliri ve kendi kazançları yine kendilerine ait kişisel mallarıdır (TKM 189 m). Kadın veya kocanın, mal rejiminin devamı sırasında diğerinin edindiği malvarlığına katkısı nedeniyle katkı payı alacağı isteğinde bulunabilmesi için mutlaka para ya da para ile ölçülebilen maddi veya hizmet değeriyle katkıda bulunması gerekir.

Mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu dönemde satın alınan tasfiyeye konu mala çalışma karşılığı elde edilen gelirlerle(maaş, gündelik, kar payı vs gibi) katkıda bulunulduğunun ileri sürüldüğü durumlarda; çalışarak, düzenli ve sürekli gelire sahip eşin, aksi kanıtlanmadıkça, yapabileceği tasarruf oranında katkıda bulunduğunun kabulü gerekir. Yargıtay’ın ve Dairemizin devamlılık gösteren uygulamaları da bu yöndedir.

Bu açıklamalar doğrultusunda; öncelikle evlenme tarihinden, malın edinildiği tarihe kadar, eşlerin çalışma sürelerine ve gelirlerine ilişkin belgeler bulundukları yerlerden eksiksiz olarak getirtilmelidir. Çalışmanın sabit olmasına rağmen, bir kısım döneme ilişkin belgelere ulaşılamaması durumunda, ilgili meslek kuruluşlarından ve/veya bilirkişilerden o döneme ilişkin yaklaşık gelir durumu sorulup öğrenilerek, malın edinildiği tarihe kadar ki eşlerin tüm gelirleri ayrı ayrı belirlenmelidir. Sonra, her bir eşin alışkanlıkları, ekonomik ve sosyal statüleri gözetilerek, kişisel harcamaları ile ayrıca kocanın 743 sayılı TKM’nin 152. maddesi gereğince evi geçindirme yükümlülüğü nedeniyle yapabileceği harcama, eşlerin kendi gelirlerinden düşülerek, gerçekleştirebilecekleri tasarruf miktarları ayrı ayrı tespit edilmeli, daha sonra her eşin tasarruf miktarının, birlikte yaptıkları toplam tasarruf miktarı içerisindeki oranı belirlenmelidir. Her bir eşin bulunan bu tasarruf oranı, çalışmaları karşılığı elde ettikleri gelirleriyle malın alımına yaptıkları katkı oranı olarak kabul edilerek, tasfiyeye konu malın dava tarihi itibariyle belirlenecek sürüm(rayiç) değeri ile çarpılmak suretiyle katkı payı alacak miktarları hesaplanır. Sözü edilen değer tespiti, belirleme ve hesaplamaların yapılabilmesi için gerek görülmesi durumunda konusunun uzmanı bilirkişi veya bilirkişilerden de yardım alınmalıdır. Tasfiyeye konu birden fazla malın bulunması durumunda, her biri için aynı yöntem uygulanır.

Açıklanan ilkeler ışığında somut uyuşmazlık incelendiğinde taraflar, 11.11.1982 tarihinde evlenmiş, 07.12.2007 tarihinde açılan boşanma davasının kabulüne ilişkin hükmün, 23.01.2009 tarihinde kesinleşmesiyle boşanmışlardır. Mal rejimi boşanma davasının açıldığı tarih itibarıyla sona ermiştir ( TMK 225/son). Sözleşmeyle başka mal rejiminin seçildiği ileri sürülmediğinden evlilik tarihinden 4721 sayılı TMK’nun yürürlüğe girdiği 01.01.2002 tarihine kadar mal ayrılığı (TKM 170.m), bu tarihten mal rejiminin sona erdiği tarihe kadar ise, edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir (4722 sayılı yasanın 10, TMK 202/1.m).

Dosya kapsamından dava dilekçesinde belirtilen 9 nolu meskenin 1/3 hissesinin davalı …’a annesinin ölümü ile mirasen intikal ettiği, 06.04.2001 tarihinde kardeşi dava dışı Semih’ten 1/3, 16.08.2001 tarihinde kardeşi dava dışı Selma’dan 1/3 olmak üzere kalan 2/3 hissenin bedeli ödenmek suretiyle eşler arasında mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu dönemde davalı … adına satın alındığı, 08.04.2005 tarihinde 9 nolu mesken üçüncü kişiye satılarak ele geçen para ile eşler arasında edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu 19.04.2005 tarihinde 58 nolu meskenin satın alınarak tapuda davalı … adına tescil edildiği, 58 nolu meskenin 12.10.2006 tarihinde dava dışı üçüncü şahsa satıldığı anlaşılmaktadır. Davacı …, davalının kardeşlerinden satın alınan miras hisselerinin bedelinin kendisi tarafından ödendiğini ileri sürerek mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklı alacak isteğinde bulunmuş, kardeşlere yapılan havalelere ilişkin belgeler sunmuştur.

Yukarıda izah edildiği üzere mal ayrılığı rejimi döneminde edinilen mallar yönünden düzenli ve sürekli gelire sahip eşin, aksi kanıtlanmadıkça, yapabileceği tasarruf oranında katkıda bulunduğunun kabulü gerekir. Somut olayda da tarafların evlilik birliği içinde düzenli ve sürekli gelire sahip oldukları tartışmasızdır. Hükme esas alınan raporda; 58 nolu mesken için hesap yapılırken kök taşınmaz olan 9 nolu meskenin 2/3 hissesi yönünden tarafların katkı oranlarının tespiti gerekirken hisselerin alımında kullanılan paranın davacı erkeğin banka hesabından gönderilmesi nedeniyle 2/3 hissenin tamamı davacı erkeğin kişisel malı olarak kabul edilmesi hatalı olmuştur. Bundan ayrı 9 nolu mesken satımından gelen

paranın kalan 1/3’ünün ise dosya kapsamına uygun düşmeyen şekilde 58 nolu mesken alınırken kullanılmadığı, 58 nolu mesken alımında kalan bedelin tarafların edinilmiş mallarından karşılandığı kabul edilerek davacı erkek lehine hem katılma hem değer artış payı alacağı hesaplanmasıda doğru olmamıştır.

Mahkemece yapılacak iş, 9 nolu meskenin satın alınan 2/3 hissesi yönünden Dairenin yerleşmiş ilke ve esasları doğrultusunda tarafların katkı oranları belirlenmeli, dosya içeriği ve değer bilirkişi raporlarına göre 9 nolu meskenin satımından gelen para ile 58 nolu mesken alındığı anlaşıldığından davalı kadının 9 nolu meskendeki mirasen gelen 1/3 hissesi ve kalan 2/3 hisse üzerindeki yapılacak hesaplama sonucu ortaya çıkacak katkı miktarı davalı kadın lehine gözetilmeli, 58 nolu meskenin tasfiye tarihi (günceliğini yitirdiğinden bozmadan sonra verilecek karara en yakın tarih) itibariyle değeri belirlendikten sonra bu değer üzerinden davacı erkek lehine sadece değer artış payı alacağı hesap edilmelidir.

2-b) Mahkemece, banka hesapları yönünden yazılı şekilde alacağa hükmedilmiş ise de dosya kapsamında yapılan araştırma ve inceleme hüküm kurmaya elverişli değildir. Davalı … asıl davaya konu 58 nolu meskenin satımından gelen parayı banka hesabına yatırdığını savunmuştur. …Bankası tarafından Mahkemeye gönderilen yazı ekinde yer alan dekontlarda (58 nolu meskenin satıldığı gün) 12.10.2006 tarihinde davalı …’ın 0010336 nolu hesabına 190.000,00 TL nakit para yatırıldığı ve aynı gün bu para ile B tipi likit fon alındığı anlaşılmaktadır.

Mahkemece, bu 190.000,00 TL paranın akıbeti ile savunmada geçer şekilde bu paranın 58 nolu meskenin satımından gelen para olup olmadığı hususları araştırılıp açıklığa kavuşturulduktan sonra toplanmış ve toplanacak taraf delilleri çerçevesinde mükerrer ödemeye sebebiyet vermeyecek şekilde banka hesapları yönünden davacı erkeğin katılma alacağı belirlenmesi gerekirken yazılı şekilde eksik araştırma ve inceleme ile hüküm tesisi yerinde değildir.

2-c) Asıl dava konusu araç yönünden yazılı şekilde hem değer artış payı hem katılma alacağına hükmedilmiş ise de hükme esas alınan 14.03.2016 tarihli bilirkişi heyet raporu incelendiğinde hesaplama yönteminin doğru olmadığı anlaşılmaktadır.

Tasfiyeye konu aracın eşler arasında edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu 21.10.2005 tarihinde davalı … adına satın alındığı, bu araç alınırken evlilik birliği içinde eşler arasında mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu dönemde edinilen dava dışı iki adet aracın sırasıyla alınıp satılmaları ile ele geçen paralarında kullanıldığı hususunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Ne var ki yukarıda da izah edildiği üzere tarafların düzenli ve sürekli gelir elde etmelerine karşın hükme esas alınan raporda dava dışı satılan araçların bedellerinin tamamının davacı erkek hesabından ödenmesi nedeniyle hatalı bir şekilde bu bedeller davacı erkek lehine kişisel mal olarak gözetilmiştir.

Mahkemece yapılacak iş, dava dışı önceki alınıp satılan iki araç yönünden hem davacının hem davalının katkı miktarları Dairenin açıklanan ilke ve esaslarına uygun şekilde ayrı ayrı belirlendikten sonra dava konusu araç yönünden davacı erkeğin değer artış payı ve katılma alacağı hesaplanmalıdır.

  • Kira bedelleri yönünden temyiz itirazlarına gelince;

4721 s.lı TMK’nun 235/1 maddesinde mal rejiminin sona erdiği sırada mevcut olan edinilmiş mallar tasfiye edileceği hükme bağlanmıştır. Mahkemece, kira gelirleri üzerinden yazılı şekilde katılma alacağına hükmedilmiş ise de; boşanma davasından 2 yıl önce satılan 9 nolu meskenden, boşanma davasından 1 yıl önce satılan 58 nolu meskenden elde edilen kira gelirinin mal rejimi sona erdiğinde mevcut olduğunun dosya kapsamından ispat edilemediği anlaşılmaktadır. Davacı erkeğin, kira gelirinden kaynaklı katılma alacağı talebinin tümden reddi gerekirken yazılı şekilde kısmen kabule karar verilmesi hatalıdır.

  • Kabule göre de; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 239/3.maddesi hükmüne göre; Aksine anlaşma yoksa, tasfiyenin sona ermesinden başlayarak katılma alacağına faiz yürütülür. Yargıtay

uygulamalarına göre, tasfiye tarihi buna ilişkin mahkeme kararının verildiği tarihtir. Mahkemece, asıl dava yönünden hükme esas alınan raporda davacı erkek lehine taşınmazdan kaynaklı 50.422,50 TL katılma alacağı hesap edilmiş olup, hüküm fıkrasında bu alacağa ıslah tarihi olan 21.10.2013 tarihinden itibaren faiz işletilmesi doğru değildir.

  • Asıl dava yönünden davacı-davalı … vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;

3-a) Yasa’nın aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir. Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.

Mahkemece, banka hesapları yönünden yazılı şekilde alacağa hükmedilmiş ise de; hükme esas alınan bilirkişi heyet raporunda seçenekli hesap yapıldığı ve seçeneklere göre toplam alacak miktarları değiştiği halde gerekçeli karar yerinde hangi hesap yöntemi ve dolayısıyla toplam alacak miktarının kabul edildiği açıklanmaksızın taleple bağlı kalarak banka hesapları yönünden 90.000,00 TL alacağa hükmedilmesi hatalıdır. Mahkemece, yukarıda (2- b ) bendinde belirtilen şekilde gerekli araştırma ve inceleme yapıldıktan sonra banka hesapları yönünden kanuni düzenlemeler ve Dairenin yerleşmiş ilke ve esaslarına uygun şekilde hesaplanacak alacağa ilişkin tarafları doyurucu, hukuki denetimi mümkün ve özellikle Anayasa’nın 141/3. maddesi ve ona koşut bir düzenleme içeren 6100 sayılı HMK’nun 297. (Mülga HUMK’nun 381, 388 ve 389.) ve 27.maddeleri de gözetilerek gerekçelerini açıkça kaleme aldığı anlaşılabilir ve denetlenebilir nitelikte bir hüküm kurulmalıdır.

3.b) 6100 sayılı HMK 297/2. maddesi uyarınca taleplerden her biri hakkında hüküm verilmesi gerekir. Davacı-davalı taraf dava dilekçesinde fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmuş, 21.10.2013 tarihli ıslah dilekçesi ile tüm alacaklar yönünden faiz talebinde bulunulmuştur. Mahkemece, davacı tarafın banka hesapları yönünden katılma alacağına faiz isteğine ilişkin olumlu olumsuz hüküm kurulmamış olması usul ve yasaya aykırıdır.

  • Karşı dava yönünden davalı-davacı … vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesine gelince:

Mahkemece, karşı dava konusu Bilkent bahçe konutlarındaki 10 parsele kayıtlı taşınmaza ilişkin olarak, bu taşınmazın karşı davalı erkeğin kişisel malları ile elde edilen gelirlerle alındığı, bakiyesinin bankadan çekilen kredi ile tamamlandığı fakat çekilen kredinin dava dışı …tarafından kapatılmasından sonra devredildiği yapılan denkleştirme ve borçların düşürülmesi ve hesaplamaları sonucunda artık değere katılma alacağı konusunda, (-89.086,55 TL) negatif bakiye sonucuna ulaşıldığı; bu haliyle dava konusu taşınmaz hakkında herhangi bir katılma alacağının doğmadığı, kaldı ki dava konusu taşınmazın 03/02/2007 tarihinde, mal rejiminin sona erdiği, 07/12/2007 tarihindeki boşanma dava tarihinden önce, davalının yardımcı olmaması nedeniyle davacı tarafından devredildiği, yasa gereği mal paylaşımına dahil edilecek mallardan olmadığı ve yine dosyada TMK’nun 229. Maddesine ilişkin katılma alacağının azalması için muvazaalı devir yapıldığına dair, herhangi bir iddia ve ispatta bulunmadığından açılan davanın reddine karar verilmiştir.

Dosya kapsamındaki bilgi, belge ve beyanlardan dava konusu taşınmazın TEPE inşaat şirketi ile karşı davalı … arasında 05.10.2005 tarihinde yapılan sözleşme ile satın alındığı, satım bedelinin 250.000,00 TL’sinin 02.12.2005 tarihinde Finansbank’tan çekilen konut kredisi ile, geri kalan 305.068,86 TL’nin ise nakit ödendiği, boşanma davasından önce 2007 yılında taşınmazın üçüncü şahsa devredildiği, taşınmazı devralan dava dışı kişi tarafından 13.06.2007 tarihinde 247.800,00 TL ödenerek banka kredi borcunun kapatıldığı, 14.08.2008 tarihinde taşınmazın devralan kişi adına tapuya tescil edildiği anlaşılmaktadır.

Hükme esas alınan rapor incelendiğinde; taşınmaz satın alınırken, karşı davalı adına kayıtlı dava dışı 3 adet taşınmazın satımından gelen paranın kullanıldığından hareketle hesap yapılması doğru ise de devredilen bu üç taşınmazın tamamının davalı erkeğin kişisel malı olarak kabul edilmesi hatalı olmuştur.

Dosya içindeki tedavüllü tapu kayıtları ve sözleşmeler incelendiğinde; karşı davalı erkek adına eşler arasında mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu 1995 yılında edinilen 23 nolu meskenin 19.12.2005 tarihinde, 1993 yılında edinilen 5 parseldeki arsanın 18.11.2005 tarihinde, 2000 yılında edinilen 3 nolu meskenin 24.11.2005 tarihinde satıldığı anlaşılmaktadır. Yukarıda izah edildiği üzere mal ayrılığı rejimi döneminde edinilen mallar yönünden düzenli ve sürekli gelire sahip eşin, aksi kanıtlanmadıkça, yapabileceği tasarruf oranında katkıda bulunduğunun kabulü gerekir. Mahkemece yapılacak iş, satılan üç taşınmaz yönünden tarafların katkı miktarları Dairenin açıklanan ilke ve esaslarına uygun şekilde ayrı ayrı belirlendikten sonra yine tasfiyeye konu taşınmazın borçları da dikkate alınarak karşı davacı kadının dava konusu taşınmaz yönünden mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklı alacağı olup olmadığı hesaplanmalıdır.

Mahkemece, yukarıda açıklanan usul ve yöntemler doğrultusunda asıl ve karşı dava yönünden eksiklikler giderildikten sonra tarafların talep miktarları, temyiz edenlerin sıfatı da nazara alınarak kazanılmış haklar korunmak suretiyle bir karar verilmek üzere hüküm bozulmuştur.”

Benzer Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir